Kara bir gün
Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan’ın darp edilmesi sıradan bir olay değildir; bazıları bunu anlamasa da...
Basına yönelik “tehditler” hafife alınırsa, bu bir süre sonra, basını ve basın mensuplarını birilerinin “kolay hedefi” haline dönüştürür.
Nedenini açıklayayım.
Türkiye’nin siyasi tarihi basın mensuplarına yönelik -kimi ölümle sonuçlanmış- saldırılara yabancı değildir. Her saldırı, saldırganlar ile onların sırtlarını sıvazlayanların niyetlerini aşan, çoğu kez aleyhlerine gelişen sonuçlar vermiştir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974) “Hüküm Gecesi” romanında (1927 yılında yayımlanmıştır), İttihat ve Terakki iktidarı dönemini (1909-1913) Sada-yı Millet Gazetesi’nin genç başyazarı Ahmet Kerim’in gözünden anlatır.
Ahmet Kerim, özellikleri tanıdık gelse de gerçek hayatta karşılığı olmayan bir roman kişiliğidir; adlarıyla siyasi ve edebi tarihimizde çok karşılaştığımız gerçek tipler de tarihte oynadıkları rollerle birlikte romanda yer alır.
Roman kahramanının en yakın arkadaşı Ahmet Samim sözgelimi; 9 Haziran 1910 tarihinde İttihatçı sergerdeler tarafından öldürülmüştür. Sada-yı Millet Gazetesi başyazarıdır Ahmet Samim... Karaosmanoğlu, Samim’i gerçek hayatta olduğu gibi suikasta uğratarak öldürür romanda; buna karşılık, daha belalı günleri anlatabilmek için, roman kahramanı Ahmet Kerim’i biraz daha yaşatır.
Ahmet Samim başına geleceği bilmektedir; bunu yakın bir arkadaşına gönderdiği vasiyetini de içeren mektubundan anlıyoruz: “İttihat ve Terakki Cemiyeti idamıma hükmetmiş. İdam olunacağım. Bunu yarı resmi bir suretle tebliğ eylediler. Haberiniz olsun. Yalnız arkadaşlardan bir şey reca ediyorum. Bana Hasan Fehmi’ye yaptıkları gibi mükellef bir cenaze alayı tertip etmesinler. Demirci köyünde bir bayır tepesinde küçük ve garip bir köy kabristanı vardır; istiyorum ki, beni oraya defnetsinler.”
Hasan Fehmi, 6 Nisan 1909 tarihinde İttihatçı tetikçiler tarafından Galata Köprüsü üzerinde öldürülen ilk muhalif gazetecimizdir. Serbesti Gazetesi yazarıydı Hasan Fehmi ve dönemin siyasi iktidarı aleyhinde yazılarıyla tanınıyordu.
Şimdilerde yakından tanıklık ettiği siyasi olaylarla ilgili hacimli eserleri yeniden yayımlanan gazetecilerden Ziya Şakir (1883-1959), 3 ciltlik “İttihat ve Terakki” kitabı yanında, “Hürriyet ve İtilâf” ile “Mahmut Şevket Paşa” adlı eserlerinde en geniş yeri basın mensuplarının yaşadıkları sıkıntılara ayırmıştır.
Ziya Şakir’den okuyalım: “Bazı cahil ve müfrit İttihatçılar, vaziyetin nezaket ve tehlikesini idrak edemiyorlar, muhalif gazeteleri susturmak için barbarca ve şuursuzca hareketlere başvuruyorlardı. / Bunlar yaptıkları hareketlerin neticesini düşünmeyerek gazete müvezzilerini dövüyorlar, gazete sahip ve muharrirlerini ölümle tehdit ediyorlar, hatta -güya Cemiyet’in kuvve-i kâhiresini göstermek için- Bahçekapı gibi kalabalık bir yerde ve binlerce halkın gözleri önünde muharrir Ahmet Samim Bey’i öldürmekten çekinmiyorlardı.” (“Hürriyet ve İtilâf”, s. 44).
Keşke okuyan bir millet olsaydık...
Sadece okumakla yetinmeyen, tarihte yaşanmışlıklara dayalı eserler de yazan bir Başbakan’ımız, tarihle 24 saat hemhal olduğu izlenimi veren bir Cumhurbaşkanı’mız var; buna rağmen, onların söz sahibi oldukları günümüzde böyle bir hatırlatma yazısı yazmak zorunda kalıyorum.
Ne kadar hazin.
Elbette olanın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve siyasi iktidarla bir ilintisi yok; ama “Hz. Ömer ile Dicle kıyısındaki koyun” öyküsünü de unutamayız.
Ahmet Hakan’a yönelik menfur saldırıdan ders alınmalı.
Geçmiş olsun; hem Ahmet Hakan’a, hem mensubu olduğu yayın grubuna hem de hepimize geçmişler olsun...
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce