Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İzmir'in "dindarlığı ve irfanı" hakkında alışılmamış sözler edince büyük tepki gördü. Tepkiler son derece normal idi, zira Diyanet İşleri Başkanı açıkça telâffuz etmese de üslûbu ile asırlar öncesinden gelen "Gâvur İzmir" sözüne atıf yapar gibi idi... İşte, "Gâvur İzmir" sözünün öyküsü...

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez "İzmir'in dindarlığının farklı olduğunu" ve "bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı bulunduğunu" iddia edince kıyamet koptu. Yazarlar, çizerler ve özellikle de aslen İzmirli olan kalem erbâbı, Görmez'e veryansın ettiler ve hâlâ da ediyorlar...

Bundan birkaç ay önce Fener Rum Patrikhanesi'ne resmî sıfatla yaptığı ziyareti sayesinde tarihe zaten geçmiş olan Diyanet İşleri Başkanı, İzmir'in dindarlığının "farklı" olduğunu söyleyerek asırlar öncesinden gelen "Gâvur İzmir" deyimine atıfta bulunmuş ve Patrikhane ziyareti sayesinde zaten elde etmiş olduğu tarihî önemi daha da sağlamlaştırmış gibi görünüyor.

Çoğumuz, "Gâvur İzmir" deyiminin 19. yüzyıl sonrasında ortaya çıktığını ve İzmir'in gayrımüslim nüfusunun fazlalığı ile alâkalı olduğunu zannederiz ama meselenin aslı böyle değildir. Bu deyim çok daha eski yüzyıllara, İzmir'in Müslümanlar tarafından fethinden önceki devirlere kadar gider.

İşte, "Gâvur İzmir" deyiminin tarihi:

Bizans İmparatorluğu'nun önemli limanlarından olan İzmir, sonraki senelerde Aydınoğulları ile Bizanslılar arasında birkaç defa el değiştirdi; Malazgirt zaferinin ardından "ilk Türk amirali" olan Çaka Bey tarafından fethedildi ama Çaka Bey'in ölümünün ardından yeniden Bizanslılar'ın eline geçti. Aydınoğlu Umur Bey şehri 1328'de tekrar fethetti ama Venedik, Cenova ve Rodos donanmaları 1344'te geri aldılar.

15. yüzyılın ilk senelerine kadar, iki ayrı İzmir vardı: Hristiyanlar'ın kontrolünde olan sahil kesimindeki İzmir ile Müslümanların hâkim oldukları iç kısımlardaki "yukarı" İzmir...

Şehrin yukarı tarafı Malazgirt sonrasında Müslümanlar'ın eline geçmişti ama sahil ve sahildeki kale, Hristiyanlar'ın elinde bulunuyordu. Yapılan bütün kuşatmalar, savaşlar ve mücadeleler işte bu sahil kısmını ele geçirmek için idi.

Bugün hâlâ vârolan "Gâvur İzmir" deyimi bu devirlere dayanır ve bu söz ile bundan altı asır öncesine kadar Hristiyanlar'ın elinde bulunan "sahil İzmir'i" kastedilir.

Hristiyan donanmasının 1344'te Aydınoğulları'ndan geri almasının ardından İzmir artık bir Latin şehri oldu ve sonraki senelerde güçlenen Osmanlı Beyliği de İzmir'i fethedemedi...

"Gâvur İzmir"i Hristiyanlar'ın elinden 1402'deki Ankara Savaşı sonrasında Ege sahillerine uzanan Timur aldı ve şehrin sahil kısmı ile kaleyi o senenin Aralık'ında birkaç gün içerisinde fethetti. Timur'un ardından Anadolu'daki beylikler ile Osmanlılar arasında gidip gelen İzmir 1424'te İkinci Murad tarafından kesin şekilde zaptedildi. Şehrin "gâvur" kesimi birkaç defa Haçlı donanmalarının saldırısına uğradı ise de 1919'daki Yunan işgaline kadar bir daha Hristiyan idaresi altına girmedi...

"Gâvur İzmir" deyiminin aslı, işte budur...

İzmirli gayrımüslimler 1914'te bir 'sadakat bildirisi' yayınlamışlardı

İzmir, 1402 Aralık'ında Timur tarafından fethedilmesine kadar bir Hristiyan şehri idi ve fetihten sonra da asırlarca özellikle ticarî bakımdan son derece güçlü olan bir Hristiyan nüfus barındırdı.

Bir kısmı 19. asırdan itibaren Avrupa vatandaşlığı alan şehrin Hristiyan sâkinleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1914 sonunda dünya savaşına girmesinden hemen sonra, devlete bir bağlılık bildirisi yayınladılar. Fransızca olarak kaleme alınan ve İttihad ve Terakki'nin Merkez-i Umumî üyesi olmasının yanısıra savaş senelerinde İzmir valiliği de yapan Rahmi Bey'e mektup şeklinde gönderilen bildiride "Emirlerinize itaat ederek vazifenizi kolaylaştıracağız" deniyordu. Metin, İzmir'deki önemli gayrımüslim ailelerin temsilcileri tarafından imzalanmıştı.

İşte, 1914 Kasım'ının sonunda kaleme alınan ve aslı 1947'de vefat eden Rahmi Bey'in, yani Rahmi Arslan'ın ailesi tarafından muhafaza edilen bildirinin Türkçe tercümesi:

"Ekselans,

İzmir'deki İngiliz, Fransız ve Rus kolonilerinin delegeleri olarak, hemşehrilerimiz ve bizzat kendimiz adına, uzun müddetten buyana yaşadığımız misafirperver memleketin içerisinden geçtiği zor şartlar karşısında hissettiğimiz derin üzüntülerimizi bildirmek isteriz.

İngiltere, Fransa ve Rusya, Türkiye ile değişen şartlarda da her zaman devam eden ve ciddî hiçbir şeyin asla bozamadığı münasebetler içerisinde idiler. Bugün herkesin iradesini aşan hadiselerden dolayı ne derece endişe duyduğumuzu ifade etmek zorundayız.

Üstlendiğiniz misyonun gerektirdiği güce ve uzak görüşlülüğünüze olan güvenimizi ifade etmeyi de vazife kabul ediyor ve menfaatlerimizin ellerinizin altında olduğu müddet boyunca her türlü endişeden âzâde kalacağına inanıyoruz.

Bu iyi niyetimiz çerçevesinde, halkınızın sükûnetini muhafaza etmesi maksadıyla vereceğiniz her türlü emre saygı gösterip itaat ederek vazifenizi kolaylaştıracağımız hususunda sizi kendi açımızdan kat'iyyetle temin ederiz.

Ekselâns, en derin saygılarımızın kabulünü rica ederiz".

İngilizler 1916'da İzmir'i krallık, Vali Rahmi Bey'i de kral yapmak istediler

Birinci Dünya Savaşı'nın en kanlı şekilde devam ettiği günlerde gerek Osmanlı İmparatorluğu, gerekse de imparatorluğun savaştığı müttefik devletler, arada bir barış girişimlerinde bulundular ama bu girişimlerden bir netice çıkmadı.

İngiltere, o günlerde İzmir Valisi Rahmi Bey ile bağlantı kurdu. İmparatorluğun kurucu ailelerinden olan ve 14. asırda Rumeli'yi fetheden akıncı beylerinden Gazi Evrenos'un soyundan gelen Rahmi Bey'e, eskiden tanıdığı istihbaratçı C. E. Heathcote-Smith'in aracılığı ile Enver Paşa'ya karşı darbe yapması teklif edildi. Bu mektubun ardından, Rahmi Bey'e İzmir'de kurulacak bağımsız bir devletin krallığı da önerildi.

İNGİLİZ, ÇAMUR ATIYOR

Rahmi Bey, İngiltere'den gelen ve apaçık bir ihanet teklifi olan bu talebi derhal reddetti. Ancak, İngiltere'de sonraki senelerde yapılan yayınlarda talebin Rahmi Bey'e ait olduğu iddiası ortaya atıldı ve bu iddia hâlâ devam ediyor.

Aşağıda, Heathcote-Smith'in 20 Nisan 1916'da Midilli Adası'ndan Rahmi Bey'e hitaben kaleme aldığı "kişiye özel" ibareli mektubun bazı bölümlerini yayınlıyorum. Yakında çıkartacağım bir kitapta tamamına yer vereceğim mektup, İngiliz tarihçilerin bugüne kadar devam eden iddialarının aksine, talebin İngilizler'den gelmiş olduğunu gösteriyor.

