Türkiye-İsrail diplomatik ilişkilerinin tarihi
Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol, Türkiye-İsrail diplomatik ilişkilerinin tarihini, normalleşme adımlarını ve yıllar sonra gerçekleşecek olan ikili görüşmelere dair merak edilenleri Haberturk.com için kaleme aldı.
Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol'un Haberturk.com için kaleme aldığı yazısı...
Türkiye-İsrail diplomatik ilişkilerinin tarihine baktığımız zaman gördüğümüz bu ilişkilerde birçok kez iniş ve çıkışların yaşandığıdır. Türkiye, İsrail’i bir devlet olarak 1949 yılında tanıdı ve ilk Türkiye Büyükelçisi zamanın İsrail Cumhurbaşkanı Chaim Weizman’a güven mektubunu 1950 yılı Ocak ayında sunarak görevine başladı.
İki ülke arasında Büyükelçilik düzeyinde diplomatik ilişkiler 1956 yılına kadar sürdü. Cumhurbaşkanı Nasır yönetimindeki Mısır’la ilişkileri pek de iyi olmamasına rağmen Türkiye, Süveyş Krizi sırasında, 1956 yılı Kasım ayında İsrail ile ilişkilerini maslahatgüzar seviyesine indirdi. Bu, İsrail-Arap ve İsrail-Filistin ilişkilerinin Türkiye’nin İsrail ile diplomatik temsil düzeyini etkilemesinin de ilk örneğiydi.
Türkiye, 1963 yılında İsrail ile diplomatik ilişki düzeyini elçi seviyesine çıkarttı. Bu nedenle 1967 yılında yaşanan Arap-İsrail Savaşı sırasında Tel Aviv’de bir Türk Büyükelçisi bulunmuyordu. Her ne kadar 1967 Savaşı İsrail “gerçeğini” Arap Dünyasına gösterse de, Filistin sorunu ve İsrail-Arap ilişkileri Türkiye-İsrail diplomatik temsil düzeyini etkilemeye devam ediyordu. Nitekim İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak etmesinden sonra, Türkiye İsrail ile diplomatik temsil düzeyini tekrar düşürdü ve ikinci katip seviyesine indirdi.
Türkiye’nin 1980’ de aldığı bu karar İsrail ile diplomatik ilişkilerin en alt düzeye indirilmesi anlamına gelmekteydi. Suriye’nin PKK terörizmine verdiği destek ve Türkiye’ye karşı “terörizm” kartını kullanması nedeniyle 198O’li yıllar Ankara-Şam ilişkilerinin daha da kötüleştiği bir dönemdi. Bu sırada Türkiye-İsrail ilişkileri ise her alanda hızla gelişmeye başladı. 1990’lı yıllar Türkiye-İsrail işbirliğinin en yüksek bir düzeye taşındı bir dönem oldu.
Bu nedenle Ankara’nın İsrail’le diplomatik ilişkilerinin düzeyini yükseltme ihtiyacı da artmaktaydı. Nitekim Ankara, 1991 yılında İsrail ile diplomatik temsil seviyesini tekrar Büyükelçi düzeyine çıkarttı. Yeni Türkiye Büyükelçisi Mart 1992’ de o zamanki İsrail Cumhurbaşkanı Haim Herzog’a güven mektubunu sundu.
Bu dönem İsrail-Filistin ilişkilerinde de olumlu yönde gelişmelerin meydana geldiği yıllardı. 1990 Madrid Konferansı, İsrail ve FKÖ’nün birbirlerini karşılıklı tanımaları, İsrail-Filistin görüşmelerinin başlaması, 1993 Oslo Anlaşmaları, Ramallah’ta Filistin Yönetiminin kurulması hep bu dönemde gerçekleşti. İsrail Başbakanı İzak Rabin’in 1995 yılı Kasım ayında bir Yahudi radikal tarafından öldürülmesinden sonra görüşme masasında anlaşılarak bir Filistin Devleti kurulması çok zorlaştıysa da “iki devletli çözüm” için İsrail-Filistin müzakereleri bundan sonra da devam etti.
Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir kırılma noktası 2008 yılı Aralık ayında ki İsrail Gaza askeri operasyonu sırasında yaşandı. İsrail’in “dökme kurşun” adını verdiği bu operasyon sırasında yaşanan yıkımın, Gazze’de 1331 sivilin hayatını kaybetmesi 4600 kadar yaralı olmasının Türkiye’de “olumsuz” bir tepkiye sebebiyet verdiği görülmektedir. Bu tepkinin artmasını bir sebebinin de o dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in, 27 Aralık’ta başlayacak Gazze Operasyonundan bir kaç gün önce, 22-23 Aralık tarihlerinde Ankara’yı ziyaret etmesi ve Türk yetkililere askeri operasyondan hiç bahsetmemesi olduğu anlaşılmaktadır.
TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNDE KRİZLER DÖNEMİ
2009 yılı başından itibaren Türkiye-İsrail ilişkileri bir “krizler” dönemine girmiş, bu dönem 2010 yılı 31 Mayıs tarihindeki, Filistinlilere insani yardım götüren, Mavi Marmara gemisi baskınıyla dibe oturmuştur. Türkiye bu olaydan sonra İsrail’le diplomatik ilişkilerini tekrar ikinci katip seviyesine indirmiş, böylece iki ülke arasındaki ilişkiler zor bir döneme girmiştir. Türkiye, 2016 yılına kadar 6 yıl, İsrail’le diplomatik ilişkilerini en alt düzeyde sürdürmüştür.
Türkiye-İsrail arasında yaşanan “krizler döneminde” Tel Aviv’de Büyükelçilik görevindeydim. Mavi Marmara baskınından sonra Aşdod limanına çekilen gemideki tüm yolcularının ve baskın sırasında yaralananların Türkiye gönderilmesi operasyonu için 3 gün daha İsrail’de kaldım. İsteyen tüm gemi yolcularının Türkiye’den yollanan uçaklarla geri gönderilmesinden hemen sonra Türkiye’ye döndüm. Geri çekilmemde sonra Türkiye, İsrail’e 6 yıl Büyükelçi atamadı.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesi yönünde bir adım 2016 yılında atıldı. Yeni Türkiye Büyükelçisinin dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’e güven mektubunu sunması ilişkilerde önemli bir adım olarak değerlendirildi. Ancak, 2016 yılı İsrail-Filistin ilişkilerde birçok “olumsuzlukların” yaşandığı bir dönemdi. ABD’deki Trump Yönetimi “iki devletli çözümden” hızla uzaklaşan eski İsrail Başbakanı Netanyahu’ya her türlü desteği sağlamaktaydı.
Başlatılan bu “normalleşme” çabası başarılı olamadı, Türkiye kısa zamanda İsrail’deki Büyükelçisini geri çekti, ilişkiler “sorunlu” durumuna geri döndü. Bununla beraber, 2021 yılı Türkiye-İsrail ilişkilerindeki “normalleşme” çabalarına dönülebilmesi açısından önemli değişiklerin yaşandığı bir yıl oldu. Her şeyden önce geçmişte “iki devletli çözüme” destek verdiği bilinen İzak Herzog İsrail Cumhurbaşkanlığına seçildi. Türkiye ve İsrail Cumhurbaşkanları arasında bir telefon diplomasisi başladı. İsrail’de yapılan Knesset seçimlerinden sonra Binyamin Netanyahu başbakanlık görevinden ayrıldı ve İsrail’de 8 partiden oluşan yeni bir koalisyon hükümeti oluşturuldu.
Yeni İsrail Hükümetine katılan bu 8 partinin Filistin sorununun çözümü konusunda çok farklı düşünceler ortaya koydukları doğrudur. Ancak, Netanyahu hükümetlerinden farklı olarak Neftali Benet hükümetine katılan partilerin çoğunluğunun “iki devletli çözüme” destek verdikleri görülmektedir. Koalisyondaki en büyük parti Yesh Atid’in Genel Başkanı da olan İsrail Dışişleri Yair Lapid de bunlar arasındadır.
Diğer yandan ABD’deki Biden Yönetiminin Başkan Trump dönemindeki Filistin karşıtı politikalardan uzaklaştığı, ABD’nin tekrar “iki devletli çözüm” için çalışmaya başladığı yönündeki işaretler de artmaktadır. Filistin-İsrail görüşmelerini yeniden başlatma yönünde atılacak adımların İsrail’in hem Türkiye hem de Arap ülkeleriyle ilişkilerine “olumlu” yansımalarının olacağı muhakkaktır.
Ayrıca Netanyahu’nun Başbakanlıktan ayrılmasından sonra, Türkiye’den bakıldığında, İsrail’in Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Türkiye karşıtı politikalarda daha “yansız” bir tutum alabileceği olgusunu da ortaya çıkmıştır. Netanyahu’nun Türkiye karşıtı politikalarıyla bilene Mitsotakis-Dendias-Anastasiades üçlüsüyle “samimi” pozları artık geride kalmış görünmektedir.
Diğer yandan, Türkiye-İsrail “normalleşme” çabalarını hız kazandığı bir sırada ABD’nin birden bire, gerçekleşmeyeceğini bilmesine rağmen şimdiye kadar “destek” verdiği Eastmed gaz boru hattı projesinden desteğini çektiğini açıklaması herhalde tesadüfle açıklanamaz. Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin güçlü bir Amerikan Yahudi Lobisi boyutu da başlangıçtan itibaren daima olmuştur.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti, 2016 yılındaki ilişkileri “normalleştirme” girişimleriyle karşılaştırıldığında, çok daha uygun bir ortamda yapılacaktır. Bu kez “normalleşmenin” kalıcı olması ihtimali çok daha yüksektir. Her şeyden önce hem İsrail, hem de Türkiye’deki şartlar büyük ölçüde değişmiştir. Daha da önemlisi Türkiye-İsrail ilişkilerini “normalleştirme” hatta genişletme çabaları için bölgesel ve uluslararası “şartlar” çok daha müsait görünmektedir. Buna karşılık Türkiye-İsrail arasında artan ilişkilerin, İsrail-Filistin görüşmelerinin başlatılabilmesi dahil, bölge istikrarına katkı yapması da mümkündür.
15 YIL SONRA İLK ZİYARET
Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti 15 yıl aradan sonra İsrail’den Türkiye’ye yapılan bu düzeydeki ilk ziyaret olacaktır. Herzog’un ziyaretinin İsrail Başbakanı ve Hükümeti tarafından tam olarak desteklendiği açıklanmıştır. Herzog’un bu ziyaretinden hemen önce veya sonra Türkiye-İsrail ilişkilerinin tekrar Büyükelçilik düzeyine çıkarılması beklenmektedir. Türkiye-İsrail ekonomik ilişkileri, iki ülke yönetimlerinden bir destek olmadan, önemli bir düzeye zaten gelmiştir.
Normalleşme ve destekle şimdi doğal gaz alanında işbirliği ve boru hattı projesi de eklenen iki ülke ekonomik ilişkilerinin daha da büyümesi beklenmektedir.