Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

USAME bin Ladin’in Mayıs 2011’de öldürülmesinden sonra Analist Dergisi’nin Haziran sayısı için “Asıl İş Bin Ladin Düşüncesini Öldürmek” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Gündemin terör üzerine yoğunlaştığı bugünlerde aynı konu üzerine kalem oynatmak istiyorum.

Terör hangi başlık altında olursa olsun (etnik, dini, ideolojik) bir amaca ulaşmak için meşru olmayan şiddetin kuralsızca, acımasızca ve fütursuzca kullanılması olarak tanımlanır. Eylemi icra edenlerin zihin dünyalarında her zaman bir motivasyon ve çeşitli gerekçeler mutlaka vardır. Boko Haram, IŞİD, Anders Breivik, PKK ya da başkaları... Kim olursa olsun bu durum hiç değişmez.

Bugünlerde ise IŞİD gündemin üst sıralarını işgal ediyor. IŞİD, konsolosluk baskınından Suriye’de Şii infazlarına kadar geniş bir yelpazede pek çok ölümcül eylem gerçekleştiren bir terör örgütü. Dini kavramları suiistimal ederek faaliyetlerini cihat olarak nitelendirmesi ise sonucu değiştirmiyor.

KAVRAM KARMAŞASI

İçinde bulunduğumuz karmaşa ve çelişkiler dönemini doğru okuyabilmek için kavramları yerli yerinde kullanmak hayati öneme sahip. Zira Türkiye’ye sığınan Tarık el-Haşimi’nin Irak’taki gelişmeleri Arap Baharı’ndan iktibasla “Irak Baharı” olarak nitelemesi, kavram karmaşasının boyutlarını gösteriyor.

Oysa Arap Baharı, Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin despot yönetime karşı kendini ateşe vermesiyle başlayan ve sonrasında Arap sokaklarına yayılan hak arayışının karşılığıydı. Bu kıvılcım onur, hak ve özgürlük gibi değerler etrafında farklı mezhep ve ideolojiye sahip milyonlarca insanı el ele sokaklara çıkarmıştı.

Sokak olayları, mağdurun ve ezilenin otoriter yönetimlere karşı direnişini simgeliyordu ve Tunus’tan başlamak üzere bölge rejimlerini bir bir etkisi altına almaktaydı. Direnişin ana stratejisi, sistematik terör eylemlerine nazaran tam aksi istikamette gelişti. Öyle ki birçok siyaset bilimci ve güvenlik uzmanı, Ortadoğu halkları üzerine yapışmış siyasal şiddet ve terör etiketinin dışına çıkmak zorunda kaldı. Bu toplulukların sosyal mobilizasyon ile büyük siyasal dönüşümlere imza atabileceğini ifade etmeye başladılar. Bu, Arap dünyası açısından heyecan verici ve olağandışı bir gelişmeydi.

ARAP BAHARI’NA HAKSIZLIK

Tarık el-Haşimi’nin IŞİD’in eylemlerindeki terör tonunu göz ardı ederek yaptığı “Irak Baharı” nitelemesi hatalı olduğu kadar Arap Baharı’na katkısı olan insanlara da büyük bir haksızlık.

Terör gruplarının bölgede yükselişe geçmesi aslında gerçek Arap Baharı’nda meydana gelen çölleşmesinin bir sonucu. Öyle ki; Arap sokaklarındaki insanların daha iyi bir gelecek ve demokrasi ümidi kâbusa, Arap Baharı ise terör dalgasına dönüşmeye başladı. Zira bölge insanının Arap demokratikleşmesinden ümidini kesmesi, şiddet dalgasını “yeni çıkar yol” olarak gösteriyor.

Hangi mağduriyet ya da hayal kırıklığı ile olursa olsun terörizm, yükselen bir trend olarak tedavüle ve zihinlere girmemeli. Bugün insanların en temel değerlerine, onurlarına ve haklarına ulaşabilmeleri ve onları korumaları için alternatif kanallar bulmak gerekiyor. Bu, terörizm metoduna karşı topyekûn bir mücadele anlamına geliyor. Aksi takdirde güçlü silahlarla, insansız hava araçlarıyla ve sofistike teknolojilerle hedefleri vurmak, terör eylemlerinin alıcısını da etkisini de ortadan kaldırmayacaktır.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar