Tarih bizde hep tekerrür eder
Bir dönemin önemli İslam bilginleri olan Ebussuud ile Birgivi arasında başlayıp Kadızade ve Sivasi ile devam etmiş din eksenli bir tartışma, taraftarları tarafından şiddete de başvurulan müthiş bir kavgaya dönüşmüştü.
Merkezi yönetimin müdahalesini gerektirecek kadar...
Şeyhülislamın verdiği fetvayla hedef haline dönüşen Sivasiler baskılarla sindirilince, bu defa Kadızadelilerin üzerine gider devlet...
17. yüzyılda geçen tarihimizin az bilinen bir olayıdır bu.
Olayı bugün hatırlatan dün Zaman’da çıkan yazı şöyle bitiyor: ‘’Yaklaşık 100 sene süren bu kavgada, taraflar, a) Birbirlerine karşı üstünlük kazanmak isterlerken sırtlarını devlete dayandırmayacak; b) Fikri ve medeni bir ortamda tartışma becerisini gösterecek olsalardı, belki de durgunlaşmakta olan Osmanlı zihnini harekete geçirir; fikri, ilmi ve maddi-sosyal yönden bir silkinme yapabilirlerdi. Tarih tekerrür ediyor!’’
‘’Tarih tekerrür ediyor’’ denildiğinde, Mehmet Akif’in ‘’Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?’’ cevabını gelin de hatırlamayın...
Geçmişi değerlendirirken “keşke” ile başlayan veya içinde “olsaydı, yapılsaydı” sözcükleri geçen cümleler kurmak fazla anlam taşımaz; hele bir de yapanların günümüzde takipçileri de kalmamışsa...
Olmuş ve yapılmıştır o yanlışlar.
Ancak, eğer tarihte yaşanmış yanlışa benzer bir durum bugün söz konusu ise, kavgada yer alanların aynı hatalara düşmemeleri için, tarihi olayı hatırlayanların uyarıda bulunması yerindedir. Tabii, zamanında, henüz iş işten geçmemişken...
Kadızadeliler ile Sivasiler arasında 17. yüzyılda yaşanmış olayın bir benzeri bugün bire bir söz konusu değil. Kavga var gerçi, ancak kavga iki dini grup arasında olmadığı gibi, dini konular üzerindeki bir görüş ayrılığıyla da ilgisi yok.
Süregiden kavganın bir tarafında başında dini kimliği belirgin biri bulunsa da karşısında tavır alınan kişi bir siyaset adamı. Önce başbakan, şimdi de cumhurbaşkanı olarak devleti yönetiyor. “Sünni” anlayış böyle birine “itaat” etmeyi zorladığına göre, kavga çıkarmakta yarar gören taraf da, kavgayı dini özellikli olarak değerlendirmiyor demektir.
Esasen kavga “dini” olmadığına, neredeyse bütünüyle “siyasi” bir tavırla ilgili bulunduğuna göre, bugünle geçmişteki olay arasında bire bir ilişki kurmak yanıltıcıdır.
Yine de ilişki kurulabilir; aralarında türdeşlik bulunmadığı halde, ihtilaflarını fikri zenginlik üreten bir tartışma zemininde yürütebilseler ve yek diğerine karşı üstünlük kazanmak için kullanmasalar, iki grup sonunda uzlaşabilecekleri ortak noktalar bulabilirlerdi.
Birileri araya girer ve bunu sağlayabilirdi.
Güç gösterisiyle başlayıp sonunda birinin diğerini yok edeceği türden bir üstünlük sağlama kavgasına dönüşen ihtilaflarda yapılabilecekler sınırlıdır. O tür kavgalarda daha güçlü olan ve üstünlüğü elde etmeye yakın duran kazanır.
Siyasi kavgalarda mucize bekleyen sonunda kaybeder.
Uyarıların zamanında yapılanının işe yarayabileceğini yukarıda kayda geçirdim. Yazdıkları ve söyledikleriyle alenen tarafını tuttuğu cepheye cesaret vererek kavganın daha da yıkıcı geçmesine sebep olanların, her şey tahrip edildikten sonra uyarıda bulunmalarının kimseye yararı dokunmaz.
Onların bugün yapmaları gereken, yakın durdukları cepheye, zararı en aza indirmeyle sonuçlanacak akıllar vermeleridir.
Hâlâ verilebilecek akıllar var; tabii zamanında uyarılarda bulunmayanlar, vakit geçtikten sonra kendilerini dinleyecek birilerini bugün bulabilirlerse...
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- Silah ve demokrasi bir arada olmaz8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce
- Yine, yeni, yeniden...8 yıl önce