Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

TOPKAPI Sarayı Müzesi’nde birkaç haftadan buyana sessiz-sadasız ama yoğun bir faaliyet vardı: Saraydaki imparatorluk dönemi arşivinin Osmanlı Arşivleri’ne devrine karar verilmişti ve devir için hazırlık yapılıyordu.

“Saray arşivi” denince öyle günlük yazışmalardan, mutfak defterlerinden yahut diğer ıvır-zıvır kayıtlardan ibaret bir evrak yığınından sözettiğimi zannetmeyin. İçerisinde başta padişahların yazışmaları olmak üzere devletin en üst seviyesindekilerin resmî muhaberatının, saray teşkilâtı ile ilgili kayıtların, Osmanlı tarihinin Hürrem, Kösem veya Tarhan Sultan gibi meşhur hanımlarının ve daha birçok önemli evrakın yeraldığı 230 bin civarında belgeden bahsediyorum!

İşin tuhaf ve tuhaftan da öte acı tarafı, padişahların Topkapı Sarayı’nı terketmelerinin üzerinden bir buçuk asırdan fazla, Cumhuriyet’in ilânından buyana da doksan küsur sene geçmiş olmasına rağmen bu arşivin tam olarak hâlâ tasnif edilememesi idi!

ÜSTADLAR BİLE GÖREMEDİLER!

Osmanlı Tarihi’nin, özellikle de klâsik dönemin şimdiye kadar tam olarak yazılamamasının sebeplerinin başında çok önemli kaynaklarının yeraldığı saray arşivinin tasnifinin tamamlanamaması ve bir türlü tam olarak açılamaması geliyordu.

Öyle ki, Osmanlı tarihçiliğinin İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Halil İnalcık gibi büyük üstadları ile daha birçok önemli ismi, tasnifin bir türlü bitirilememesi yüzünden hayata bu evrakın tamamını göremeden veda ettiler!

Üstelik ortada bir de karmaşa vardı; Topkapı Sarayı’ndaki evrakın bir kısmı bundan uzun yıllar önce Osmanlı Arşivleri’ne nakledilmiş, götürülenlerin tasnifleri yapılmıştı ama belgelerin çoğu Saray’da âtıl vaziyette duruyordu. Yani koskoca bir Osmanlı Arşivi mevcuttu ama Osmanlı Sarayı’nın belgelerinin bir kısmı bir tarafta, diğer kısmı başka bir tarafta idi.

Saray arşivinin Osmanlı Arşivleri’ne bu hafta başlanan nakli bir-iki hafta içerisinde tamamlandıktan sonra bütün belgelerin tasnifi birkaç ay içerisinde bitirilecek ve bahsettiğim büyük tarihçilerin tamamını görmelerine ömürlerinin maalesef kifayet etmediği bu bilgi hazinesi araştırmacıların istifadesine açılacak.

Daha önce de bahsetmiştim: Arşivlerimiz tam bir curcuna içerisindedir; merkezî bir arşiv sistemimiz yoktur. Resmî müesseselerin ellerindeki evrakı belli bir zaman geçtikten sonra Devlet Arşivleri’ne devretmeleri gerektiği halde bu kurala riayet edilmez, her kurum kendi arşivini elinde tutar, daha doğrusu kilitler, tasnifi falan düşünmez ve kullanılmasına da izin vermez!

Yine, daha önce verdiğim bir örneği tekrar edeceğim: Diyelim ki, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gidişi hakkında belgelere dayalı bir araştırma yapacaksınız...

Bunun için önce Osmanlı Arşivi’ne gidip Harbiye Nezareti Evrakı’nı taramanız gerekir, oradan Ankara’daki Cumhuriyet Arşivi’nde birşeyler bulmaya çalışmanız ve nihayet ATASE’de, yani askerî arşivde ter dökmeniz lâzımdır.

Bitmedi....

Samsun yolculuğunun nihaî belgeleri, yani Mustafa Kemal Paşa’nın Bandırma Vapuru ile yaptığı yolculuk sırasında beraberinde götürdüğü evrak şimdi İstanbul’daki Kâzım Karabekir Müzesi’nde bulunduğu için oraya da gitmeniz şarttır ve araştırmanızı ancak böyle uzun bir şeref turu attıktan sonra tamamlayabilirsiniz!

BİZE MAHSUS BİR GARABET

Ve, yine bize mahsus bir başka tuhaflık: Türkiye’de hayatları boyunca arşivlerden içeriye adımlarını atmamış ve tek bir belge bile yayınlamamış olanlar “arşivlerin koruyucu meleği” olur ve “şövalye” kesilir; arşivciliği araştırma yapana kolaylık değil zorluk çıkartıp belge koklatmamak olduğuna inanan görevliler ise “arşiv muhafızı” zannedilirler...

Topkapı Sarayı’nın arşivinin Cumhurbaşkanlığı’nın girişimi ile Osmanlı Arşivleri’ne devredilmesi, dünyadaki örnekleri arasında ilk sıralarda yeralan belge hazinemizi toparlamanın ilk adımıdır.

Darısı, maalesef hâlâ âtıl vaziyette duran ve tasnifi bir türlü tamamlanamayan ATASE’deki evrak ile Dışişleri Arşivi’nin ve her nedense Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü’nde saklanan “timar ruznâmçeleri”nin başına!

Yazının başlığında söylediğimi burada tekrar edeceğim: Tarihçiler, özellikle de Osmanlı’nın klâsik dönemi üzerine çalışan tarihçiler, Topkapı Sarayı Arşivi’nin bir buçuk asır sonra istifadeye açılmasını sağladığı için Cumhurbaşkanı’na müteşekkirdirler.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar