Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Sayborg’laarın sayıları giderek artıyor

        Mustafa ALKAN / HT PAZAR

        Bazı insanları 500 metre öteden bir çırpıda tanırsınız. Neil Harbisson da öylesi bir adam. Tas kesimi sapsarı saçları ve rengârenk kıyafetleri onu hemen ele veriyor. Onu tanımak için bunlara gerek de yok. Çünkü Harbisson, bu gezegende kafasında bir antenle dolaşan tek insan. Daha doğrusu yarı insan yarı makine, bir “sibernetik insan” yani sayborg. Geçen yıl bir sayborg olduğunu resmileştirdi: İngiliz hükümeti Harbisson’ın kafatasına çakılı anteninin artık vücudunun bir parçası olduğunu kabul etti. Harbisson, antenli fotoğraflarını kimlik ve pasaportlarında kullanabiliyor.

        Harbisson gibilere alışsak iyi olur. Çünkü sayıları giderek artıyor. Öyle ki geçen hafta İsrail’in Hebrew Üniversitesi profesörlerinden Yuval Noah Harari, zenginlerin en çok 200 yıl sonra “biyolojideki en üst seviye evrime ulaşıp” gerçek “sayborg’lar” haline geleceğini iddia etti. Bilim kurgu edebiyatında “sayborg”, “sibernatik organizma” veya “bilgisayar insan”ın kısaltması olarak kullanılıyor. Prof. Harari’yi destekleyecek tonlarca veri var. Kök hücre ve genetik araştırmaları, insanın doğasını moleküllerine kadar çözüp yeniden inşa etmeye başladı.

        Üç boyutlu yazıcılarda dokular hatta organlar “basılıyor”. İnsan uzuvlarının hareketlerini bire bir taklit eden robotlar, her gün haberlere konu oluyor. Prof. Harari, “İnsanın doğasında yetinmemek var. İnsanlar kendilerini sürekli güncellemek ister. Bu isteğe karşı koymak güç. Gelecekte hali vakti yerinde olanlar, hayat ve ölüm üzerinde mutlak güç sahibi ölümsüz insanlar haline gelecek” diye uğursuz bir kehanette bulunuyor. Kehanetlere inanmayabilirsiniz. Ama karar vermeden önce şimdi ve burada olan bitene bir göz atmakta fayda var...

        16 BİN İMPLANTLI TÜRK

        Harbisson kafasında anten olan tek kişi olabilir. Ama dünyanın tek sayborg’u değil. Hatta dünyadaki sayborg’ların “ilkel örneklerinden” biri. Çünkü doğduğundan beri dünyayı siyah-beyaz gören Harbisson’un anteni, ona sadece çevresindeki renklerin neler olduğunu sesli olarak haber veriyor. Derisinin altında çok daha işlevsel implantlar taşıyan yüz binlerce insan var. Dünyada yarım milyondan fazla işitme duyusunu yitirmiş insan, kulakla beyin arasında “kısayol” oluşturan “koklear implant” taşıyor örneğin. Bunlardan 16 bini Türkiye’de yaşıyor. 2 binden fazla üyesi olan Koklear Implant Derneği’nin başkanı Mustafa Koyuncu, koklear implant ile 20 yıldır hiçbir sıkıntı çekmeden yaşıyor. Koyuncu, doğru teşhis konulduğu takdirde zaman içinde teknolojisi gelişen koklear implantlarda başarı oranının yüzde 100’e yaklaştığını belirtiyor.

        Görme yetisini kaybedenlere de benzer bir çözüm var artık: “Biyonik göz” veya “yapay retina” denilen Argus 2, geçen yıl aralık ayında ABD’den onay aldı. Koklear implant gibi Argus 2 de dış dünya ile beyin arasında “sinir köprüsü” oluşturuyor, göze gelen ışık beynin görme merkezine aktarılıyor. Kafatasına yerleştirilen “sinir köprüleri” sayesinde nesneleri hareket ettirebilen insanların sayısı da artıyor. 4 yıl önce derin olmayan bir havuza balıklama atlayıp omuriliğini kıran Amerikalı Ian Burkhard (23), geçen ay Ohio Üniversitesi’nde geliştirilen bir robot kolu, düşünce gücüyle hareket ettirdi mesela. Japonya’nın Tokyo Üniversitesi’nin bilim insanları da yatalak hastaların beyin dalgalarıyla hareket ettirebildikleri bir robot hemşire geliştirdiklerini duyurdu.

        GEBELİK ÖNLEYEN ÇİP

        Çok yakında bedenimiz, bu tür sağlık implantları, çipler ve hatta kameralarla dolabilir. Microsoft’un kurucusu Bill Gates ve eşi Melinda’nın adını taşıyan vakıf geçen yıl, gebelik önleyici bir deri altı implantı araştırmasına yüklü miktarda bağış yaptı. Bu implant, gebelik önleyici hormon salgılayarak 16 güne kadar koruma sağlayacak. Google ise insanın bütün hayati fonksiyonlarını anlık olarak takip eden ve gereğinde sağlık ekiplerini yardıma çağıran bir “elektronik dövme” üzerinde çalışıyor. Nihayetinde bilim insanları, yaratıcı girişimciler ve dev teknoloji şirketleri; bilim-kurgu yazar ve yönetmenlerinin ekmeğini elinden almaya yemin etmişe benziyor. Bir “sayborg çağının” başladığına kuşku yok. Teknoloji felsefesi konusunda onlarca makale yazan Amerikalı Prof. Patrick Lin, “İnsan-makine birleşmesi devriminin eşiğindeyiz. İnsan bedenini doğrayıp en iyi dokular, organlar veya protezlerle doldurmak için yeterli biyolojik ve tıbbi bilgiye, yazılım ve donanımlara, robotlara ve malzemelere sahibiz” diyor.

        Sayborg çağı, insanların fiziki engellerinin ortadan kalkması olasılığını artırdığı için sevimli görünüyor. Ancak bu çağa kuşkuyla bakanların haklı olabileceği meseleler var. Birincisi bu teknoloji insanın özelini, mahremini yok edebilir. İnsan vücuduna yerleştirilen çiplerin, implantların veya e-dövmelerin büyük bölümünün bir “vericisi”, dolayısıyla “alıcı veya alıcıları” var. Bu da gittiğin her yerin, yediğin her lokmanın izlenebilir olması anlamına geliyor. Savunucuları ise bardağın dolu tarafına bakıp bu “izlenebililik” sayesinde erken ölümlerin, suçların ve kayıp çocukların azalacağına işaret ediyor. Nitekim ABD ve İsveç’te toplamı 100 kişiye yakın iki ayrı grup teknoloji gönüllüsü, ellerinin baş parmakla işaret parmağı arasına kablosuz tanıma sağlayan RFID çipi yerleştirmeyi kabul etti. Çipler hayatlarında belirgin konfor yarattı: Bu insanlar artık akıllı kilitler sayesinde kapı koluna uzanmıyor, kimlik ve kredi kartı taşımaları gerekmiyor. Ama artık hayatlarının her saniyesi elektronik takip altında. Bu takibi zevk için yapan bile var. Kanadalı yönetmen Rob Spence, elinde patlayan silahı bir gözünü kör edince, boş göz yuvarını kablosuz kamera ile doldurdu örneğin. Kamera “yönetmenin gözünden” dünyayı internete aktarıyor.

        İkinci itiraz, bu teknolojilerin zenginlerin tekelinde kalabileceği yönünde. İnsanların takibini kolaylaştıran deri altı çipleri ucuz ama implantlar ve robotik protezlerin fiyatları el yakıyor. Bir robot kolun fiyatı 150 bin dolardan başlıyor ve bu fiyatların düşeceğine dair şimdilik işaret yok. Profesör Hariri, bu yüzden “sayborg teknolojilerinin” yüzyıllar bile geçse elit bir grubun tekelinde kalacağını düşünüyor.

        Nihayetinde her teknolojik gelişmede olduğu gibi sayborg teknolojisinin “kötü emellere alet edilmesi” tehlikesi de var. Nitekim ABD ordusu, Japonların üstün olduğu, “biyonik iskelet” teknolojisini, felçli hastaları ayağa kaldırmak için değil, cephede askerlerini “10 kat daha güçlü kılmak” için geliştirmenin arayışı içinde. İnsanı yarı robot kılan bu teknolojiyle askerler, 150 kilogram yüke rağmen saatte 30 kilometre süratle koşabilir, onlarca ağır silahı hedefi ıskalamadan kullanabilir. Yeni Sayborg teknolojisi öldürmeye kullanılırsa Prof. Harari’nin “Sayborg tanrıları” çağına ulaşmadan insanlığı yok edebilir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