Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarının nerelere uzandığı kısa bir müddet öncesine kadar tartışmalıydı. İmparatorluğun hükmü altındaki topraklar memleket, vilâyet ve bölge olarak bilinir ama sınırlar kesin şekilde belirlenemezdi...

“Tartışmalıydı” ve “belirlenemezdi” diyorum, zira Devlet Arşivleri Başkanlığı’nın geçtiğimiz günlerde yayınladığı “Osmanlı Coğrafyası Yer Adları Sözlüğü” isimli 904 sayfalık ve bol haritalı eser sayesinde bir zamanlar nerenin bize ait olduğunu nahiye, kaza, sancak, eyalet gibi idarî birimlerin yanısıra şehir, kasaba, kale, ada, nehir, dağ ve denizlerle beraber artık hemen öğrenebileceğiz...

Dünyanın en zengin evrak hazinelerinden olan Osmanlı Arşivleri’nde muhafaza edilen belgelerin ve defterlerin yıllar boyu taranmasıyla hazırlanan bu yayın sayesinde Ukrayna ve Slovakya’dan Yemen’e, Bakü ve Tebriz’den Kanije’ye kadar uzanan Türk İmparatorluğu’nun bütün bölgeleri araştırmacıya komprime bir hap gibi sunuluyor.

Tarihçiler ve konunun uzmanları gayet iyi bilirler: Eski harflerle yazılmış ama Türkçe olmayan özel isimlerin, özellikle de yer isimlerinin okunması büyük dertti! Özel isimler hemen her defasında farklı imlâ ile yazılmışlar, bu farklılık araştırmacıyı alâkasız yerlere yöneltmiş ve hatâ yapmalarına sebep olmuştu.

Bu ve benzeri eksikleri ortadan kaldırma maksadıyla hazırlanan “Osmanlı Coğrafyası Yer Adları Sözlüğü”nde yer adlarının tarihi gelişimi, değişik yazılışları, kaynaklardaki yeri, bulunduğu bölge ve günümüzdeki ismi hem eski, hem yeni harflerle birlikte veriliyor. Arşiv uzmanlarının uzun seneler devam eden çabaları sayesinde hazırlanan sözlükte yaklaşık 67 bin yer ismi ve imparatorluğun idarî bölgeleri ile Ege Adaları’nın haritaları bulunuyor ve aramayı kolaylaştırmak maksadıyla eserin arkasında bir de DVD yeralıyor.

Kitap, çok yakında internette de yeralacak ve araştırmacılar ile meraklılar bu kaynağa serbestçe erişebilecekler...

ÇÖZÜM BEKLEYEN DİĞER MESELE!

Böylesine önemli bir eseri ilim dünyasına kazandıran Devlet Arşivleri’ni ve Arşiv’in başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal’ı samimiyetle tebrik ettikten sonra, arşivcilerimizin bu kadar güç bir işi halletmelerinin verdiği hazla şimdi aynı şekilde önemli bir başka meseleyi de çözmeleri yolundaki temennimi söyleyeceğim...

Türkiye’de, 1910’lu senelerden itibaren, İttihad ve Terakki’nin iktidar yıllarında başlamış tuhaf ve gereksiz bir uygulama vardı: “Türkçeleştirme” uğruna yer isimlerini durmadan değiştirilmişti...

Köylerin, kasabaların ve hattâ şehirlerin senelerce ve hattâ asırlar boyunca bilinen isimleri bir anda başka adlara büründürüldü ve yer adları karmakarışık edildi. Ama, yeni isimlerin bazısı tutmadı, o beldelerin sâkinleri babalarından ve dedelerinden öğrendikleri isimleri kullanmaya devam ettiler.

Gerçi, İttihadçılar’ın iktidara gelmesinden önce de bazı isimler değiştirilmişti ama bunlar siyasî değil, “hayır” ve “anma” maksatlı olmuştu. İmparatorluğun son döneminde padişahlar tarafından bir köye yahut kasabaya yol, çeşme, sebil yahut mescid gibisinden toplu kullanım veya hayır maksatlı bir hizmet götürüldüğü zaman, o yerin artık hükümdarın adını taşıması bir gelenekti. Bugün, Anadolu’da ve Trakya’da bulunan ve adları “Aziziye”, “Reşadiye” yahut “Hamidiye” olan yerleşim birimlerinin geçmişinde, mutlaka Sultan Abdülâziz, Sultan Reşad veya Sultan Abdülhamid tarafından yaptırılmış bir hayır eseri yahut bir başka hatıra mevcuttur.

Kasaba ve köy isimlerinin Türkçe olması konusunda Cumhuriyet dönemindeki ilk teşebbüs, bildiğim kadarıyla, 1925’te Artvin İl Genel Meclisi’nden geldi ve başlayan uygulama bütün Türkiye’ye yayıldı. Hattâ, Akhunlar Devleti’nden kalan yani eski bir Türk imparatorluğunun ismi olan “Eftalit” adı Rumca yahut Ermenice zannedilerek kaldırıldı. 1940 ve 1949 senelerindeki diğer değiştirmelerden sonra, 1957’de İçişleri Bakanlığı bünyesinde bir “Ad değiştirme İhtisas Kurulu” teşkil edildi ve kurul 1978’e kadar görev yaptı. Uygulamaya 12 Eylül sonrasında da devam edildi ve binlerce yere başka adlar verildi.

Türkiye, isim değiştirme uygulamalarının en tuhafını, işte bu dönemde yaşadı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki çok sayıda köyün ismi, “Ermenice”, “Kürtçe” yahut başka dillerden oldukları gerekçesiyle Türkçeleştirildiler! Ama, bu gereksiz uygulamaya isimlerini Yörük ve Türkmen aşiretlerinden alan, yani zaten Türkçe olan ve geçmişleri asırlar öncesine dayanan köyler de kurban edildi, hattâ Türkçe isimlere bile başka Türkçe adlar verildi. Meselâ, Konya’nın tam bir Yörük ismi taşıyan “Kuzağıl” köyü “Yeşildere” oldu. Malatya’nın “Cevizpınarı” köyü “Kırlangıç”, Eskişehir’in “Kozyaka”sı da “Yeşiltepe” yapıldı. En fazla rağbet gören sözlerin başında, her nedense, “yeşil” kelimesi vardı.

Senelerden buyana uygulanan bu garabet, Anadolu’nun tarihî kayıtlarına zarar vermesinin yanısıra, araştırmacılara da büyük güçlükler çıkartıyor!

Devlet Arşivleri’nin şimdi bu derde de el atması ve isimleri defalarca değiştirilen yerleri toplu halde, hem eski, hem yeni bütün kimlikleri ile birarada gösteren bir çalışma yapması gerekir... Ama böyle bir iş için sadece Arşiv’in çabası kâfi değildir; bu çalışmanın idarî kayıtları elinde bulunan İçişleri Bakanlığı ile müştereken yapılması lâzımdır.

“Osmanlı Coğrafyası Yer Adları Sözlüğü” gibi önemli bir eseri hazırlamaya muvaffak olan Devlet Arşivleri’den böyle bir eser beklemek hakkımızdır.

Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Devlet Arşivleri Başkanlığı’nın yayınladığı çok önemli sözlük.
Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Devlet Arşivleri Başkanlığı’nın yayınladığı çok önemli sözlük.
904 sayfalık sözlüğün bir sayfası: “İstanbul” ismini taşıyan beldelerden bazıları...
904 sayfalık sözlüğün bir sayfası: “İstanbul” ismini taşıyan beldelerden bazıları...
Sözlükte yeralan haritalardan biri: 17.-18. asırlarda Osmanlı vilâyetleri.
Sözlükte yeralan haritalardan biri: 17.-18. asırlarda Osmanlı vilâyetleri.
Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar