Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Geçen haftalarda birkaç defa yazdım: İstanbul Üniversitesi’nin kitaplıkları, Prof. Kemal Alemdaroğlu’nun İstanbul Üniversitesi’nin rektörü olduğu 28 Şubat döneminde Moğollar’ın 1258’de Bağdat’ı işgalleri sırasındaki kitap katliamının beteri bir saldırıya uğramış ve binlerce cilt eser çöpe gitmişti!

İmha işinde önceliği bir zamanlar Sultan Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’ndaki özel kütüphanesi olan, Cumhuriyet’in ilânından sonra İstanbul Üniversitesine devredilen “Nadir Eserler Bölümü”ne vermişlerdi. Üzerinde saray kütüphanesinin mührü bulunan ve birbirinden kıymetli yüzlerce kitap çöpe gitmiş, neticede cildleri çöpten toplayıp kitap meraklılarına satan hurda kâğıtçılar ihya olmuştu.

Sultan Abdülhamid’in otuz küsur senede meydana getirdiği hususî kütüphanesinin tahribinden sonra sıra fakültelerin seminer kitaplıklarına geldi. Fakültelerde yetmiş küsur sene boyunca hocalarla talebenin istifade ettiği kitapların konduğu odalara göz dikilince olan yine kitaplara oldu, kolilere doldurulup mahzenlere tıkıştırıldılar, derken binlercesi yine çöpe yollandı!

DÖRT DÖRTLÜK BİR KATLİAM!

Yazmıştım, kısaca tekrar edeyim: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olan Atatürk Kütüphanesi’nin Müdürü Ramazan Minder, Sultan Abdülhamid’e ait olan ve Prof. Alemdaroğlu’nun devr-i iktidarında çöpü boylayan nâdir kitaplardan 4 bin 500 kadarını Belediye’nin sağladığı destekle, yani bir servet ödeyerek kurtarıp başında bulunduğu kütüphaneye nakletti. Vicdan sahibi bazı meraklılar da Üniversite’den hurda kâğıtçılara giden cildleri sevabına kütüphaneye iade ettiler...

Ama bütün bu çabalar, tâââ Sultan Abdülhamid zamanından buyana ilim merkezi olan Üniversite Kütüphanesi’nde yaşanan, Moğollar’dan beter zulmün yanında deryâda damla gibi kalırdı, zira giden gitmişti ve binlerce eser yokolmuştu!

İstanbul Üniversitesi’nde kitap katliamının yanında bir başka ilmî cinayet daha yaşanmıştı. Üniversiteyi üniversite yapan Fuad Köprülü’den Halide Edip’e, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Abdülbaki Gölpınarlı’ya kadar çok önemli 344 adet hocanın sicil dosyaları ile güvenlik soruşturması raporları da yine Alemdaroğlu’nun rektörlüğü sırasında çöpe gitmiş ve Türk Tarih Kurumu’nun eski başkanı Prof. Dr. Ali Birinci, bu arşivin bir kısmını hurda kâğıtçılardan satın alıp kurumun kütüphanesine nakletmişti.

Rezaletleri gündeme getirmem üzerine gelen bilgilerden, Alemdaroğlu zamanındaki bu kitap ve ilim cinayetlerinin tahminimden de fazla olduğunu ve tam bir katliam yapıldığını farkettim!

İşte, bir diğer cinayet sahnesi: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kütüphanesinde bulunan, bir kısmı 18. asırda Avrupa’da basılmış ve bazıları eski devirdeki hukuk âlimi hocalar tarafından hediye edilmiş olan birbirinden nâdir eserler de çöpe gitmiş! Kitapları önceki sene eskicilerde gören birkaç hoca bunları tekrar eski yerlerine, yani fakültenin kütüphanesine nakledebilmenin yollarını aramış, etraftan bağış toplamış ve 418 nâdir cildi, Alemdaroğlu’nun hışmına uğramadan önceki yerlerine koymaya muvaffak olmuşlar... 173 adet eser de bunları kitapçılardan, hurdacılardan yahut çöpten toplayan kitap meraklıları tarafından fakülteye hediye edilmiş ve artık “gazi” diyebileceğimiz toplam 791 cild eser, şu anda Hukuk Fakültesi’nde muhafaza altında bulunuyor...

ROUSSEAU VE VOLTAIRE DE ATILMIŞ!

Rezaleti gündemde tutmak ve Moğollar’ın kitap vahşetine rahmet okutan bu işin sorumlularından hesap sorulabilmesini sağlamak maksadıyla konuyu yazmaya devam edeceğim ama şimdilik küçük bir hatırlatma yapayım:

Hani 28 Şubat’ta İstanbul Üniversitesi’nin başındakiler “aydın”, “apaydın”, “lâik”, “irtica karşıtı”, “demokrat”, “memokrat”, “vatansever” ve hattâ bilen bilir, “sabık ruhçu” idiler ya...

Bu “aydın” hocaların gereksiz bulup çöpe lâyık gördükleri kitaplardan bazılarının kimlere ait olduğunu acaba tahmin edebilir misiniz?

Çok zor, hattâ imkânı yok ve bu yüzden sizleri merakta bırakıp yormamak için söyleyeyim: Voltaire ile Jean-Jacques Rousseau’nun, yani “aydınlanma çağı”nın önde gelen iki isminin eserlerinin eski orijinal baskılarını bile fırlatıp atmışlar!

Senelerden buyana “İki kavramı karıştırmayın: ‘Aydın’ başka, ‘münevver’ başkadır; bu memleketin münevverleri az sayıda olsalar ve ortada görünmekten hoşlanmasalar bile hâlâ mevcutturlar ama ‘aydın’ geçinen yahut öyle oldukları zannedilenler bomboş, tıntın, lâfebesi, hattâ dedelerinin büyükannelerine yazdığı eski harfli mektupları okumaktan bile âciz zırcahillerdir” demekte meğer ne kadar haklı imişim!

İstanbul Hukuk’un çöpten çıkartılan kitaplarından bazıları... Atılan eserler arasında Rousseau bile var!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar