Film setini andıran bin senelik bir hayal şehir: Hive
Gençlik senelerimde, uzak diyarlardaki birkaç şehri ve o şehirlerdeki bazı mekânları günün birinde görebilmeyi hayâl ederdim: Meselâ Tibet’in başkenti Lhasa ile Budistlerin ruhanî lideri Dalay Lama’nın oradaki sarayı Potala’yı, 1991’e kadar bir Sovyet Cumhuriyeti olan Özbekistan’ın Semerkand şehrini, özellikle de Timur’un Senerkand’daki türbesi “Gur-ı Emîr”i ve nihayet yine Özbekistan’daki iki hayal kenti: Buhara ile Hive’yi...
1970’li ve 80’li senelerde bu şehirlere gidebilmek imkânsız gibi idi. Tibet artık Çin’in bir eyaleti olmuştu ve turist kabul etmiyorlardı, aynı imkânsızlık Özbekistan için de sözkonusuydu.
Derken seneler geçti, dünya değişti ve hem Dalay Lama’nın, hem de Timur’un memleketini görmek mümkün olabildi...
Önce, bundan 20 sene kadar önce Tibet’e gidip senelerdir merak ettiğim Potala’yı gezme fırsatını buldum ama 13 katlı sarayın ancak üçüncü katına kadar çıkabilmeye tahammül edip kendimi avluya zor attım. Zira ruh temizliğine önem veren Budistler dünyevî temizliğe aldırmıyorlardı, Potala’nın her tarafı Yak öküzünden elde ettikleri kutsal yağa bulanmıştı ve yağın kokusu yüzünden nefes almak hayli zordu!
Sonraki senelerde Semerkand ile Buhara’yı da görmek nasip oldu, hattâ resmî bir heyetle Timur’un türbesini ziyarete gittiğimizde zeminin altındaki asıl mezarı da görebildim. Ama mezar odasında etrafa öylesine dalmıştım ki, heyetin dışarı çıktığını ve içeride bulunduğumu görmeyen görevlinin demir kapıyı üzerime kilitleyip beni Timur ile başbaşa bırakmak üzere olduğunu son anda farkettim!
Geriye bir şehir, yine Özbekistan’da bulunan Hive kalmıştı ve Hive’yi bu hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Özbekistan’a yaptığı resmî ziyaret sayesinde görüp gezebildim...
Orta Asya’nın Harezm bölgesinde bulunan ve Ürgenç ile beraber asırlarca Harezm’e başkentlik eden Hive’nin tarihi bundan 15 asır öncesine kadar uzanırdı ama tarihteki asıl yerini 1600’lerin başında kurulan Hive Hanlığı’nın başkenti olması ile edinmişti.
DİDİŞMELERLE VE KANLA DOLU BİR TARİH
Şimdi, kısaca Hive’nin geçmişinden bahsedeyim:
Asya’da Cengiz İmparatorluğu’ndan sonraki en büyük devletin kurucusu olan Timur’un 1405’teki ölümünün ardından, bıraktığı imparatorlukta taht kavgaları çıktı...
Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuci’nin halkını teşkil eden ve “Cuci Ulusu” denen bozkır halkının dört şubesi, daha sonra Cuci’nin haleflerinden Özbek Han’ın ismini, yani “Özbek” kelimesini kendilerini tanıtmak için kullanmaya başladılar. Böylece ortaya çıkan Özbek Ulusu, Ebulhayr’ın 1428’de han ilân edilmesinin ardından bağımsız bir grup hâlini alıp Timurlular’ın hâkimiyetindeki toprakları yavaş yavaş ele geçirmeye başladı. Ebulhayr’ın torunu Şeybanî Han’ın 1500’de Semerkand’ı, 1507’de de Herat’ı alması üzerine Timur İmparatorluğu son buldu ve sonraki senelerde Türkistan’da iki devlet ortaya çıktı: Buhara Emirliği ve Hive Hanlığı. Bu devletlerin ardından 1710’da Hokand’da bir başka hanlık, Fergana Hanlığı kuruldu ve böylelikle Türkistan’da üç ayrı devlet hüküm sürmeye başladı.
Ama, Orta Asya’da bir zamanlar son derece parlak bir medeniyetin vârolduğu topraklarda kurulan bu devletlerin tarihleri sadece didişmelerle dolu oldu ve âkıbetleri de felâketlerle neticelendi.
Özbekler ile Türkmenler birbirlerini yoketmeye çalıştılar, hanedan kavgaları ve kabileler arasındaki mücadeleler bir türlü nihayet bulmadı ve Orta Asya Hanlıkları yüzyıllarca bu şekilde hem kendi içlerinde, hem de Ruslar ile boğuştular. Rusya hiç eksik olmayan hanedan ve kabile kavgalarının her zaman içerisinde bulundu ve Türk devletlerinin birbirlerine olan düşmanlıklarından daima istifade etti. Bir hanedanın rakip kanadı Ruslar’a yanaşıp karşı tarafla mücadele için Çar’dan destek isterken rakip kabileler de aynı şekilde yardım talebinde bulunurlar ama şartlar bir anda değişir, bu defa Ruslar ile savaşa girişirlerdi ve hanlıklar bu savaşların bir-iki istisna dışında neredeyse tamamında mağlûp olurlardı.
Neticede, Hokand Hanlığı 1876’da; Buhara Emirliği ile Hive Hanlığı da 1920’de Sovyet hakimiyeti altına girdiler. 1873’te Rus işgaline uğrayan Hive devleti varlığını bir müddet daha devam ettirebilmişti ama yenilik taraftarlarının Ruslar ile işbirliği yaparak hükümdarı devirmelerinin ardından Hive 26 Nisan 1920’de “Harezm Halk Cumhuriyeti” hâline geldi, toprakları da dört sene sonra Özbekistan, Karakalpakistan, Türkmenistan ve Harezm arasında paylaştırıldı ve “Harezm” yahut “Hive” Devleti’nden geriye hiçbirşey kalmadı!
ÇİNİNİN VE AĞAÇ İŞLEMECİLİĞİNİN ŞÂHESERLERİ
Sovyet işgaline kadar Orta Asya İslâmı’nın Buhara ile beraber önde gelen ilim merkezlerinden olan Hive, bugün Özbekistan’ın Ürgenç Vilâyeti’nin bir şehri...
Taşkent’ten bir saat yirmi dakikalık bir uçuştan sona vardığımız Ürgenç’ten otuz kilometre ilerideki Hive’ye minübüslerle gittik. Şehre asırlar önce inşa edilen ve hâlâ sapasağlam duran surlardaki film setini andıran kapılardan girdik ve Hive’yi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, evsahibi Özbekistan’ın Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, eşleri ve Cumhurbaşkanı’nın Özbekistan ziyaretine katılan resmî heyet ile beraber gezdik.
1917’deki Sovyet İhtilâli’ne kadar doksan küsur cami ile altmıştan fazla medresenin bulunduğu Hive, başta çini sanatının şâheserleri ile kaplanmış Kalta Minar’ı, çinilerle kaplı diğer minareleri, önlerindeki devâsâ eyvanlı medreseleri ve camileri ile çölün ortasında hayal gibi bir şehir idi.
Yazıyı bir seyahat günlüğü hâline getirmek istemediğim için Hive’den bu kadar bahsedeceğim. Yayınladığım fotoğraflardan şehrin nasıl bir mekân olduğu zaten göreceksiniz...
Sadece şunu söyleyeyim: Avrupa’ya, Amerika’ya, dünyanın daha başka yerlerine her zaman seyahat edebilirsiniz ama başka memleketleri gezip görme imkânına sahipseniz Orta Asya’nın Semerkand, Buhara ve Hive gibi esrarlı şehirlerini ziyareti ihmal etmeyin. Bu yerler hem bizim de geçmişimizdir, hem de herbiri apayrı birer dünyadır...
Hive’nin etrafını çevreleyen asırlar önce inşa edilmiş surlar. Üzerinde çini sanatının şâheserlerinin bulunduğu Kalta Minar. Hive’deki bir diğer minare. Kaftanlarını ve geleneksel başlıklarını giymiş Hiveliler. Hive Hanlığı’nın tarihî giysileri içerisindeki mızraklı muhafızlar ve bendeniz. Özbekistan’ın geleneksel musikisi “şeşmakam” refakatinde Hive folklörü. İnşaatına 10. asırda başlanan Cuma Camii, ağaçtan yapılmış yüzlerce direğin üzerinde yükseliyor. Herbiri ağaç oymacılığının şâheseri olan bu direkler tavana geçme şeklinde tutturulmuş ve çivi kullanılmamış. İşte, nefaseti ile meşhur bol yağlı ve gerçek “Özbek plâvı”... Pirincin içerisinde et, ilik, üzüm ve dünya kadar daha başka sebze ile meyve var.- Konserler için ödenen bu meblâğları, musiki tarihimizin en büyük üstadları hayatları boyunca alamamışlardır!29 dakika önce
- Atatürk'ün Amerikalı bir kadın gazeteciye verdiği, 89 sene önce sansür edilen ve unutulan mülâkatı1 hafta önce
- Kurumaya başlayan Bafa Gölü'nü bu hâle getirenler Bülent Ecevit ve 1970'lerin CHP'sidir!1 hafta önce
- PKK'ya 30 seneden buyana istediği herşeyin birkaç katını verdik ama terör bitmiyor, zira maksat artık başka!3 hafta önce
- Büyük devlet olmanın yolu kendi silâhını bizzat yapmaktan geçer ve kredi kartlarından alınacak 750 lira bu yolda sadece bir katredir!1 ay önce
- Tarih boyunca hiç vârolmayan Lübnan'ı, Abdülhamid'in Washington Elçisi kurmuştu1 ay önce
- Mahzun prenses Fazile vefat etti1 ay önce
- Hortlayan bir dert: İttihadçılık2 ay önce
- Öküzün altında buzağı aramayın! Harbokulu'ndaki gösteri, disiplinsiz bir eylemden ibarettir, o kadar!2 ay önce
- Atatürk'ün meçhul nişanlısı Selma2 ay önce