Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bugün iki haftadan buyana gündeme getirdiğim İstanbul Üniversitesi’ndeki kütüphane katliamına devam edecektim ama gündeme CHP kurultayı geldi! Hemen her köşe yazarı mâlûm kurultaydan bahsederken bu konuda söz etmemem ayıp kaçacaktı, dolayısı ile kütüphane meselesinin devamını iki gün sonraya bıraktım...

“Kurultay” bahsi, mâlûm: Senelerden buyana seçimlerin mağlûbu ama kurultayların galibi Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen gün yapılan son kurultaya da tek aday olarak girip yeniden genel başkan seçilince CHP’nin ezelî ve ebedî destekçileri ile iktidar partisinin en şiddetli muhalifleri bile çileden çıktılar...

Baksanıza, ardarda yedi seçim kaybeden Kılıçdaroğlu’nun son kongre komedisinde tekrar genel başkan olmasının “geri zekâlılıkla tarif etmenin yetmeyeceği” söyleniyor ve CHP kadroları “akıntıya kapılan kütüğe” benzetiliyor...

Artık sadece birer müsamereden ibaret olan bu kurultayların bizi, daha da önemlisi “cebimizi” yakından alâkadar eden bir başka tarafı var ama meselenin bu tarafının pek farkında değiliz:

Seçimleri ardarda kaybetseler de kurultaylarda mutlaka ve mutlaka kazanan değişmez liderlerin partilerine bütçeden “devlet yardımı” olarak milyonlarca liranın gittiğinin!

MEBLÂĞA BAKIN, MEBLÂĞA!

“Devlet yardımı” diye etrafa para saçılmasının gerekçesini oldum olası anlayamamışımdır... Birileri kalkar özel vakıf yahut “sivil toplum örgütü” kurar, yaptıkları ilk faaliyet devletten para yahut bina tahsisi istemektir; sinemacılara, tiyatroculara, bazı yayıncılara her sene deste deste paralar dağıtılır ve daha dünya kadar yere nedendir bilmem, böyle destek çıkılır... Özel vakfın veya sivil toplum örgütünün ilk şartı maddî imkâna sahip olmak, yani âmiyâne tabiri ile “borazancıbaşı”lıkta bulunmaktır ama bazı vakıfların kurucuları ceplerindeki paraya ve vakfedecekleri gayrımenkullerine değil devlete güvenir; sanat olmasına rağmen temelinde ticarî faaliyet kavramının da yeraldığı sinema, tiyatro ve yayın sektörü aynı şekilde sermayenin bir kısmını olsun yine devletten temine çalışır ve devletimiz takır takır öder!

Siyasi partiler de böyledir, gelirlerini kayıtlı milyonlarca üyeden temin edebilecek imkâna sahip olmalarına rağmen, hazineden dünya kadar para alırlar.

Haberlerde görmüşsünüzdür: Maliye Bakanlığı siyasî partilere her sene yasa gereği yapılan hazine yardımının miktarını 1 Kasım seçimlerindeki oy oranlarına göre belirlemiş. Yüzde yedi barajını geçen dört partiye 206 milyon 140 bin lira yardım yapılacakmış; bunun 104 milyonu AKP’ye, 53 milyonu CHP’ye, 25 milyonu MHP’ye, 22 milyonu da HDP’ye gidecekmiş... CHP’ye milletvekili başına 399 bin, MHP’ye de yine milletvekili başına 629 bin lira gidiyormuş; son seçimde bir öncekine göre dünya kadar oy kaybetmesine rağmen, milletvekili başına en fazla parayı alan parti, MHP imiş.

SAYIN KERRE SAYIN LİDERLER!

Tekrar söyleyeyim; devletin özel vakıf, sivil toplum örgütü, sinema, tiyatro vesaire derken siyasi partilere de para dağıtmasının esbâbını bir türlü anlayamıyorum... Ama teşkilât içi demokrasinin sadece kâğıt üzerinde ve demeçlerde kaldığı; yönetim kadrolarını seçimlerin değil kurultayların fatihi genel başkanların belirlediği, kendini bir türlü yenileyemeyen, tek bir yeni söz bile edemeyen, iktidar “olmamayı” belki de alıştıkları rahat sebebi ile şiar edinmiş partilere böyle milyonların yağdırılmasını anlayabilmem ise hiç mi hiç mümkün değil!

İktidar olabilmek için neden çaba gösterip yorulsunlar ki? “Sayın genel başkanlar”ın etraflarında zaten pervane olunuyor; sadece genel başkan değil, sayın genel başkan yardımcılarının, muhteremin de muhteremi genel sekreterlerin havaları yerinde, maiyettekiler el pençe divan... Makam odası, makam aracı, sekreterya vesaire derseniz âlâ, üstelik kurultay kahramanı liderlerin devlet protokolünde yerleri de var ve hazineden gelen milyonlar da bu tatlı hayatın cabası!

Seçimleri kaybetmeye neredeyse yeminli ve mahkûm; kurultaylarda ise değil oy, vinç dayansa bile yerlerinden kaldırılmalarına imkân bulunmayan liderlerin partilerine vergilerimizden, yani cebimizden giden milyonlar için “haramdır” diyeceğim ama ağır kaçacak...

İyisi mi nazik olayım ve sadece “Yazıktır; giden o paralar ile kaç okul, kaç hastahane yapılır!” diyeyim...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar