Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’na gidip de bir daha çıkmamasının etrafını saran esrar perdesi, her an başka bir şekle bürünüyor. Bu yazıyı yazdığım sırada Amerikan basınında Türk polisine atfen Kaşıkçı’nın konsoloslukta öldürülüp parçalara ayrıldığının belirlendiği söyleniyordu!

Ayrıntılar yakında ortaya çıkar, hattâ bu yazıyı okuduğunuz sırada konu hakkında resmî açıklama yapılmış bile olabilir ama hadisenin yaşandığı mekânın en önemli yetkilisi olan Suudi Başkonsolos Muhammed Uteyb “Selâmet der firârest” diyerek çoktaaan uçup gitti bile!

Cemal Kaşıkçı’nın gaybubeti ile ilgili haberleri an be an takip ederken, bundan seneler önce yaşanmış benzer bir hadiseyi, Suudi hanedanının para gücü ile gizlenmiş kirli çamaşırları üzerinde çalışan bir başka gazetecinin âkıbetini hatırladım: İngiliz gazeteci David Holden’in katledilmesini ve öldürülmesinin üzerinden 41 sene geçmiş olmasına rağmen cinayetin hâlâ aydınlatılmamış olmasını…

1960’lı senelerin önde gelen Ortadoğu uzmanlarından olan David Holden, 7 Aralık 1977’de Kahire’de vurularak öldürüldü! Gazetecinin bazı istihbarat teşkilâtları hesabına çalıştığı da konuşuluyordu ama bu konuda ortaya bir delil konamamış söylentiler iddia çerçevesini aşamamıştı.

İngiltere’de 1924’te dünyaya gelen David Holden bir ara öğretmenlik yapmış, sonra aktör olmaya heveslenmiş ve gazetecilikte karar kılmıştı… 1955’te İngilizler’in meşhur gazetesi The Times’da çalışmaya başladı, ertesi sene çıkan Süveyş Krizi’ni takip etmek için Mısır’a gitti, Times’dan ayrılıp önce Guardian’a, ardından da Sunday Times’a geçti, Sunday Time’in Oradoğu’daki başmuhabiri oldu ve ardarda iki kitap çıkardı: “Arabistan’a veda” ve “Sütunsuz Yunanistan”…

Bölgede faaliyet gösteren gazetecilerin artık en tanınmışlarından biri idi ve Suudi kraliyet ailesini konu alan yeni bir kitaba yoğunlaşmıştı…

Ama, kitabını tamamlayamadı…

7 Aralık 1977’de, Kahire Havaalanı’nın yakınlarında göğsünden tek kurşunla vurulmuş Avrupalı, 50 yaşlarında bir erkek cesedi bulundu. Üzerinde kimlik olmadığı için Mısır polisi hayli uğraştı ve morga kaldırılan cesedi üç gün sonra BBC’nin Kahire’deki büro şefi teşhis etti: Ceset, David Holden’e aitti…

Soruşturma aylarca devam etti… Holden’in Mısır ile İsrail arasında başlayacak barış görüşmelerini takip etmek için Ürdün üzerinden Kahire’ye geldiği anlaşıldı ama cinayetin sebebi ortaya çıkartılamadı ve katli hiçbir örgüt üstlenmedi...

Dolaşan söylentilere göre, Holden “öğrenmemesi gereken” bir bilgiye sahip olmuş ve gazeteciyi ortadan CIA kaldırmıştı…

David Holden’in başladığı ve arkadaşı Richard Jones’un tamamladığı kitap: Yazarının ölümüne sebep olduğu söylenen “The House of Saud”.

David Holden’in uzun zamandır yeni bir kitap üzerinde çalıştığı ama henüz tamamlamadığı biliniyordu. Yakın arkadaşı olan bir başka gazeteci, Richard Jones maktulün notlarına ulaştı ve eseri dört sene çalışıp tamamladı…

Holden, “The House of Saud”, yani “Suudi Hanedanı” isimli kitabında Suudi sarayındaki yolsuzlukları, entrikaları, tehlikeli bağlantıları ve hattâ prenslerin bizzat işledikleri yahut karıştıkları cinayetleri de anlatıyordu.

Eserin yayınlanmasının ardından gazeteciyi CIA’in değil, kitabın tamamlanmasını engellemek maksadıyla Suudi Arabistan’ın öldürttüğü iddiası ortaya atıldı; Suudiler “The House of Saud”u piyasaya verilmesinin ardından hemen yasakladılar ve yasak 37 seneden buyana hâlâ devam ediyor…

O günlerde Ortadoğu’da çalışan ve bölgeyi iyi bilen yabancı gazetecilerin çoğu David Holden’ı CIA’in değil Suudi Arabistan’ın tuttuğu kiralık katillerin öldürdüğüne inanırlar…

Cemal Kaşıkçı’nın da büyük ihtimalle katledilmiş olması, bana bundan 41 sene önce meydana gelen ve Mısır’da yaşadığım 1980’li yıllarda hâlâ gündemde olduğu için sık sık dinlediğim işte bu cinayeti hatırlattı…

Aradaki fark ilk cinayetin Kahire’nin ıssız bir yerinde işlenmiş olması ama Kaşıkçı eğer hakikaten kendi devletinin adamları tarafından İstanbul’daki başkonsoloslukta öldürüldü ise, Suudiler’in böyle kanlı işleri artık şehrin ortasında yapabilecek kadar pervasızlaşmalarından ibaret…

“On-on beş kişi üzerine çullandıkları kurbanı soğukkanlılıkla böyle nasıl parça parça edebilir?” diye meraklanmanıza da hiç lüzum yok… Birinci Dünya Harbi senelerinin meşhur İngiliz casusu Lawrence’ın hatıralarını okuyun: Üzerinde şimdi Suudi hanedanının hüküm sürdüğü kıt’a Arabistanı’ndaki Bedevî isyancıların, hastahanelerdeki yaralı Mehmetçikler’i “Altın yutmuş olabilecekleri” zannıyla parça parça etmelerini anlatır!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar