Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

BİRLEŞİK Arap Emirlikleri’nin Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed dün akıl ve idrak dışı bir edepsizlik edip garip bir Iraklı’nın attığı tweet’i paylaştı.

Tweet’te, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Vehhabi kuşatması ve İngiliz tehdidi altında bulunan Medine’deki kutsal emanetleri kurtarıp İstanbul’a getiren Fahreddin Paşa “hırsızlıkla” suçlanıyordu ve Zayed hakettiği cevabı Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan aldı.

Önce, Abdullah bin Zayed’in kim olduğunu söyleyeyim: Bu zat, Ortadoğu’da son zamanlarda yaşanan bütün tatsızlıkların gerisinde bulunan şahsın, Abu Dabi’nin veliahdı ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin perde arkasındaki asıl yöneticisi olan Muhammed bin Zayed’in biraderidir.

ÇEKİRGELİ MÜDAFAA

Fahreddin Paşa’nın kabahati, İngilizler’in desteğindeki Şerif Hüseyin’e bağlı çetelerin iki buçuk sene boyunca kuşattıkları Medine’yi bin türlü yokluk içerisinde ve hattâ açlıktan çekirge yiyerek muhafazaya çalışması, o meş’um Mondros Mütarekesi’ne rağmen teslim olmayı reddetmesi ama tâkatinin tükenmesi üzerine geçmiş asırlarda İstanbul’dan Hazreti Muhammed’in kabrine gönderilmiş olan hediyelerle kutsal emanetleri Vehhabi ve İngiliz tehlikesinden korumak için İstanbul’a getirmesi imiş!

Paşa bugün bir kısmı Topkapı Sarayı’nın Hazine ve Kutsal Emanetler Dairesi’nde sergilenen bu eşyayı İstanbul’a getirmeyip de Medine’de bıraksa idi neler olabileceğini tahmin edebilir misiniz?

Allah göstermesin, şimdi hemen hepsini büyük ihtimalle Londra’da, British Museum’da görürdük!

19. asrın ilk senelerinden itibaren Türk idaresine başkaldıran Vehhabiler’in hiç değişmeyen bir âdetleri vardı: Ele geçirdikleri şehirlerdeki tarihî yapıları, türbelere varıncaya kadar yıkıp bu mekânlardaki objeleri paramparça etmek!

Tahribattan kurtarılabilen eşyalardan güç-belâ İstanbul’a getirilenler bugün müzeler ve bazı aileler tarafından muhafaza edilmektedir ama giden gitmiştir!

Abdullah bin Zayed’in dün paylaştığı tweet işte bu yüzden sadece bizden değil, Arap dünyasından da tepki gördü ve geçmişten haberdar olan aklıbaşında Araplar bile sözkonusu ihtimalin üzerinde durdular ve “Fahreddin Paşa bu eşyayı götürmese idi, şimdi hepsi Londra’da British Museum’da olabilirdi” dediler.

Ama, Emirlikler Dışişleri Bakanı’nın edepsizliği bu kadarla da kalmadı ve Paşa’nın “Medine’deki elyazması eserleri çaldığını” iddia etme cür’etini gösterdi; ardından da meseleyi bugünün Türkiyesi’ne bağlayıp “İşte, Erdoğan’ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu” dedi.

KÜTÜPHANELERE NE OLDU?

Bir devlet adamının “Türkler’in Medine’deki elyazması eserleri çaldıklarını” iddia edebilmesi için Abdullah bin Zayed gibi cehlin sınırlarının ötesinde olması ve Türkiye’nin ille de aleyhinde bulunabilmek maksadıyla aklına geleni düşünmeden söylemesi gerekir.

Trump yönetiminin pışpışlaması ile bugün haşin pozlara bürünen bir Arap devlet adamı, Medine’deki elyazması eserlerden bahsetmeden önce bu kutsal şehirdeki çok önemli iki kütüphanenin, yani Mahmudiye Medresesi ile Arif Hikmet Kütüphanesi’nin âkıbetini bilmek ve çenesini ondan sonra açmak zorundadır!

Bu köşede, sözünü ettiğim kütüphanelerden birinin, İkinci Mahmud’un inşa ettirdiği Mahmudiye Medresesi’ndeki kitaplığın 20. asrın ilk senelerinde çekilip kartpostal yapılmış bir fotoğrafını görüyorsunuz. En yukarıdaki besmele ile besmelenin altında sağ ve sol taraflarda bulunan hatlar bizzat Sultan Mahmud’un eserleridir ve şimdi her iki kütüphanenin de yerinde yeller esmektedir!

“Fahreddin Paşa kutsal emanetler ile beraber keşke Medine’ye vaktiyle gönderdiğimiz bütün elyazmalarını da İstanbul’a nakletse idi” diyeceğim ama günün birinde ortalığa bu kadar nankörün üşüşeceğini rahmetli nasıl tahmin edebilirdi ki?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar