Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

UNESCO, bu seneyi “Itrî Yılı” ilân etti ama yapılan bütün faaliyetler ve kutlamalar, Itrî konusunda asırlardan buyana söylenegelen yanlış bilgileri tekrardan öteye geçemedi. Itrî ile ilgili olarak bugün bir ilke imza atıyor ve Türk Müziği’nin bu çok önemli bestekârına ait bir belgeyi yayınlıyorum...

UNESCO, 2012’yi “Itrî Yılı” ilân etti. Bugün tedavüldeki yüz liralık banknotların üzerinde hayâlî bir resmi bulunan “Itrî”, yahut tam adı ile “Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi”, 17. yüzyılın meşhur bestecisidir. Zamanımıza gelebilmiş olan bazı eserleri klasik konserlerde sık sık icra edilir ama hayatı sadece bir efsaneler yumağından ibarettir. Itri’nin eserlerinden bazılarını, meselâ “Tutî-i mucize-gûyem, ne desem lâf değil” sözleri ile başlayan Segâh’ını mutlaka işitmişsinizdir. Ama, kayıtlı bir belge bulunmamasına rağmen, musikimizdeki çok daha meşhur iki eser daha Itrî’ye mâledilir: Meşhur “tekbir” ile “salât-ı ümmiyye”! Bu 17. asır bestecisinin hayatı hakkında bugün bilinen ama hiçbir kaynağa dayanmadan ortaya atılan söylentilerin bir kısmını nakledeyim: 1640’ta doğmuş, imparatorluğun “esirciler kethüdalığı”nı yapmış, kendi adını verdiği “Mustabey” diye bir armut çeşidini yetiştirmiş ve 1712’de vefat etmiştir, mezarı da Edirnekapı’dadır!

MUSTABEY ARMUDU MASALI

Ama, bu söylentilerin maalesef hiçbiri doğru değildir! Itrî’nin doğum yahut ölüm senesi hakkında elimizde hiçbir belge yoktur, ölüm tarihi hakkında bilinenler vefatından sonra şairlerin düşürdüğü birkaç tarihten ibarettir ve bu tarihler de değişik şekilde hesaplanabilirler. Esirciler kethüdalığı yaptığı yahut “Mustabey armudu”nu yetiştirdiği hakkında hiçbir kayıt yoktur, Edirnekapı’da ona ait olduğu iddia edilen mezarın üzerindeki taşta da bir başka isim yazılıdır. İşte, Itrî hakkında bütün bilinenler, daha doğrusu bilindiği zannedilenlerin tamamı böyle hiçbir belgesi ve kaydı olmayan söylentiler ile sınırlıdır... UNESCO’nun bu seneyi “Itrî Yılı” ilân etmesi üzerine birkaç aydan buyana bu büyük besteciyi konu alan toplantılar yapılıyor, konferanslar veriliyor, eserleri konserlerde icra ediliyor, makaleler yayınlanıyor ama ortada Itrî’nin “gerçek” hayatını anlatan, bilinmeyen bir yönünü ortaya koyan tek bir yayın yok! Şimdi, meselenin bugüne kadar üzerinde durulmamış ve bir başka tarafından bahsedeyim: Osmanlı Arşivleri’nde Itrî hakkında birhayli belge vardır ama araştırılmamış ve yayınlanmamışlardır! Bu belgelerden biri, bugün bu sayfada ilk defa yayınlanıyor...

AYLIĞI 1800 AKÇE İMİŞ

Itrî, saraydan hazineye gönderilmiş bir ödeme emri olan bu belgede resmî kayıtlardaki ismi ile yani “Buhurîzâde Mustafa Çelebi” olarak geçiyor ve 1682 Temmuz’undaki 30 günlük mesaisinin karşılığı olarak 1800 akçe almaya hak kazandığı görülüyor. Belgenin asıl önem taşıyan tarafı, Itrî’nin şimdiye kadar zannedildiği şekilde armut yetiştiren zengin bir arazi sahibi yahut “esirciler kethüdası” değil, haremdeki cariyelere hocalık eden ve ortalama bir devlet memuru aylığı alan bir müzisyen olduğunu ortaya koyması... Arşivde, Itrî ile ilgili böyle daha birçok belge var, şimdiye kadar Erhan Afyoncu ile beraber birhayli evrakın kopyalarını aldık, memuriyet kayıtlarını takip ederek Itrî’nin hayatının bütün ayrıntılarını tamamlamak üzereyiz ve bulduğumuz belgeleri mâlûm Itrî Yılı münasebeti ile ortalığı saran içi boş toz-dumanın dinmesinden sonra yayınlamayı düşünüyoruz.

TOZ-DUMAN BİR KALKSIN DA...

UNESCO, önceki seneleri de “Kâtip Çelebi” ve “Evliya Çelebi” yılı ilân etmişti ama Türk tarihinin çok önemli bu iki ismi hakkında da maalesef hiçbir ciddî araştırma yapılmadı, hattâ Evliya Çelebi’nin gerçek adı bile ortaya çıkartılamadı... Her iki dönem de lâf kalabalığı ve birkaç kuru sergi ile geçiştirildi... Gazeteler akademik yayın olmadıkları için, Itrî hakkındaki belgelerden sadece birini ve bu konuda “ilk yayın” olma özelliği taşıması için şimdi bu sayfada yayınlıyorum. Geri kalan belgeler, söylediğim gibi Itrî Yılı’nın kapanışından sonra gelecek.

Cariyelere ders veren Itrî günde 60 akçe alıyormuş

BAŞBAKANLIK Osmanlı Arşivleri’nde bulunan bu belge, Topkapı Sarayı’nın haremindeki cariyelere musiki hocalığı yapan Buhurîzâde Mustafa Itrî’nin 1682 Temmuz’unda aldığı aylığı gösteriyor. Topkapı Sarayı’ndan Hazine’ye gönderilen ve “hazine tezkeresi” denen belgeden, Itrî’nin günlük 60 akçe ile çalıştırıldığı ve 1682 Temmuz’unda hakettiği maaşını 24 Ağustos günü aldığı anlaşılıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik döneminde kullanılan ve “siyakat” adı verilen malî yazı ile kaleme alınmış belgede aynen şöyle deniyor: “Verile. Nukilet. Becihet-i nafaka bahâ-i Buhurîzâde Mustafa Çelebi mu’allim-i cevârî-i hassa vâcib şehr-i Receb sene 1093 in kadar meblağ an-hızâne-i âmire dâde fermûd. Ez-ân sebeb ki an-cânib-i kalem-i teşrifât tezkire-i hazine nüvîşte. El-vâki‘ fî 8 Receb sene 1093. Eyyâm 30, fî 60, yekûn 1800. Yalnız bin sekiz yüz akçedir. Tahrîren fî’t-tarih, an-hızâne, fî 19 Şaban sene 1093 bedest- i merdum-i hod.”

İşte, Itrî’nin elyazısı

MÜZİK tarihi kayıtlarında, Itrî ile hocası Hâfız Post’- un beraber hazırladıkları elyazması bir “güfte defteri”nin bahsi geçerdi. Eseri vakti zamanında görmüş olanlar sayfalarının tezhibini ve yazılarındaki güzelliği anlata anlata bitiremezlerdi... 1900’lerin başında gayet zengin bir özel kolleksiyonda bulunan defter, sahibinin vefatından sonra kayboldu ve kime intikal ettiği hakkında hiçbirşey öğrenilemedi... Derken son defa görülmesinin üzerinden 70 küsur sene geçti ve Hâfız Post ile Itrî’ninmüşterek eseri olan elyazması, kimbilir nereleri dolaştıktan sonra bundan birkaç sene önce bana geldi,musikinin iki zirvesinin bestelerini kendi elyazıları ile kaydetmiş oldukları bu musiki hazinesini satın aldım. Şimdi, kütüphanemin en kıymetli eserlerinden biri olarak emin bir yerde muhafaza altında duruyor! Itrî’nin Pençgâhmakamındaki çokmeşhur iki eserinin sözünü ettiğimelyazmasında kayıtlı olan güftelerini, burada kendi elyazısından görüyorsunuz.

100 liralık banknotların arkasındaki büyük hata

BU konuyu daha önce de yazmıştım ama yeri geldiği için tekrar ediyorum: Halen tedavülde bulunan 100 liralık banknotların arka yüzünde Itrî’nin temsilî bir çizimi var: Mevlevîliği bilinen ve bir de âyin bestelemiş olan Itrî, bu temsilî resimde başında “destarlı” bir Mevlevî sikkesi ile görülüyor. “Destar” diye, sikkenin başa oturan kısmının hemen dışına itina ile birkaç parmak kalınlığında sarılan koyu renkli tülbende denir. “Destar” sadece tarikatte yüksek dereceye sahip olan kişilere ve tekkelerin şeyhlerine mahsustur.

ITRİ, ŞEYHLİK YAPMADI

100 liralık banknotların arka yüzündeki çizimde yapılan hatâ da işte burada; Itrî’nin “destarlı bir Mevlevî şeyhi” gibi gösterilmesinde... Buhurîzâde Mustafa Itrî Efendi’nin hayatı hakkında gerçi kesin mâlûmat yoktur ama elimizde bulunan tek kesin bilgi, onun bir Mevlevî şeyhi olmadığıdır... Daha doğrusu Mevlevî olduğu fakat “şeyh” olmadığı... Mevlevîlik, kültürü ayrıntılarıyla incelenmiş ve incelenmekte olan bir tarikattir. Sağlam şekilde ve titizlikle tutulmuş olan kayıtları elimizdedir, asırlar boyunca gelip geçmiş şeyhlerin kim oldukları, özellikle de Itrî’nin yaşadığı 17. asırdaki şeyhler gayet iyi bilinmektedir ve silsilede Itrî’nin ismi geçmez! Banknotların üzerinde Itri’nin çiziminin yeralmasını düşünen Merkez Bankası böyle yapmakla gayet iyi bir iş etmiş ama musikicilere danışılmadığından olacak, destar konusunda maalesef çok büyük yanlışa sebep olmuştur.

HEYKELİ DE YANLIŞ YAPMIŞLARDI

Benzer bir hatâ, Bursa’da birkaç sene önce dikilen Osman Gazi heykelinde de yapılmıştı... Tarihin büyük üstadı Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu hakkında bugüne kadar vârolan “devletin birkaç yüz çadırdan doğduğu” şeklindeki söylentilerin tamamen yanlış olduğunu ortaya çıkartmış ve kuruluş dönemini yeniden yazmıştı. Osman Gazi, Halil Hoca’ya göre “alp”, yani bir “şovalye” idi ve ismi eski metinlerde de “Osman Alp” diye geçiyordu. Ama, Osman Gazi’nin Bursa’daki heykelinde “alp” yerine cüppeli ve sarıklı bir adam vardı! Halil Hoca heykelin her şeyi ile yanlış olduğunu ve bir din adamını değil, savaşçıyı temsil etmesi gerektiğini ısrarla anlattı, ısrarla tekrar etti ve nihayet heykelin kaldırılarak yerine bir yenisinin konmasına karar verildi. Osman Gazi’nin dikilen yeni heykelinin vaziyetini bilmiyorum ama aynı şekildeki düzeltmenin 100 liralık banknotların arkasındaki Itrî çiziminde de yapılması farzdır!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar