Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Eskiler “Kemâlât kem âlât ile olmaz” derlerdi; olgunluğun ilk şartının olgunluğa denk düşen yöntemler kullanılması olduğunu hatırlatmak amacıyla...

Yakın geçmişin önemli yargı operasyonlarının raydan çıkmaya başladığının ilk habercisi neydi?

Sizleri düşünme zahmetine sokmadan sorumu kendim cevaplayayım: Kamuoyunca tanınan yaşını başını almış bir sivil toplum lideriyle meslek câmiasında iyi bilinen birkaç gazetecinin gözaltına alınıp tutuklanması...

Ergenekon ve Balyoz genel başlığı altında anılan davalara inancı azaltan, akılları zorlayan bu yanlış tutuklamalar olmuştu. Yargılama sürecine ilk başlarda verilen güçlü halk desteği, o yanlışlıklar akabinde eksilmeye ve giderek tersine dönmeye başladı...

Tadında bırakılmayan, güç sarhoşluğuyla veya hırsların tatmini amacıyla yürütülen süreçler, hiç kuşkunuz olmasın, hedefinden sapar ve başarısızlığa uğrar...

Polis şeflerine yönelik gözaltına almalarla başlayan yeni sürecin ilk yanlışını hepimiz gördük: Kelepçeler...

Kimse bana, kelepçelerin birkaç kişiyle sınırlı kullanıldığını, direnmeler yüzünden bu yola başvurulduğunu söylemesin... Hiçbir mazeret o görüntü kirliliğini ortadan kaldırmaz...

Hem unutmayalım: Yakın geçmişin operasyonlarında makul gelmeyen ilk adımlar atılmaya başlandığında, bunları eleştirenlere de, yapılan yanlışlıkların sorumluları, muhtemelen kendilerine makul gelen gerekçeler sıralıyorlardı.

Aynı hataların aralarla tekrarlandığı bir ülkeyiz; tamam ama, bu denli büyük gürültüler kopmasına yol açan süreçlerde şablonun tekrarlanması asap bozucu...

Geçmişin benzer süreçlerinin bir başka hatası daha galiba bu defa da kapıda bekliyor...

Türkiye’de demokratik düzeni yolundan saptırmak için müdahalelerde bulunan, toplumsal olayları kışkırtmaktan ve siyasi suikastlar düzenlemekten geri durmayan, kiminin fâilleri hâlâ meçhul cinayetler işlediği bilinen bir ‘derin devlet’ yapılanması yok muydu?

Vardı elbette... Varlığı, sorunun içinde sıraladığım eylemlerinden de belli zaten... Başka ülkelerde ‘Gladio’ tarzı yapılanmaların üzerine gidildi ve çoğunda o tür yapılanmalar yargı eliyle tasfiye edilerek sonuç alındı da... Bizde de tasfiye yolunda çabalar gösterildi, yargı da devreye girdi; ancak amaçlananın gerçekleştiği söylenemez.

Basit bir sebepten: Süreci yürütenlerin tek niyeti ‘derin devlet’ tasfiyesi değildi de ondan... Süreci yürütenler bir yandan tasfiyeye yarayacak adımlar atarken, bir yandan farklı hesaplaşmaları sürecin içerisine dahil etmekten geri durmuyor, sonuçta kendilerini güçlendirmenin tohumlarını da etrafa serpiyorlardı.

Derin devleti tasfiye etme görevine soyunanlar, süreçten kendilerini güçlendirerek çıkaracak bir yol izlediler ve ilgili-ilgisiz herkesi yargı süreci içerisine taşıdılar...

Kalabalık sanıklar... Birbirinden çok farklı eylemlerin içine boca edildiği karmakarışık davalar... Yürütülen davalarla irtibat kurmayı zorlaştıran yanlış isimlerin sürece ilintilendirilmesi... Akıl ve mantığa aykırı bazı iddialar...

Sonunda bu yüzden bütün süreç çökmedi mi?

Çöktü.

“Yeni süreci bekleyen âkıbet de bu” demek istemiyorum elbette, ama ona yakın bir şey söylediğim de âşikâr: Eğer eski hatalar bu defa da tekrarlanır, intikamcı duygular, farklı hesaplar devreye girer ve mağduriyet görüntüleri yüzünden süreç yolundan saptırılırsa...

Eh, işte o zaman, hem de eskisi kadar uzun sürmeden, bir büyük hayal kırıklığı daha yaşanabilir...

Ben uyarayım da...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar