Maktulün bir femme fatale olarak portresi 2!
Nihal Bengisu Karaca yazdı..
MAKTULÜN bir femme fatale olarak portresi başlıklı yazımdan 'linç edilen kadın olarak bir yazarın portresi' başlığının altını dolduracak bir durum çıktı. Pazartesi günkü Habertürk gazetesinde tablo adeta buydu. Linç diyorum çünkü 'çalışma arkadaşlarımın' bana atfederek üzerinden polemik çıkarttıkları cümle, bir 'alıntı'dır; bana değil, yüzyılın en önemli felsefecilerinden olan Jean Baudrillard'a aittir.
Bu cümleden yola çıkılarak ve benim yazım ve imzam kullanılarak "Her cazibeli kadın öldürülmeli mi?" diye sorulmasını son derece hoyrat bir tutum olarak değerlendiriyorum. Her nasılsa 'political correctly' timsali filan olduğunu vehmeden ve köşesinde benim yazımın 'hafızalara kazınması gerektiğini' buyuran arkadaşa hafızasına asıl kazıması gereken şeyin bu sayfa ve başlık olduğunu söylemek isterim.
Pazar günü yazımda geçen isimlere rahmet, ailelerine sabır diliyorum. Ve biliyorum bu cümle burada değil, o günün yazısında yer almalıydı ve ilgili yazıda bir kusur varsa o da budur. Bunun dışında söz konusu yazı Başak Aydıntuğ'un işlediği cinayetle dikkat çekici olmaya başlayan bir realiteve, değişen suçlu ve kurban profillerine değinmekten ve kadın erkek herkesin 'poz vererek' varolabildiği bu çağda kadınların fiziksel avantajlarının 'suçlu'yu teşvik eden bir etkene dönüştüğünü söylemekten başka bir şey yapmıyordu.
Lanetli alıntının sahibi Baudrillard'ın söylediği şeyin de anlamı son derece basittir. Güzellik masum değildir demeye getiriyor filozof. Hep taarruza uğrar, çünkü bizzat kendisi taarruz edicidir. Böyle olmasını istemeyiz, ama böyledir.
Kötü haber şu ki, feodal kalıntılarla modernleşmenin çarpışmasına özgü bir geçiş durumu da değil bu. 'Tam modernleşme' gerçekleştiğinde daha kötüleri olacak, nitekim oluyor. Sadece modellerin öldürüldüğü seri cinayetleri, sadece hayat kadınlarının öldürüldüğü seri cinayetleri, sadece kızıl saçlı kadınların öldürüldüğü seri cinayetleri, sadece sarışın kadınların öldürüldüğü... Sadece 16 yaş altı genç kızların... Sadece ev kadınlarının... Sadece başarılı kadınların... Bunları görmek için Batılı toplumları göz ucuyla bile takip etmek yeterli. Ağırlıklı ve en yaygın görüleni katilin 'erkek' olması.
Toplumumuzda henüz böylesi karmaşık niyetlerle cinayet işlenmiyor diye; bu sorunların bizden uzak olduğunu sanmak safdillik olur. Her durumda kadının, kadınla olan kurgusundaki görece üstün yeri kaybeden ve bu güç kaybıyla baş edemeyerek ontolojik güvensizlik hissine savrulan erkeğin öç alma nesnesi haline gelebildiğini göz önünde tutmamız gerektiğini düşünüyorum. Bazen sözel şiddet, bazen açıkça dayak bazen tecavüz ve kimi zaman da cinayet olarak tezahür eden erkek patolojisine ilişkin bir şikayetiniz yoksa, ben sizi tutmayayım. Benim bununla bir derdim var.
Hemcinslerimin bu patolojiyi arttıran, şeddeleyen ve tetikleyen etkenler hakkında, hem şansları hem dezavantajları olabilen nitelikleri konusunda dikkatli olmalarını, 'uyanık' olmalarını isterim.
Her kadın kendi uyanıklık tekniğini kendisi seçsin isterim. Bu temenninin dönüp dolaşıp 'cinayeti meşrulaştırmak'olarak adlandırılması aymazlığına ise diyecek bir söz bulamıyorum. Asıl acımasızlık hayatın bazı feminist teorilere, modern kadın-erkek anlayışının kağıt üstünde varsaydığı önkabullere göre işlemediğini kentli kadınlardan gizlemek olsa gerek.
Asıl acımasızlık kadın ve erkek cinselliğinin farklı dinamiklere sahip olduğunu, her iki cins için farklı sonuçlar verebildiğini görmezden gelmek olsa gerek.
Cinayetleri bahane edip gizli tesettür propagandası yaptığım zannıyla ayar verme yarışına giren kadın arkadaşlarım bir miktar Camilla Paglia okumuş olsaydı, söylediklerimin 'muhafazakarlıkla' bile ilgili olmadığını anlarlardı. Paglia bir 'vaize sultan' değil bu arada. Lanetli alıntının sahibi Baudrillard da Suudi Arabistanlı bir fıkıhcı değil.
Üstelik görüşlerinde yalnız da değil. Psikiyatri ve felsefe tarihi bu görüş üzerine inşa edilmiş kuram ve fikirlerle dolu. Freud malum. Kierkegaard öyle, Deleuze ve Guattari hakeza...
Bu konular, kadın meselesiyle teşriki mesaisi Müjde Ar'ın tecavüze uğradığı filmlerle sınırlı olan genç arkadaşı epeyce aşar, farkındayım. Ama zararın neresinden dönülse kârdır, insan hele de köşe yazıyorsa, ekşi sözlük okumakla yetinmemelidir.