"Azîz Rahmi Bey,

Savaştan önce dost olduğumuzu söylediğim zaman hakikati ifade ettiğime inanıyordum ve şahsî duygularımın bugün de aynı olduğundan şüphe etmiyorum. Kendi inisiyatifimle yazdığım ve hiçbir resmî mahiyeti olmayan bu mektubu da size bu sebeple gönderiyorum.

İşte size söyleyeceklerim: Ülkelerimiz savaş halinde. Bu savaş ne Osmanlı, ne İngiliz, ne de Fransız halklarının arzusu idi. Dahası, savaşı İngiliz ve Fransız hükümetleri de istemediler ve Türkiye'deki idareci sınıfın ekseriyeti de bu savaşa karşıydı.

Savaşı kim istedi? Almanlar ve Almanlar'ın 'büyük gücü' ile hipnotize olmuş bir avuç Osmanlı subayı...

Şimdi, arzu ederseniz Almanlar'ın 'fetih savaşı'nın tamamen başarısızlığa uğradığını size uzun uzadıya ispat edebilirim...

...Bu tablo içerisinde Türkiye'nin yeri nedir?

Galip gelmesi mümkün olmayan, ama Almanya'yı kurtarmak için son Osmanlı askerini bile öldürtmekten çekinmeyecek olan Almanya tarafından feda edilecektir!

Şimdi bir hususta anlaşalım: Rusya, Türkler'in tarihî düşmanıdır; Rusya'nın Türkiye'deki zaferlerinin bedeli olarak ne isteyebileceğini tahmin edebilirsiniz: Rusya esasen Erzurum'u, Trabzon'u, Bitlis'i ve bütün İran'ı elinde tutmaktadır. Bir aya kalmadan Küçük Asya'nın bir diğer büyük parçası daha Ruslar'ın eline geçecektir ve bu gelişmeler üzerine İtilaf Devletleri de şayet bir çıkarma yapar ve size batıdan saldırırlarsa, böyle bir saldırının başlaması hâlinde hangi uygun şartlardan medet umulabilir?

Şahsî kanaatime göre Türkiye'nin maalesef ilerlemekte olduğu karanlık geleceğini temelinden değiştirebilmesi için elinde sadece tek bir yol bulunmaktadır: Birkaç vatansever Osmanlı'nın Almanlar'ı kovmak ve barış istemek üzere güçlü ve ânî bir darbe yapması...

Bunu düşünün... Hattâ fazlasıyla düşünün... Biz, İngiltere olarak, savaşın devamını gerektiği takdirde daha on sene bekleyebiliriz. Türkiye ve Almanya ise çabucak bitirmek ihtiyacındadır...

Daha sonra belki de başka yerde yaşanacak olan bu işi şimdi İzmir'deki birlikler ile bölgenizde yapmanız için karşınıza çıkan fırsat, çok geçmeden bir daha vârolmayacaktır.

Bu darbeyi yapacak olan şahsın öngöreceği şartlar üzerinde uzlaşılmasında elden gelen gayretin gösterilmesi için isteklerini telâffuz etmesinin yeterli olacağını ve yarının Türkiyesi'nin en önemli kişisi haline gelebileceğini size ifade etmeme gerek yoktur...

...Eğer hakikaten bize karşı savaşmaktan yana iseniz yazdıklarımı unutun, mücadelemizi iyi ve dürüst savaşçılar olarak sürdürelim; ama şayet savaşmaktan yana değil iseniz, o zaman müşterek düşmanlarımızı kovun ve kendinizi bize emanet edin...

Himayeniz altında bulunan İtilaf Devletleri'nin teb'asına iyi muamele ettiğiniz, Yunanlar'a kötü davranmadığınız ve vilâyetinizdeki Ermeni katliam ve tehcirlerine meydan vermediğiniz müddetçe, İtilâf Devletleri'nin Rahmi Bey'in şahsında bir dosta güvenebileceğinden her zaman emin olacağız.

Eski dostunuz

Heathcote-Smith"

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar