"Atatürk'ü Samsun'a Vahideddin gönderdi" saçmalığını bana mâletmeyin! Mustafa Kemal'in Samsun'a gidişi padişahın değil, devletin kararıdır!
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gidişinin 100. yıldönümü münasebetiyle geçen hafta yapılan törenlerin ardından, sosyal medyada “Atatürk’ü Samsun’a Vahideddin gönderdi” diye bir söz dolaşıp durmaya başladı…
Bu sözü güya ben etmişim!
Meselenin ayrıntılarına girmeden önce kısaca söyleyeyim: Ben böyle birşey demedim!
İş bu kadarla kalsa, yine iyi! İddianın çerçevesini daha da genişletiyor, mevzuyu İstiklâl Harbi’ne bağlıyor, “Kurtuluş Savaşı’nın gerçek mimarı Sultan Vahideddin’dir” diyor ve bu garabeti de bana mâlediyorlar!
Bu sayıklama da bana ait değildir!
Üstelik, bu saçma iddiaların altında Tarihin Arka Odası’nda seneler önce Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı hakkında söylediklerim yeralıyor ve “Atatürk’ü Samsun’a Vahideddin gönderdi” yahut “İstiklâl Savaşı, Sultan Vahideddin’in eseridir” gibisinden ortaya sürülen tuhaflıkların da bu konuşmamda geçtiği iddia ediliyor...
Anlattıklarımı dinleyecek olanlar değil bu şekilde konuştuğumu, bu mânâya gelecek şekilde yorumlanabilecek bir imada bile bulunmadığımı, aksine açık-seçik şekilde “Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a devlet göndermişti” dediğimi işitirler!
“Sultan Vahideddin’in göndermesi” ile “devletin göndermesi” arasında dünya kadar fark vardır ama memlekette nüans kavramı artık bir yana itilip unutulduğu için bu iki cümlenin arasındaki fark idrak edilememekte, “Ha devlet, ha Sultan Vahideddin! İkisi de aynı şey” mantığı ile hakikatler pervasızca eğilip bükülmektedir.
Benzer saçmalıkları daha önce de bana yamamaya çalışmışlar, Sultan Vahideddin’in Kahire’de çıkan El Ahram Gazetesi’ne 16 Nisan 1923’te bir demeç verdiğini, demecinde “Türkler dini, soyu, sopu, yurdu belirsiz karmakarışık bir cahiller sürüsüdür” dediğini ve benim bu ifadeyi “Şambaba” isimli kitabımda yayınladığımı söylemişlerdi...
İddiayı o zaman da yalanlamış, “İsmi ‘Şambaba’ değil ‘Şahbaba’ olan kitabımda bu sözlerin geçmesini bir tarafa bırakın, böyle bir edepsizliği uzaktan-yakından da olsa çağrıştıran tek bir cümle bile yoktur; hattâ kaynak olarak gösterilen El-Ahram Gazetesi’nde de Vahideddin’in bir mülâkatı yayınlanmamıştır” diye yazmıştım…
Ama artık bu kadar zirvelerde dolaşan cehle lâf anlatabilmek ne mümkün? Aynı utanmaz iddia hâlâ gevelenip duruyor ve üzerine de “Atatürk’ü Samsun’a Sultan Vahideddin gönderdi” saçmalığı ilâve ediliyor…
Şimdilerde “bilgi kaynağı” olduğu zannedilen sosyal medya aslında maalesef bir çöplükten ibarettir ve söylenenleri anlamaktan âciz iz’an fukarası da doğruları yalan-yanlış hâle getirip kendi zihniyetleri doğrultusundaki alâkasız başlıklarla etrafa saçarak zihinleri daha da bulandırmaktadırlar.
VAHİDEDDİN NEDEN İMZALADI?
Şimdi, Mustafa Kemal’in Samsun yolculuğunun ve Sultan Vahideddin’in bu yolculuğun öncesindeki rolünü ana hatları ile kısaca anlatayım:
Paşa’nın Samsun’a gidiş belgeleri, millî kurtuluş hareketinin ilk adımını teşkil eden ve Cumhuriyet’in kuruluşu ile neticelenen bu yolculuğun ciddî şekilde plânlanmış bir devlet operasyonu olduğunu gösterir!
Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlûp vaziyette çıkan ve 30 Ekim 1918’de imzalamak zorunda kaldığı Mondros Mütarekenamesi’nin ardından tahmin edemediği işgallere uğrayan Türkiye’de kurtuluş maksadıyla başlatılan bu operasyonun hayata geçirilmesinde Harbiye Nezareti’nden Dahiliye ve Bahriye Nezaretleri’ne, Erkânıharp’ten yani zamanın Genelkurmayı’ndan Sadaret’e ve saraya kadar devletin birçok makamı yeralmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu Müfettişi olarak görevlendirildiği Bakanlar Kurulu Kararı’nı tasdik edilmesi için saraya sunan Sadrazam Damad Ferid Paşa’dan kararı imzalayan Sultan Vahideddin’e kadar devletin en üst düzeyinin operasyonda hissesi vardır. Ama kararı askerler almış, hükümet tasdik etmiş, kararname kanunların gereği olarak zamanın padişahına arzedilmiş ve Sultan Vahideddin de kendisine gönderilen tayin kararını 30 Nisan 1919’da onaylamıştır.
Samsun’a gidiş, dolayısı ile padişahın kendi verdiği bir karar değildir; Sultan Vahideddin’in rolü, devletin üst seviyesinde alınmış kararı tasdik etmekten ibarettir.
“MÜFETTİŞLİK” GELENEĞİMİZ…
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a “9. Ordu Müfettişi” olarak gitmişti…
Osmanlı Devleti’nde karışıklıkların yaşandığı ve devlet hâkimiyetinin zayıfladığı bölgelere tehlike anlarında vaziyeti düzeltmeleri için geniş yetkiler ve değişik unvanlar verilmiş müfettişler gönderilmesi idarî bir gelenek idi ve bu gelenek Cumhuriyet döneminde de devam etti.
Daha eski asırlara kadar gitmeden, 19. yüzyıldan birkaç örnek vereyim: Sadaret makamında da bulunan Kıbrıslı Mehmed Paşa 1861 Mayıs’ında Rumeli Müfettişliğine getirildi, meşhur allâme Cevdet Paşa o günlerde İşkodra’da çıkan isyanı bastırması için “memuriyet-i fevkalâde” ile Arnavutluk’a gönderildi, 1863’te de Bosna, 1876’da da Rumeli müfettişi oldu.
Sultan Abdülhamid’in iktidar senelerinde de “Umumî müfettişlik” kavramı ortaya çıktı. 1878’de imzalanan Berlin Kongresi’nin kararları doğrultusunda Doğu Anadolu’nun altı vilâyetinde ıslahat yapılması maksadıyla bölgeye bir teftiş heyeti gönderilmiş, Umumî Müfettiş Ahmet Şakir Paşa’nın görev ve yetkileri hazırlanan bir talimatnameyle ayrıntılı şekilde belirlenmişti. Yine ileriki senelerin sadrazamı Hüseyin Hilmi Paşa da, 1902’de Rumeli Umumî Müfettişi olmuş ve bu vazifede altı sene kalmıştı.
Müfettişliğe tayin edilenler arasında sadece Osmanlı değil, başka memleketlerin teb’asından olanlar da bulunabilirdi. Meselâ, Osmanlı Hükümeti Sadrazam Said Halim Paşa ile İstanbul’daki Rus Sefiri Konstantin Nikolaivich Gulkievich arasında 8 Şubat 1914’de imzalanan Yeniköy Antlaşması gereğince “Şark Vilâyetleri Islahat Müfettişliği”ne yabancıların tayin edilebilmelerini kabul etmiş; görevlerini fiilen yapamamış olsalar da Norveçli Binbaşı Nicolas Hoff’un Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır Genel Müfettişi olması; Trabzon, Erzurum ve Sivas Genel Müfettişliği’ne de Hollanda’nın Doğu Hindistan sömürgeleri memurlarından Louis Constant Westenenk’in gelmesi, hattâ her ikisine de rütbe verilmesi kararlaştırılmıştı.
Müfettişlik ve Umumî Müfettişlik uygulaması Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e intikal etti ve 25 Haziran 1927’de kurulan umumî müfettişlikler fiilen 1947, hukuken de 1952 yılına kadar devam ettiler.
Geçmiş asırlarda paşaların memleketi isyancılardan ve eşkiyadan temizlemekle görevlendirilmeleri de bir çeşit müfettişlik idi; Mondoros Mütarekesi’nden sonra üç ayrı ordu müfettişliğinin teşkil edilmesi ve müfettişliklerden birine Mustafa Kemal Paşa’nın getirilmesi, bu geleneğin devamıydı…
“SALDIRILARI DEFETME” GÖREVİ…
Şimdi, Sultan Vahideddin’in mevcut evrakının tamamı elinden geçen ve bunların çoğunu seneler önce zaten yayınlamış bir kişi olarak daha açık şekilde ifade edeyim:
Padişahın mektuplarında, hatıralarında ve diğer yazışmalarında “Mustafa Kemal’i Samsun’a ben gönderdim” yahut “İstiklâl mücadelesini ben düzenledim” şeklinde bir ifade yoktur! Sultan Vahideddin kendi elyazısı ile olan hatıralarında Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gidişinden sadece “def’i- sâile memur eylediğim” yani “saldırıları defetmekle görevlendirdiğim” şeklinde bahseder ve “görevlendirme” sözü ile, imzaladığı tayin kararnamesini kasdetmektedir.
Zaten gerek Sultan Vahideddin’in yazdıkları ve gerekse de Samsun yolculuğu ile alâkalı hazırlık evrakı, hükümdarın Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gitmesi “irade”sini, yani kararını iki sebepten dolayı imzaladığını açıkça gösterir: Samsun ve havalisinde düzeni temin edip müttefiklerin Mondoros Mütarekesi’ne dayanarak Samsun’u ve o bölgedeki daha başka yerleri işgalini önlemek ve görev mahallinde kendi başına harekete geçerek silâhlı bir mukavemet oluşturacağından emin olduğu Mustafa Kemal’in bu gücünü yeri geldiğinde kullanmak, özellikle de birkaç ay sonra başlayacak olan barış görüşmelerine bu gücün varlığını hissettirerek oturmak!
Meseleyi “Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a Sultan Vahideddin gönderdi” hâline getirip ucuz başlıklarla ortaya süren zevâtın anlattığım gerekçeleri idrak edebileceklerini pek zannetmiyorum ama, Sultan Vahideddin’in Samsun operasyonundaki rolü sadece bundan ibarettir!
- Konserler için ödenen bu meblâğları, musiki tarihimizin en büyük üstadları hayatları boyunca alamamışlardır!3 dakika önce
- Atatürk'ün Amerikalı bir kadın gazeteciye verdiği, 89 sene önce sansür edilen ve unutulan mülâkatı1 hafta önce
- Kurumaya başlayan Bafa Gölü'nü bu hâle getirenler Bülent Ecevit ve 1970'lerin CHP'sidir!1 hafta önce
- PKK'ya 30 seneden buyana istediği herşeyin birkaç katını verdik ama terör bitmiyor, zira maksat artık başka!3 hafta önce
- Büyük devlet olmanın yolu kendi silâhını bizzat yapmaktan geçer ve kredi kartlarından alınacak 750 lira bu yolda sadece bir katredir!1 ay önce
- Tarih boyunca hiç vârolmayan Lübnan'ı, Abdülhamid'in Washington Elçisi kurmuştu1 ay önce
- Mahzun prenses Fazile vefat etti1 ay önce
- Hortlayan bir dert: İttihadçılık2 ay önce
- Öküzün altında buzağı aramayın! Harbokulu'ndaki gösteri, disiplinsiz bir eylemden ibarettir, o kadar!2 ay önce
- Atatürk'ün meçhul nişanlısı Selma2 ay önce