Silah ve demokrasi bir arada olmaz
Hani Güneydoğu ve Doğu için ne isteniyorsa, aynı şeyler Ege için de, Trakya için de, Karadeniz için de isteniyordu?
Birkaç ilçede birileri hendek kazdı diye bölgeler arası özelliklerin birbirinden ayrışması mı gerekti?
Yoksa bunu sağlayan, sınırın hemen öte yakasında, Kobani’de yaşanan gelişmeler mi?
Sırf empati yapmak için kendimi, “hendek” muamelesine tabi tutulan ilçelerde yaşayan, hendek kazıp başında nöbet tutan gençlerle aynı özellikleri taşıyan biri olarak tasavvur ediyorum, bir anlığına...
Herhalde ben de ailemin yüzlerce yıldır mekân tuttuğu o ilçeden kaçanlar kervanına katılırdım.
Kendimi elinde silah tuttuğu için üzerimde hâkimiyet kuracağını düşünen üç-beş kişinin insafına bırakacak değilim ya...
Dünya eline silah geçirenin kendini “devrimci” olarak tanımladığı, “devrimci” olununca her türlü baskıcı uygulamanın meşru karşılandığı dönemler yaşadı. Kamboçya’da yaşadı, Arnavutluk’ta yaşadı...
Sovyetler Birliği ve Çin tarafından “devrimcilere” sağlanan silahlar sayesinde...
Pol Pot Kamboçya’da, Enver Hoca Arnavutluk’ta o sayede iktidar oldu. Pol Pot’un 4 yıllık (1975-1979) iktidarında Kamboçya nüfusu dörtte bir azaldı; ölümle sonuçlanan tasfiyeler yüzünden... Kızıl Kmerler işgal ettikleri tapınakları eğitim amacıyla kullandılar; gözlük takan Kamboçyalılar, muhtemelen yasak kitap okudukları ithamıyla, idam edildi.
Enver Hoca’nın 40 yıl süren (1944-1985) iktidarında, Arnavutluk’un Avrupa’nın bir parçası olmaktan nasıl uzaklaştığını görmek için ülkeye şöyle bir uğramak bile yeterli.
Türkiye’nin bir bölümünde yapılmak istenenin onlardan farklı sonuçlar doğurmayacağı ne malum?
Hendek kazanların kendi halklarına muameleleri bu soruyu sormamı meşru kılıyor.
Aksi halde, Sur’da yaşayan 24 bin kişiden 22 bini pılısını pırtısını toplayıp oradan kaçar mıydı? Belki de, sonradan kaçamayacağını düşünerek şimdiden ülkenin başka yerlerinde yeni bir hayat kurmak üzere yola çıkıyor o insanlar...
“Yeni bir hayat” kurmanın ne kadar zor olduğunu bile bile...
“Kaçan kaçsın, kalanlar bize yeter” zihniyetine “devrim” mi diyeceğiz?
Türkiye mutlu mesut bahtiyar yaşanılacak bir ülke; eksiği gediğiyle... Zaman zaman şikâyet etsek bile demokrasisi var; halk kendi kaderini verdiği oyla kendisi çiziyor. Yanlış yapan politikacıyı cezalandırmakta tereddüt etmediğini üst üste yapılan son iki seçimde hep birlikte gördük.
Bu özelliği bile ülkemizi yaşanılır kılıyor. Bugün sıkıntımız varsa bile ileriye dönük umutlarımız hep ayakta kalıyor çünkü.
Merkezden yönetim bir sorun, bunu biliyoruz. Yerel yönetimlerin daha güçlendirilmeye, orada yaşayan insanların yönetimde daha fazla söz sahibi olmaya ihtiyacı var. Yerelde üretilen değerin aynı yerde işe yarar hale gelmesi, sorunların mahallinde çözülmesi de şart.
Anadil sorunu büyük çapta nasıl çözüldüyse, zaman içerisinde ve toplumun geneli ikna edilerek, bu ihtiyaçlar ve gereklilikler de yerine gelebilir, getirilebilir.
Milletin sırtına sopa indirilmediği, eli silahlı militanların sokaklarda fink atmadığı, tarihi değerlerine kastedilmeyen bir ortamda...
İnsanlık mirası kadim değerlerin kıymetini bilmeyen, onları atış taliminde kullanabilen bir zihniyetin bunu anlaması güç: Silahla güzellik olmaz, hele siyaset, asla...
Devletin bile silaha başvurmakta tereddüt ettiği sistemin adıdır demokrasi ve Türkiye, kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla, öyle bir demokrasiye layıktır.
AÇIKLAMA: Dünkü yazım üzerine arayan HDP Milletvekili Altan Tan, “Ben Demokratik Toplum Kongresi’ne katılmadım, dolayısıyla o fotoğrafta yokum; en haklı davaların bile hendekler ve silahlarla savunulamayacağı görüşümü yıllardır ifade ediyorum” dedi.
- Batı ile değişen rollerimiz8 yıl önce
- Yangın daha da yayılmadan...8 yıl önce
- Biz birbirimizi yerken...8 yıl önce
- Seçim sonrası Türkiye tablosu8 yıl önce
- Yeni yıl dilekleri yerine...8 yıl önce
- Anakronizm8 yıl önce
- O fotoğraf yanlış8 yıl önce
- Tarih bizde hep tekerrür eder8 yıl önce
- Olana bir de bu gözle bakın8 yıl önce
- Yine, yeni, yeniden...8 yıl önce