Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Önceki gün “Şeb-i Arus”, yani Hazreti Mevlânâ’nın vefatının 745. yıldönümü idi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve devlet protokolünün üst düzeyi bu münasebetle Konya’ya gittiler; Konya’da toplantılar yapıldı ve semâlar edildi…

Gazeteler ile TV’ler Cumhurbaşkanı’nın Konya’da yaptığı konuşmalardan ve akşam yapılan semâdan bahsederleren benim dikkatimi Erdoğan’ın “Huzûr”u, yani Mevlânâ Müzesi’ni ziyareti sırasında alınmış bir fotoğraf çekti…

Fotoğrafta üzeri eskilikten neredeyse silinmiş renkli motiflerle süslü taş bir kapak görünüyor, bir görevli kapak hakkında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bilgi veriyordu…

Bu kapak, Kanunî Sultan Süleyman zamanında Mevlânâ’nın mezar odasının önüne inşa edilmiş duvara uzanan merdivenin üzerindeki kapaktı, fotoğrafı zannedersem ilk defa yayınlanıyordu ve Tayyip Erdoğan’dan önce bir başka devlet başkanı bu kapağı 1638’de, yani bundan tam 380 sene önce görmüştü!

Sözünü ettiğim “devlet başkanı” 17. asrın meşhur hükümdarı Dördüncü Murad idi ve padişah ile mezar odasına inen merdivenin üzerindeki kapak hakkında Mevlevîler arasında yaygın ama hoş olmayan bir söylenti vardı…

Söylentiyi nakletmeden önce, Mevlana'nın kabrinin pek bilinmeyen bir özelliğini anlatmam gerekiyor:

Eski Türklerde devlet büyüklerinin ve önemli kişilerin kabirleri genellikle “zir-i zemin” şeklindedir. “Zir-i zemin”, “zeminin altı” demektir ve cenaze yer seviyesinin aşağısındaki bir odaya defnedilmiş; cesed bazen Türkler’in şamanizm devirlerinden kalma geleneğe uyularak mumyalanmış ve mumya bu odadaki bir lâhdin içine konmuştur. Odadan yukarıya uzanan merdivenin alttaki ilk basamağın üzerine duvar örülmüş, son basamağın üzerine bir kapak konmuş, böylece odanın yukarıyla bağlantısı kesilmiş, üst tarafta tam mezarın bulunduğu yere isabet eden noktaya bir başka lâhid yerleştirilmiştir ve türbe niyetine bu lâhid ziyaret edilir.

Bizde o devirlerde yaşamış birçok önemli devlet adamının, düşünürün, hatta varlıklı kişilerin mezarları işte böyle, “zir-i zemin”dir. Selçuklu sultanlarının ve beylerinin çoğu, Fatih Sultan Mehmed de dahil olmak üzere Osmanlılar’ın ilk yedi hükümdarı “zir-i zemin” türbelerde yatmaktadırlar ve Anıtkabir’in inşasında da bu eski Türk mezar geleneğine uyulmuş, Atatürk bugün hepimizin bildiği yekpâre büyük mermerin metrelerce altındaki asıl mezar odasına defnedilmiştir…

ÇOCUĞUN DİLİ TUTULDU!

Mevlânâ’nın kabri de böyle, yani “zîr-i zemin”dir, vefatının üzerinden geçen 745 sene boyunca hâtırasına ve yoluna gösterilen büyük saygı sebebi ile kabir odasına hiç girilmemiştir ve Mevlevîler arasında Dördüncü Murad ile alâkalı rivayet, işte bu mezar odasından kaynaklanır…

Hadise, Mevlevîlik tarihi ile alâkalı eserlerde şöyle anlatılır:

İranlılar’ın eline geçmiş olan Bağdad’ı geri alabilmek için 8 Mayıs 1638’de sefere çıkan Dördüncü Murad 18 Haziran’a Konya’ya varmış ve burada bir hafta kalmıştı…

Etrafındaki bazı kişilerin etkisi altında kalıp tasavvufa ve sufilere düşman olan padişah türbeye çizmeleri ile girmeye kalkmış ama dergâhın dedelerinden biri engel olmuş, ardından Mevlânâ’nın mezar odasının girişindeki duvarın yıktırılmasını emretmiş, dergâhın başında bulunan Ebubekir Çelebi bunu yapamayacağını söyleyince Dördüncü Murad elindeki inci tesbihi sanduka ile kapak arasındaki bir delikten aşağıya atmış ve “İnip çıkartın!” buyurmuştu. Mezar odasına girmeye kimsenin cesaret edememesi üzerine Mevlânâ’nın ailesine mensup küçük bir çocuğu tesbihi alması için aşağıya indirmişler ama çocuk hem tesbihi bulamamış, hem de dili tutulmuş vaziyette dönmüştü!

İşte, bu söylentiye konu olan mekânda şimdi büyük bir restorasyon var. Kültür Bakanlığı’nın yanı sıra Konya Ticaret Odası’nın, Sanayi Odası’nın ve Borsa’nın sağladıkları malî destekle Mevlânâ Müzesi geniş şekilde elden geçiriliyor. Mevlânâ’nın, babası Sultanü’l-Ulemâ’nın ve oğlu Sultan Veld’in sandukalarının üzerinde yükselen ve “Kubbe-i Hadrâ” diye bilinen “Yeşil Kubbe”nin iç kısmı baştan temizleniyor, 16. asırda yapılmış işlemeler ile yazılar ortaya çıkartılıyor. Birkaç ay devam edecek olan restorasyonun tamamlanmasının ardından Mevlânânın sandukasının üzerinde asırlarca duran ama sonradan kaldırılan asıl “pûşîde”, yani örtü de tekrar yerine konacak, Yeşil Kubbe asırlar önceki mükemmel hâline getirilecek ve bazı sanat tarihçileri ikna edilebildikleri takdirde, kubbenin iç tarafında son senelerde yapılmış olan baştansavma tamirler de temizlenecek ve bu kısımlar aynı şekilde asıl şekline getirilecek.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Dördüncü Murad’ın Mevlevîlik tarihinde hiç de hoş şekilde hatırlanmayan ziyaretinden tam 380 sene sonra geçen pazartesi günü yaptığı ziyaret sırasında çekilmiş bazı fotoğraflara burada yer veriyorum. Bu fotoğrafların aksettirdiği sanatın inceliğine ve Mevlânâ’nın mezar odasına girilmemesi için örülen duvara inen merdivenin üzerine Kanunî Süleyman tarafından konulduğu söylenen işlemeleri silinmeye yüztutmuş taş kapağa dikkatle bakın!

Restorasyonun tamamlanmasından sonra bu kapağın üzeri eskiden olduğu gibi yine halılarla örtülecek, ziyaretçiler kabrin o tarafına alınmayacaklar ve kapak bir daha ancak kimbilir kaç asır sonra yeniden görülebilecek…

Mevlânâ’nın asırlardır kapalı olan mezar odasına girişi örten kapak.

Mezar odasına girişi örten kapak hakkında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bilgi veriliyor.

Sol taraftaki ucu koni şeklinde olan kubbe, Mevlânâ’nın sandukasının tam üzerindeki “Kubbe-i Hadrâ”dır.

Yeşil Kubbe’nin iç kısmında 16. asırdan kalma duvar süsleri ve yazılar.

Yeşil Kubbe’nin konik üst tarafının tepe kısmı.

Mevlânâ’nın İstanbul’daki Atatürk Kitaplığı’nda muhafaza edilen bu en eski minyatürünün 16. asırdan kaldığı tahmin ediliyor.

Sâkıb Dede’nin Dördüncü Murad’dan ve Mevlânâ’nın türbesinde yaşanan hadiselerden bahsettiği “Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân” isimli eserinde olayların anlatıldığı sayfalar.

Dördüncü Murad.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar