Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Birliklerimizin girmek üzere oldukları ve şu anda belki de girdikleri İdlib’de Tel Mardih adında bir köy ve dünyanın en eski medeniyetlerinden olan Ebla Uygarlığı’nın merkezi olan bu köyde İtalyanlar’ın kurduğu, 20 bin kadar tabletin muhafaza edildiği ama kısmen yağmalanan bir müze vardır. Tabletlerin özelliği, Kur’an-ı Kerim’de geçen bazı peygamber ve melek isimleri ile Lût Kavmi’nin ve Sodom- Gomore’nin ayrıntılı şekilde yazıldıkları ilk kaynak olmalarıdır. Batılı ülkeler 11 Eylül’den sonra asker gönderdikleri bölgelerde önceden yağmalanmış olan arkeolojik mekânları himayeleri altına aldılar. Uygarlık tarihinin çok önemli bir dönemini korumak maksadıyla Tel Mardih Müzesi’ni de biz himayemiz altına alamaz mıyız?

CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan, dün “Türkiye’nin İdlib için düğmeye bastığını” ve askerlerimizin İdlib’e girmek üzere olduğunu söyledi.

Hayırlı olsun...

“İdlib” dendiğinde bugün hatırlara Suriye’nin bir bölgesi ile bölgenin aynı ismi taşıyan merkezinde senelerden buyana meydana gelen kan, gözyaşı, terör ve ölüm ile yoğrulmuş hadiseler gelir.

Ama, İdlib’in ve buradaki Tel Mardih bölgesinin bir başka özelliği daha vardır, burası dünya medeniyetinin en eski merkezlerinden biridir ve sadece uygarlık tarihi ile arkeoloji değil, dinler tarihi bakımından da dünyanın en önemli yerlerindendir.

Tel Mardih, bilim dünyasında “Ebla” diye geçer. Ebla’da Milâttan 2500 sene önce geniş bir medeniyet yaşamış, bir krallık kurulmuş ve bu medeniyet bundan elli sene önce farkedilmiştir.

Ebla’nın nasıl bulunduğunu ve medeniyet tarihindeki yerini kısaca anlatayım:

RENKLİ VE ZENGİN KRALLIK

Avrupa’nın en eski üniversitelerinden olan Roma’daki La Sapienza’da görevli Paolo Matthiae adında 24 yaşındaki genç bir arkeolog, 1963’te Suriyeliler’den İdib’de kazı yapma izni aldı. Şehrin dışında, Halep’in 55 kilometre kadar güneydoğusunda bulunan tepeciklerin altında arkeolojik alanlar bulunabileceğini düşündü ve “Mardih Tepesi” demek olan “Tel Mardih”i kazmaya başladı.

Matthiae’nin Tel Mardih’te ertesi seneden itibaren bulmaya başladığı eserler, dünyanın eski kültürlerinden birini, medeniyet tarihini baştan aşağı değiştirecek ve bölgede sadece Sümer, Babil ve Asur uygarlıklarının değil, “Ebla” adında kültür bakımından zengin ve renkli bir başka uygarlığın da yaşamış olduğunu ortaya çıkartacaktı!

1968’de bulunan ve üzerinde İbbit-Lim adında bir Ebla Kralı’nın isminin yazılı olduğu tanrıça İştar heykeli, dikkatleri o zamana kadar bilinmeyen bu krallık üzerine yoğunlaştırdı. Matthiae kazılara devam ettikçe Ebla’nın sırrı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı: Bölgede Milâttan Önce 2500’den itibaren genişlemeye ve güçlenmeye başlamış bir krallık vardı, bu krallık ardarda kurulan birkaç devlet şeklinde 900 sene boyunca devam etmiş, siyasî ve ticarî bir güç olmuş ama Hititler tarafından ortadan kaldırılmıştı.

İdlib’de, Ebla uygarlığından kalanlar

Sonraki senelerde ortaya çıkartılan diğer eserler, Ebla’nın sırlarını büyük ölçüde aydınlattı: Matthiae, Ebla Krallığı’nın 20 bin civarında tabletten oluşan arşivini bulmuştu!

Tabletler Sümerler’in kullandıkları çivi yazısı ile yazılmışlardı. Bir kısmı Sümerce ama çoğu Semitik lisanlardan olan Ebla dilinde idi ve Eblalılar’ın dili Sümerce’den tamamen farklıydı.

Tabletlerin okunabilmesi için, önce Ebla dilinin üzerinde çalışılması gerekiyordu.

TABLETLERİN HEPSİ OKUNDU

Bu işi Roma Üniversitesi’nde genç bir Asuroloji uzmanı olan Giovanni Pettinato halletti. Arkeologlar ile dilcilerin başvurdukları metoddan istifade etti, “bilangual” denen “iki dilde” yazılmış olan, yani Sümerce ile Ebla dilinin birarada kullanıldığı tabletlerden yola çıkarak iki dili mukayese yoluyla Eblalılar’ın dilini çözmeyi başardı! Tabletlerin tamamının okunması artık kolaylaşmıştı ve birkaç sene içerisinde binlerce senedir unutulmuş olan bu krallığın tarihinin önemli ayrıntıları ortaya çıkartıldı.

Bombalar altındaki İdlib

“Ebla”, “Beyaz kaya” mânâsına geliyordu. Bölgedeki ilk yerleşimler Milâttan Önce 3500’lerde başlamış, beş asır sonra ilk krallık ortaya çıkmış, bu krallığın ardından iki kralllık daha kurulmuştu ve kralların hemen tamamının isimleri ile saltanat müddetleri de ortaya çıkmıştı. Kazılar devam ettikçe yerleşim krallar ile vezirlerin sarayları, kaleler, yerleşim merkezi ve bazı evlerin kalıntıları, ardından da kral ve hanedan mezarları ortaya çıkartıldı.

EBLA’YI HAMMURABİ YIKTI

Ebla’da kurulan her üç krallığın idare şekli birbirinden farklı idi. İlk krallıkta kral ile güçlü vezirinin yanında yaşlıların meydana getirdiği bir danışmanlar meclisi vardı ve devletin idaresinde kraliçe ile birinci ve ikinci veliahd da söz sahibi idi. Kraliçe, kral ile beraber her alanda yetki sahibiydi; birinci veliahd içişlerine, ikincisi de dışişlerine bakıyordu. İkinci krallık mutlak bir monarşi idi, üçüncü krallık ise o devirdeki benzerleri gibi bir şehir devleti hâlini almıştı.

Her döneminde zengin bir ticaret merkezi olan Ebla zamanla bugünkü Lübnan’dan başlayarak eski Mısır’ın orta kesimlerine uzanan bölgelerle iş yapmaya başlamış, bu arada daha sonraları Asur Kralı Hammurabi’nin ortadan kaldırdığı Mari Krallığı ile yüzlerce sene devam eden savaşlara girmişti.

Ebla Medeniyeti’nin ortaya çıkartılmasının ardından yoğun şekilde bir başka araştırmaya daha girişildi: Kutsal metinlerin yazılı olduğu tabletler üzerinde çalışmalara...

Tel Mardih Müzesi’ndeki objelerden bazıları

Tabletler, Ebla’da çok tanrılı bir dinin hüküm sürdüğünü gösteriyordu. Halk ilk devirlerde ölmüş krallara dua edip onlardan yardım istiyordu, bunun yerini sonraları Sümer inançlarını andıran bir sistem almıştı.

Ama, tabletlerde bazı peygamberler ile meleklerin isimlerinin yanısıra Tevrat’ta geçen ve Kur’an’da da bahsedilen bazı hadiselerden de bahis vardı; meselâ Hazreti Lût’un kavminin helâk olduğu Sodom ve Gomore uzun uzun anlatılıyor ve Tevrat’aki ibadet şekillerinden de sözediliyordu.

Ebla Krallığı’nın kalıntıları

ÇALIP DIŞARIYA SATTILAR

Çiviyazısı uzmanları Ebla tabletleri üzerinde çalışmaya devam ederlerken Tel Mardih’teki kazılara Suriye’deki savaş yüzünden 2011’de son verildi. Suriyeli rejim karşıtı güçlerin hâkim oldukları bölgede sık sık çatışmalar yaşandı, siperler ve tüneller kazılırken çok sayıda başka mezarlar ortaya çıktı fakat bulunan herşey etrafa saçıldı, sonra da çalındı. Hattâ, Ebla Müzesi’nden de bazı eserler kayboldu, bunların Suriye dışına çıkartılıp Avrupa ve Amerika’daki müzeler ile kolleksiyonculara satıldıkları anlaşıldı.

Suriye’deki karışıklıklar devam ettiği müddetçe, tarihin en eski ama mevcudiyeti en son farkedilen bu medeniyeti de çok şeyler kaybedecek...

Şimdi çok kişinin hop oturup hop kalkacağını bilmeme rağmen sormadan edemeyeceğim:

HİMAYEMİZE ALMALIYIZ

Amerikalılar ve İngilizler 11 Eylül’ün ardından “teröre son vermek” ve “barış sağlamak” maksadıyla asker gönderdikleri başka ülkelerde daha önce yağma edilmiş olan tarihî mekânları, müzeleri ve eserleri “himayeleri” altına aldılar...

Aynı işi biz niye yapmayalım? İdlib’e gitmek üzere bulunan ve bu yazıyı okuduğunuz sırada bölgeye belki de girmiş olan birliklerimiz sadece İdlib’i değil, Tel Mardih’teki müzede yokolma tehlikesi altında bulunan eserleri de dünya uygarlık tarihini korumak maksadıyla Suriye’deki vaziyet düzelene kadar “himayemiz” altına alamazlar mı?

Tel Mardih’te bulunan 20 bin civarındaki tabletlerden biri. Bu tabletlerde Kur’an’da isimleri geçen bazı peygamberler ile olaylardan da bahsedilir

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar