Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Twıtter’a erişim kapatıldı ve bu iş sadece Türkiye’nin değil, dünya gündeminin de ilk sıralarına yerleşti. Öyle ki, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü bile gazetecilerle önceki gün yaptığı toplantıda söze Türkiye’nin Twitter’a erişimi yasaklaması konusunda bir açıklama yaparak başladı...

42 SAYFALIK ESER

Doğu dünyasının yanısıra Türkiye’nin tarihi de bir hayli yasakla doludur, zira “yasak” kavramı şark milletlerinde günlük hayatın ayrılmaz unsurudur ve şimdi akıl almaz gibi görünen bazı yasakların neden konmuş olduğunu zamanımızın kavramları ve düşünce sistemi ile anlamak oldukça zordur.

Tarih boyunca konmuş olan bu kadar fazla yasak çok sayıda araştırmaya da konu teşkil etmiş ve yine yasaklarla ilgili bir de kitap kaleme alınmıştır: Reşad Ekrem Koçu’nun 1950’de yayınladığı “Osmanlı Tarihinde Yasaklar” isimli eseri...

1905 ile 1975 arasında yaşamış olan İstanbul tarihçisi Reşad Ekrem, konusunda bizde şimdiye kadar yayınlanmış ilk ve tek eser olan “Osmanlı Tarihinde Yasaklar”ı bir zamanların en çok satan tarih dergilerinden “Tarih Dünyası”nın ilâvesi olarak hazırlamış ve 42 sayfalık eser, derginin yayınladığı “Tarih Kütüphanesi” serisinin ikinci kitabı olarak 1950’de çıkmıştı.

Nadir eserlerden olduğu için bulunması şimdi oldukça zor görünen kitapta yeralan yasaklar şöyle:

Esir pazarlarında gayrimüslimlere cariye satma yasağı, tütün yasağı, kahve yasağı, içki yasağı, yatsı ezanı ile sabah ezanı arasında sokağa çıkma yasağı, evlerde ışık yakma yasağı, afyon ve esrar kullanma yasağı, kadınların kayıklara erkeklerle beraber binmeleri yasağı, kadınların Eyüp’teki kaymakçı dükkânlarına girme yasağı, kadınların açık-saçık gezmeleri yasağı, yine kadınlara mesireye gitmeleri yasağı, bekâr erkekler için İstanbul’a girme yasağı, hamama giden gayrimüslimlere nalın giyme yasağı, binalara saçak ve çardak inşa edilmesi yasağı, çingenelerin ata binme ve kısrak besleme yasağı, belli bir millete mensup erkeklerin hamamlarda tellâklık etme yasağı, kahvehanelerde devlet sohbeti yasağı, kiliselerde çan çalma yasağı, şehirdeki konaklardan yalılara ve yalılardan da konaklara taşınma yasağı, silâh taşıma yasağı, surların üzerine ev yapma yasağı, evlerde yemek çeşidi yasağı, bekçilerin davul çalma yasağı, kahvehanelerde sazlı sözlü eğlence ve meddah yasağı, erkeklerin şımarık şekilde giyinmeleri yasağı ile ayyıldız kullanma yasağı.

UNUTULMUŞ YASAKLARDAN BAZILARI

Geçmişin içki ve kahve yasağı gibi uygulamaları hemen her zaman gündemde olduğu ve bunlarla ilgili çok şey yazıldığı için, bugün bu sayfaya Reşad Ekrem’in kitabında yeralan ve üzerlerinde pek durulmamış diğer bazı yasakları naklediyorum...

Evde ışık yakmak da yasaktı, hamamda nalın giymek de...

AY-YILDIZLI EŞYA KULLANMA YASAĞI:

Kırmızı zemin üzerine beyaz ay-yıldız Osmanlı İmparatorluğu’nda asırlar boyunca kullanılmış ve ay-yıldızın devletin bayrağında yeralmasına İkinci Mahmud zamanında resmen karar verilmişti. Halk, karardan sonra ay-yıldızı süs motifi olarak kullanmaya başlamış, kapılara, pencereler ve duvarlara ay-yıldız motifleri çizilmiş, kayıklar, arabalar ve hattâ atların koşum takımları da ay-yıldızla bezenmişti.

Hükümet, bu modayı iyi karşılamadı ve ay-yıldızın olur olmaz her yerde kullanılmasını engellemek için motife bayrağın, resmî dairelerin ve üniformaların dışında yer verilmesini yasakladı. Ama yasağın uygulanması bir türlü denetlenemedi ve ay-yıldız en fazla kullanılan motiflerimizden biri olarak günümüze kadar geldi.

GAYRİMÜSLİMLERE CARİYE SATMA YASAĞI:

Esir ve köle ticareti kaldırılana kadar İstanbul’da Nuruosmaniye Camii’nin yakınında bir esir pazarı vardı. Cariye veya erkek köle satışı türlü uygunsuzluklara ve fuhşa yolaçtığı için esircilik sıkı kefalet kurallarına bağlanmıştı ve devlet esircileri kontrol altında tutuyordu.

1559’da gayrimüslimlerin köle kullanmaları kesin şekilde yasak edildi. İstanbul Kadısı’na gönderilen bir fermanda gayrimüslimlerin elinde bulunan esirlerin adedinin belirlenmesi buyuruldu, daha sonra yazılan bir başka fermanda da bu esirlerin bedeli mukabilinde alınarak Müslümanlar’a satılmaları emredildi.

GECELERİ SOKAĞA ÇIKMA VE EVLERDE IŞIK YAKMA YASAĞI:

Sokakların devlet tarafından aydınlatılmadığı devirlerde uygunsuz kişilerin yapabilecekleri fenalıkları önlemek maksadı ile İstanbul’da yatsı ile sabah ezanı arasında sokağa çıkmak sık sık yasak edilir, bu yasak özellikle ihtilâl dönemlerinde uygulanırdı.

Dördüncü Murad zamanında konan kahve, içki ve geceleri sokağa çıkma yasaklarının yanısıra bazı zamanlarda evlerde yatsı ezanından sonra ışık yakılması da menedilmiş, böylelikle içki ve eğlence âlemleri ile gizli siyasî faaliyetlerin önüne geçilmesine çalışılmıştı.

KADINLARIN ERKEKLERLE BERABER KAYIĞA BİNMELERİ YASAĞI:

Fatih Sultan Mehmed zamanında bazı hafifmeşrep kadınların Boğaz’ın ve Haliç’in iki yakası arasında yolcu taşıyan kayıklarda erkeklerle buluşmaya başlamaları üzerine erkekler ile kadınların kayıklara beraber binmeleri yasaklanmış ve bu yasak 20. yüzyılın ilk yıllarına, İkinci Abdülhamid iktidarının sonuna kadar devam etmişti. Yasaktan sadece yaşlı kadınlar istisna edilmiş ve belli bir yaşı geçmiş kadınların dolmuş kayıklarına binmelerine izin verilmişti. Devlet, yasağın sık sık delinmesi üzerine yeni emirler ve ihtarnameler çıkartıyordu ve 1580’de Kayıkçılar Kâhyası’na gönderilen bir ihtarnamede “Bundan önce de tenbih edilmişti: Taze avratların levend tayfası ile kayığa binip gezmelerine engel olacak ve bu yasağı bütün kayıkçılara tekrar tekrar tenbih edeceksin” deniyordu.

BEKÂR ERKEKLERİN İSTANBUL’A GİRMELERİNİN YASAKLANMASI:

Taşradan İstanbul’a gelen bekâr erkekler bugün olduğu gibi geçmişte de önce hemşehrilerinin yanında kalırlar ve onların vasıtası ile iş bularak para kazanmaya çalışırlardı. İş sahibi olanlar hanlara yahut “bekâr odaları” denen yerlere taşınır ama bekâr sayısının artması hükümet tarafından her zaman bir tehlike kabul edilirdi. Tehlikenin önüne geçmek için Anadolu’dan ve Rumeli’den İstanbul’a bekârların gelmesi sık sık yasaklanır, şehre daha önce gelebilmiş olanlar da sıkı şekilde kontrol edilir ve başta kefalet olmak üzere çeşitli sınırlamalar konurdu.

KADINLARIN KAYMAKÇI DÜKKÂNLARINA GİRME YASAĞI:

İstanbul’da en iyi kalitede kaymak Eyüp’teki dükkânlarda satılırdı ve 16. asırda kadınların bu dükkânlara girmeleri yasaklanmıştı. Yasağın sebebi, bazı kadınların önceden anlaştıkları erkeklerle bu dükkânlarda buluşmaya başlamaları idi ve bu konuda 1573’te çıkartılan fermanda “Kadınların kaymak yemek bahanesi ile kaymakçı dükkânlarına girerek şeriata aykırı işler ettikleri haber veriliyor. Dükkâncılara kadınları içeriye almamaları şiddetle tenbih edilecektir” deniyordu

HAMAMA GİDEN GAYRİMÜSLİMLERE NALIN GİYME YASAĞI:

17. asır İstanbul’unda, hamama giden gayrimüslimlerin nalın giymeleri yasaktı ve yasağın sebebi, hamamdaki Müslümanlar ile gayrimüslimlerin ayırd edilmeleri gerektiği yolundaki tuhaf düşünce idi. Bu yasağın konmasının ardından Müslümanlar’ın yıkandıkları sırada nalınlarını çıkarttıkları takdirde gayrimüslimlere benzemeleri ihtimali de gözönüne alınmış ve Müslüman olmayan hamam müşterilerine verilecek peştemalların üzerinde birer demir halka bulunması mecburiyeti getirilmişti. 18. yüzyıl başlarında bu yasağa ve kurala bir başka tuhaf ilâve daha yapıldı ve garip davranışları ile bilinen vezirlerden Kalaylıkoz Ahmed Paşa, hamama giden gayrimüslimlerin peştemallarına demir halkanın yanısıra bir de çıngırak bağlanması kuralını koydu. 

ÇİNGENELERİN ATA BİNME VE KISRAK BESLEME YASAĞI:

İstanbul’da fetihten itibaren uygulanan tuhaf yasaklardan biri, çingenelerin şehir içerisinde ata binmelerine izin verilmemesi idi. 1595 tarihli bir fermanda çingenelerin sadece eşeğe veya arabaya binebilecekleri, bu emre uymayıp ata binenlerin ise derhal idam edilmeleri emrediliyordu. 

KİLİSELERDE ÇAN ÇALMA YASAĞI:

Osmanlı zamanında bütün dinlere serbestlik verilmiş ve ibadetlerini serbestçe yapabilmeleri sağlanmış ama tek bir konuda kısıtlama getirilmiş ve kiliselerde çan çalınması yasaklanmıştı. Yasak 1856’da imzalanan Paris Anlaşması’na kadar devam etmiş, bu tarihten sonra kiliselere çan kuleleri yaptırılmış ve âyin zamanlarında çan çalınır olmuştu.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar