Herzog'dan 'çöl' fiyaskosu
Werner Herzog’un yazıp yönettiği “Çöl Kraliçesi” (Queen of the Desert), tam bir hayal kırıklığı. Film, İngilizlerin bugüne kadar uzanan Ortadoğu politikalarını planlayan kadın olarak anılan Gertrude Bell’i, Osmanlı sonrası “Ortadoğu’nun sorunlarını çözen” romantik bir kahraman gibi gösteriyor
SON yıllarda daha çok belgesel ağırlıklı çalışan Werner Herzog, Alman sinemasının 1970’ler ve 80’lerdeki en önemli isimlerinden biri. Uzun süredir adından söz ettiremese dahi her koşulda heyecan verici bir imzası olduğu kesin. Senaryoyu da yazdığını ve Gertrude Bell gibi bir karakteri anlattığını düşündüğünüzde “Çöl Kraliçesi”ni merak etmemek mümkün değil. Ama film tam bir hayal kırıklığı...
DOĞRU AMA EKSİK BİR HİKâYE
Gertrude Bell, İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertmek için Ortadoğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirdiği bir dönemin önemli şahsiyetlerinden biri. Seyyah, diplomat, arkeolog ve çoğu kişiye göre bir casus... Filmde ise casus olmadığı söyleniyor. Kaldı ki, casus olarak anılmasına neden olan Ortadoğu’daki siyasi faaliyetleri, filmin açılış sahnesi ve kapanış bölümünde ele alınıyor. Nicole Kidman’ın canlandırdığı Gertrude Bell, filmin genelinde erkek egemen dünyaya boyun eğmeyen, cesaretli ve öncü bir kadın olarak çiziliyor. İngiltere’de evlenip evinde oturmayı kabul etmeyen Bell, Tahran’daki İngiliz Konsolosluğu’na gidiyor ve bir diplomata âşık oluyor... Orada yaşadığı duygusal serüvenden sonra çöllerden asla vazgeçmiyor ve hayatını Arabistan’ı keşfetmeye adıyor. Doğru ama eksik bir hikâye bu; çünkü Bell, sadece Arabistan’ı değil, başka birçok ülkeyi geziyor, farklı maceralara atılıyor ve arkeolojik çalışmalar yapıyor.
GERTRUDE BELL’İN ÇÖL VE ŞİİR AŞKI
Bizim bildiğimiz Gertrude Bell, Batı’nın petrol uğruna Ortadoğu’da yaktığı ve o günlerden bugünlere hâlâ sönmeyen, söneceğe de benzemeyen o büyük ateşte payı olan isimlerden biri. Herzog’un bakış açısıyla ise İngiltere’nin “büyük Ortadoğu bulmacası”nı çözen bir kurtarıcı! Özellikle açılış sahnesinde Gertrude Bell, Ortadoğu ve Arabistan’ın sorunlarını halledecek bir kahraman olarak sunuluyor. Kahramanlığı bir yana, meseleleri nasıl çözdüğü, ülke sınırlarını nasıl çizdiği, kralları nasıl tespit ettiği, siyasal dengeleri nasıl sağladığı konularına filmde hiç girilmiyor. Filmin bize anlattığı, Arapların Bell’i kendilerini en iyi anlayan kişi olarak görmeleri... Bell de Araplarda en çok çöl ve şiiri seviyor ama filmde daha çok İran ve Avrupa şiirlerinden alıntı yapılıyor.
HOLLYWOOD TARZI EGZOTİZM
Herzog, günümüzde yaşanan savaşlarla İngiltere’nin “dizayn ettiği” Ortadoğu arasında nedense hiçbir bağ kurmuyor. Film boyunca Bell’i Arap çöllerinde dolaşan maceraperest, romantik bir kadın olarak getiriyor karşımıza. Sonuç olarak, meseleye yakın coğrafyalardan bakan herkesi biraz aptal yerine koyuyor. Geçmiş filmlerinde Batı sömürgeciliğini çok iyi anlatan Herzog’un nasıl olup da meseleyi tümüyle Batı bakış açısıyla gören bir işe imza attığını anlamak mümkün değil. Daha da vahimi, kendi objektif yaklaşımını; soğukkanlı, sakin üslubunu tümüyle bir yana bırakıp Hollywood tarzı, egzotik, duygusal ve taraflı bir film çekmesi...
- Maria'nın 'Paris'te Son Tango'su41 saniye önce
- Oz'un 'kötü' cadısının hikâyesi3 gün önce
- Issız adaya düşen robot1 hafta önce
- Hikâye farklı, formül aynı1 hafta önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 hafta önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…2 hafta önce
- Amerikan rüyasının peşinde3 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü3 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi4 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi1 ay önce