Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Başlıktaki Afrika atasözü, geçen hafta başlayan ve bu hafta sürmesi beklenen Ankara’daki değişimle piyasaların ve ekonominin yaşayacağı zorlu değişimi yansıtıyor.

        Değişimin parçalarından biri Merkez Bankası’na 20 ayda üçüncü başkan atanması. Naci Ağbal 4.5 ayda görevinden alındı ve 100 yıla yakın zamanda en kısa Merkez Bankası başkanlığı yapan iki kişiden biri oldu.

        Naci Ağbal ile klasik merkez bankacılığına dönüş yapmış ve bunun pozitif sonuçlarını almaya başlamıştık. Merkez Bankası’nın yeniden ekonomiye kazandırılması anlamında belki son şanstı. Artık bu seçenek ortada yok. Karar vericinin gözünde misyonunu tamamlamış olacak ki, bu dönem kapandı.

        YÜKSEK TÜRBÜLANS DÖNEMİ

        - Yaptıkları beğenilmeyip görevden alındığına göre bundan sonra tersi gelişmelerin, sıkı para politikasından gevşek para politikasına ve yüksek faizden düşük faize dönülmesi beklenir. Ağbal ile yakalanan dalga böylece kırılır ve 6 Kasım öncesine aşağı yukarı geri dönülür.

        -Artık piyasalar için ve ekonomi açısından klasik merkez bankası fonksiyonu en azından bir süreliğine işlemeyecek. Ta ki yeniden bağımsız şekilde hareket edebildiğini ispatlayana ve itibarını kazanana kadar.

        -İkide bir merkez bankası başkanı değiştirmek böyle bir sonuç yaratıyor. Faiz silahını kullanmayacak bir banka ile karşı karşıyayız ve üstelik döviz rezervleri sınırlı.

        REKLAM

        -4.5 ay süren politikalara inanan ve güvenen yerli ve yabancı yatırımcılar Türkiye piyasalarında pozisyon aldılar. Ağbal’ın bu kadar kısa sürede görevden alınmasıyla kendilerini aldatılmış, zarara uğratılmış hissedecekler.

        -Doğal olarak ilk tepkileri çok sert ve önden yüklemeli biçimde olabilir. Bu konuyu 22 Ocak tarihinde sıkı para politikası erken terkedilirse neler olabilir diye yazmıştım. Finansal piyasalar için, türbülansı çok yüksek, oynaklığı büyük zor bir dönem başlıyor.

        4.5 AYDA YAPILAN NEYDİ?

        -Merkez Bankası’nın son 4.5 ayda yaptıklarının rakamsal sonuçları bitişikte yer alıyor. Tersi gelişmeler söz konusu olabileceğinden önümüzdeki dönemde nelerin yaşanabileceğine işaret etmesi açısından bunlar önemli.

        -6 Kasım ile 19 Mart arasında geçen 4.5 ayda gelişmekte olan ülkelerin paraları dolar karşısında yüzde 2.4 değer kazandı. Buna karşılık TL’nin değer kazanımı yüzde 19’u buldu.

        -Döviz rezervi iyice azalan ve reytingi yatırım yapılabilir düzeyin 4-5 basamak altında bulunan para biriminin değerlenmesi ancak faizle olabilirdi.

        -Aynı dönemde dünya emtia fiyatları CRB Endeksi ile yüzde 28 arttı. Enerji, metal ve gıda fiyatlarında dolar bazındaki yüksek bir artış gerçekleşti. Türkiye’nin emtia ithalatı yüksek, son 8 yılın ortalaması yıllık 166 milyar doları buluyor. Toplam ithalatın dörtte üçü ham maddeden oluşuyor, sanayi ve tarımsal üretimde kullanılıyor. Yani bütün maliyetlerin içine giriyor.

        -TL’nin değerlenmesi yüzde 19 olduğu için, emtia fiyatlarının yurt içine yansımasını 9 puan olarak alabiliriz. TL değerlenmeseydi, dışarıdaki enflasyonun içeriye yansıması daha yüksek olacaktı.

        -Nitekim son 4.5 ayda üretici fiyatları yüzde 18.20’den yüzde 27.09’a, tüketici enflasyonu ise yüzde 11.89’dan 15.61’e çıktı. Üretici fiyatlarındaki artış, emtia fiyat artışlarından TL değerlemesi çıkıldıktan sonra kalan kısmı kadar, 9 puan.

        REKLAM

        FAİZ BÜYÜK SORUN MU?

        -Naci Ağbal’ın ilk faiz artırımı hariç, son ikisini kendi kararıyla yaptığından dolayı görevden alındığı söyleniyor. Politika faizi bu dönemde yüzde 10.25’ten yüzde 19.00’a çıkarıldı ve toplamda 8.75 puan arttı.

        -Ancak piyasa faizleri aynı ölçüde yükselmedi, hatta artış bunun yarısına bile varmadı. Hazine 2 yıllık gösterge faizi 1.5 puan, 10 yıllık gösterge faizi 0.2 puan arttı.

        -Halbuki aynı dönemde dünyanın temel faizi kabul edilen ABD 10 yıllıkları bir kattan fazla yükselerek yüzde 0,820’den 1.730’a çıktı. Dünyada emtia fiyatlarında yüksek artış yanında en belirgin gelişme baz alınan ABD faizlerindeki sıçramaydı.

        -Ağbal döneminde kredi faizleri 2.5 puan kadar yükseldi. Mevduat faizlerinde artış 4.5 puanla daha fazlaydı. Bu da mevduat sahiplerini memnun eden bir durum ve yükü bankalara.

        -Rakamların nereden nereye çıktığı tabloda yer alıyor. Böyle bir tablodan iş dünyasının müthiş bir baskı kurmasına yol açacak piyasa faiz sıçraması görülmüyor.

        TL DEĞERLENİRSE BÜYÜME OLUR

        -Üstelik faiz artırımı TL’yi değer kaybetmekten kurtararak yüzde 19 değer kazandırdı. Bu durum dövizle borçları, TL ile borçlarını geçen iş dünyasını isyan ettirmez, olsa olsa memnun eder.

        -Kaldı ki ekonomide büyüme hız kesmiş değil. İlk çeyrek büyümesine yönelik öncü göstergeler geçen yılın son çeyrek büyümesi civarında bir gerçekleşmeye işaret ediyor. Bu durumda büyümenin düşmesi de, sorumlusunun aranması da söz konusu değil.

        REKLAM

        -Zaten TL’nin değerlendiği dönemlerde büyüme de artar. Büyümenin düşmesi döviz kurlarının hızla arttığı dönemdir. Aynen son 3 yılda yüzde 2 ortalamanın altında kalınması gibi.

        DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK ÖNE ÇIKIYOR

        -Son bir haftada Ankara’nın atmosferi ve gidişi değişmeye başladı. Sanki perde kapanıyor ve yeni perde açılıyor gibi. Dış politika, siyaset ve ekonomide birbirleriyle bağlantılı şekilde farklı bir kulvara geçiliyor.

        -Bu hafta hükümette ve AK Parti yönetiminde yapılması beklenen değişiklikler ile yeni dönem daha şekillenecek.

        -Yeni dönemde ABD ile ilişkiler gündemin ilk sırasına oturacak gibi. Cumhurbaşkanı’nın Cuma günü Biden ile Putin arasındaki tartışmaya girmesini bunun bir işareti olarak alıyoruz. Bundan sonra güvenlik ve dış politika eksenli gündem öne çıkabilir ve uzun süre de bu eksende kalabilir.

        -Buna bağlı olarak ekonomi ilk gündem maddesi olmaktan çıkartılabilir. Merkez Bankası’na yaklaşım bunun işareti gibi.

        -Eksen dış politikaya, güvenliğe kayacaksa, toplumdaki kutuplaşma artabilir. Atılan bazı adımlar zaten bu yönde. Hemen her alanda yüksek türbülanslı bir döneme girmiş olabiliriz.

        ZOR DÖNEM

        -Normalde Ortadoğu coğrafyasında ve Türkiye’de oynaklık yüksektir, olaylar ve gelişmeler genellikle uçlarda yaşanır. Bir uçtan diğer uca gider gelir. Ortası yoktur adeta. Yaşam da, para kazanmak da, ülke yönetmek de zordur.

        -Girilmekte olan veya gelişmelerin sürüklediği yeni yolda, bizi daha büyük zorluklar bekliyor gibi.

        Diğer Yazılar