Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Londra’daki mezattan Fatih Sultan Mehmed ile kim olduğu bilinmeyen bir genci birarada gösteren 15. asır sonlarına ait bir tabloyu satın almasının ardından tablodaki gencin Fatih’in oğlu Cem Sultan olduğunun iddia edilirken, ben bu gencin Cem ile alâkasının bulunmadığını yazdım…

Tarihimizin en bahtsız kişilerinden olan Cem Sultan’ın isminin gündeme gelmesi üzerine, Fatih’in hayatı baştan aşağı hüzünle dolu olan bu şehzadesi hakkında seneler önce yazdığım bir bahsi elden geçirerek bugün tekrar yayınlıyorum:

Konu, Rönesans devrinde yaşayan ve Vatikan’ın resmî bestecisi olan Josquin des Prez’e ait dinî bir eserin notasının üzerinde Türk giysileri içerisindeki sarıklı bir gencin resminin olması; Vatikan’ın resimdeki kişinin Cem Sultan olduğunu iddia etmesi ve Fatih’in şehzadesine ait görüntünün bir Katolik âyininin notasında hakikaten yeralıp almadığı muamması…

İşte, Cem’den Josquin’e, oradan Vatikan’a, Fransa’ya ve nihayet İstanbul sarayına uzanan garipliklerle dolu kader yumağının ve bilinmezliklerin öyküsü:

Fatih Sultan Mehmed’in küçük oğlu olan Cem 1459’da doğdu, o devrin meşhur alimlerinin elinde yetişti, devlet idaresine daha çocukluğunda alıştırıldı, sancak beyliği ve valilik yaptı, zamanının meşhur şairlerinden olarak bilindi ama Türk tarihinin en bahtsız isimlerinden oldu.

Babası 1481 Mayıs’ında öldüğünde Cem 22 yaşındaydı. Tahta ağabeyi Bayezid oturunca başkaldırdı ama yenildi. Mısır’a, oradan da Hicaz’a gitti, yeniden Anadolu’ya geçip Bayezid’le boş yere tekrar savaştı, sonra memleketini ebediyyen terketti ve tarihin en acı gurbet hikâyelerinden olan macerasına atıldı.

Önce, Rodos’a gitti. Adanın o zamanki hâkimi olan şovalyeler Cem’i hem Avrupa’ya, hem ağabeyi Bayezid’e pazarladılar. Her iki taraftan da binlerce altın kopardılar ama Türkler’in baskın yapıp Cem’i kaçırabilecekleri endişesiyle şehzadeyi Fransa’ya yolladılar. Şovalyelerin reisi olan Pierre d’Aubusson, yüklü bir para ve “kardinal” pâyesi karşılığında Cem’i Roma’ya götürüp Papa Innocent’e sattı.

Vatikan’ın hayâli Cem’i bir Haçlı seferinde kullanmaktı ama şehzade memleketine karşı olan bütün bu teklifleri reddetti. Bayezid, Cem’i iade etmesi yahut öldürmesi için Papa’ya hazineler teklif ediyor, Papa ise altın akıtan bu musluğu açık tutabilme çabasıyla şehzadeyi bir kaleden ötekine naklediyordu.

Derken, Innocent öldü, yerini o zamanların İtalya’sının en kanlı ailelerinden birinden, Borjiyalardan gelen Roderica aldı ve “Altıncı Alexandre” olarak papalık tahtına oturdu. Cem’i pazarlamaya o da devam etti ve İstanbul’dan her sene gene keseler dolusu altın aldı. Günün birinde Fransa Kralı Sekizinci Charles, Cem’den istifade ederek Kudüs’e uzanan yeni bir Haçlı Seferi açmayı düşünüp Roma’ya giriverdi ve Papa şehzadeyi Kral’a teslime mecbur kaldı. Cem’i gerçi “altı aylığına 20 bin altına kiralamış” görünüyordu fakat ona bir daha sahip olamayacağının farkındaydı.

20 Ocak 1495’te Vatikan’da Kral ile Cem’i uğurlamak maksadıyla yapılan âyini Papa Alexander bizzat idare etti ve Josquin des Prez, Cem Sultan meselesine işte bu sırada dahil oldu…

Cem’e ithafen bestelediği “Lesse faire a mi”, ilk defa bu âyinde okundu. Kafile bir hafta sonra Roma’dan ayrıldı ama Cem yeni gurbet yolculuğuna çıkışından birkaç gün sonra, 1495’in 25 Şubat’ında acılar içerisinde can verdi. Vatikan haraç kaynağı haline getirdiği şehzadeyi tahminlere göre başkalarına yâr etmemiş, önceden zehirlemişti.

Avrupa, şehzadenin cenazesinden bile keselerle altın kazandı. Fransa’da şehir şehir gezdirilen cenaze Bursa’ya getirilip defnedildiğinde şehzadenin ölümünün üzerinden iki sene geçmişti, bu macera Sultan Bayezid’e çok büyük bir servete malolmuştu ve Cem’in cenaze ile beraber getirilen papağanının “Allah Cem Sultan’a rahmet eylesin” diye haykırıp durması da herkese gözyaşı döktürmüştü…

1995’TE ORTAYA ÇIKTI

Bestelediği bir eserin üzerinde Cem Sultan’ın resminin bulunduğu iddia edilen Josquin des Prez, 1450’de bugün Belçika’ya ait olan Hainault bölgesinde doğdu. Gençlik yıllarını İtalya’da geçirdi, 19 yaşındayken Milano’nun en büyük kilisesinin korosunda okudu, derken Ferrara sarayının koro şefi oldu, saray tarihinin en yüksek aylığını aldı, sonraki senelerde Avrupa’yı baştan başa dolaştı ve bir memleketten öbürüne taşındı…

Daha kırkına gelmeden o devir Avrupasının en seçkin bestecilerinden kabul edildi. Birbirlerine rakip olan devlet adamları bile Josquin’e hayrandılar. Bir yandan Papa Altıncı Alexander, diğer yandan da Papa’nın hâkimiyetini reddedip kendi yolunu kuran Martin Luther, Milano’nun en zengin ailesi olan Sforzalar ve Fransa Kralı 12. Louis, Josquin’e eser besteletebilmek için sıraya girmişlerdi…

Josquin, 1521’de anavatanı olan Belçika’da, Conde-sur-Escaut’da öldüğünde, ardında çoğu kilise için bestelenmiş yüz küsur eser bıraktı ve bestelerinin kendi elyazısıyla olan orijinallerinin çoğu Vatikan Kütüphanesi’ne kaldırıldı.

Bestecinin Cem Sultan ile alâkası, söylediğim gibi, Vatikan için bestelediği “Lesse faire a mi” yani “Bana bırak” ismini taşıyan eserinden kaynaklanıyor. Ama eserin dikkat çeken tarafı müzik yönü yahut diğer teknik özellikleri değil elyazması notası, notada yeralan bir resim ve parçanın ithaf edildiği söylenen kişi!

“Lesse faire a mi”nin Josquin’in elyazısıyla olan orijinal notası asırlardan beri Vatikan’da muhafaza ediliyordu. Müzisyenler bu orijinal notayı hiç görmemişler, eser 20. yüzyılın son senelerine kadar Josquin’e ait bu elyazmasının kopyası olan başka notalardan icra edilmişti.

Vatikan, elyazmasının orijinalini araştırmacılara 1995’te açtı ve notayı görenler hayli şaşırdılar: Notanın üzerinde, hemen sol köşede, o devrin Türk giysilerine bürünmüş sarıklı bir gencin resmi vardı, “Lesse faire a mi” yani “Bana bırak” sözü de bu resmin hemen yanında yeralıyordu. Vatikan’a göre resimdeki genç Cem Sultan’dı ve eser Cem’e ithaf edilmişti.

Papalık Kütüphanesi’nde son senelerde yapılan araştırmalar, Josquin’in eserinin ilk defa hakikaten 1495’in 20 Ocak’ında, Vatikan’da bizzat Papa Alexander’ın idare ettiği ve Fransa Kralı Sekizinci Charles’ın da katıldığı âyin sırasında okunduğunu gösteriyor ve Cem Sultan kendisini alıp başlatacağı yeni Haçlı Seferi’nde Türkler’e karşı rehin olarak kullanmak için Vatikan’a gelen Kral ile beraber âyinden sekiz gün sonra, yani 28 Ocak’ta Roma’dan ayrılıyor. Josquin’in eserinin icra edildiği âyinin maksadı da, çıkılacak olan bu yolculuğun kutsanması!

Merak edenler, Josquin des Prez’in tamamı bir saat süren eserinden kısa bir bölümü burada veriyorum…

Ama ortada büyük bir bilinmezlik var:

Katolik Kilisesi’nin en seçkin dini bestecilerinden birinin eserini Cem Sultan’a, yani bir Müslüman’a ithaf etmesi mümkün olamayacağına göre Cem’e ait olduğu söylenen resim notanın üzerinde ne arıyor?

İşte, Cem Sultan ile alâkalı bir muamma daha…

Josquin des Prez’nin Cem Sultan’a ithaf ettiği söylenen eserinden kısa bir bölüm:

Josquin des Prez’in bestesinin ilk sayfasında bulunan ve Cem Sultan olduğu iddia edilen çizim.
Josquin des Prez’in bestesinin ilk sayfasında bulunan ve Cem Sultan olduğu iddia edilen çizim.
Bir Avrupalı ressam, Cem’in gurbet günlerini böyle hayal etmişti.
Bir Avrupalı ressam, Cem’in gurbet günlerini böyle hayal etmişti.
Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar