Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın Yunanistan ziyareti sırasında yaşanan “Lozan’ı güncelleme” tartışmasının gündeme gelmesinde Yunanistan’daki bir Türk’ün açtığı davanın da rolü var. Zira esasen bu tartışmaya Yunan Başbakanı Çipras geçen ay Gümülcine’ye yaptığı ziyarette ilan ettiği “yasa değişikliği vaadi” ile kapı aralamıştı. Değişiklik vaat ettiği yasa, Lozan Antlaşması’na dayanıyor.

Konunun temelinde Gümülcineli Hatice Molla Salih adında bir kadın var. Hatice Hanım eşiyle birlikte 2003’te bir vasiyetname hazırlamış ve bu vasiyetnameyle kim erken ölürse mirasın diğerine kalmasını noter huzurunda teminat altına almış. Eşi Mustafa Bey 2008’de vefat etmiş. Mirasın bu vasiyetnameye göre Hatice Hanım’a kalması beklenirken Mustafa Bey’in kardeşleri itiraz etmişler ve İslam hukukunu referans göstererek mirastan hak talep etmişler. Batı Trakya Türk azınlığı söz konusu olduğunda Yunanistan’da evlilik, boşanma ve miras konularında Lozan’a dayanarak medeni hukuk değil, İslam hukuku esas alınıyor. Yunan yargısı da buna göre karar verip kardeşleri haklı bulmuş. Bunun üzerine Hatice Molla AİHM’ye başvurmuş.

AİHM kararını önümüzdeki ocak ya da şubat ayında açıklayacak. Yunanistan işte bu davadan mahkûm edileceğini düşünüyor ve o nedenle tutuşmuş durumda. Çipras’ın değiştirmeyi vaat ettiği yasayla birlikte azınlık bireylerine aile ve miras konularında medeni hukuk ve İslam hukuku arasında tercih hakkı tanınacak. Böylece şayet AİHM, Yunanistan’ı mahkûm ederse Atina kendini bu tasarıyla savunacak. İşte bu değişikliğin diğer bir anlamı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da işaret ettiği gibi Lozan’ın değiştirilebileceğini göstermesi.

************

ZULMÜN FOTOĞRAFI

TRUMP’ın provokatif Kudüs kararından sonra ilan edilen öfke cuması, bu karara tepkilerin giderek büyüyeceğini ve talihsiz Ortadoğu’nun vahşetin yeni bir evresine tanık olacağını gösteriyor maalesef... Dün İsrail askerlerinin atları protestocuların üzerine sürmelerini, yerde oturanları kaldırmak için tekme tokat müdahale ettiklerini, genç yaşlı demeden herkese gözü dönmüşçesine saldırdıklarını görünce “Bunca zaman bir bahane beklemişler” diye düşünmeden edemiyor insan.

Öte yandan Washington’dan bu gelişmelere yönelik en ufak bir pişmanlık ya da geri adım işareti yok. Aksine Trump pervasızca ve daha da kışkırtıcı açıklamalarını sürdürüyor.

Maalesef olan yine zayıfa olacak. Müslümanlar ezilecek, ölecek ve dünyanın bu talihsiz tarafındaki mücadele yine sertleşecek. Türkiye bu provokasyon karşısında soğukkanlı ve bir bütün olarak durmak zorunda. Şimdilik öyle de oluyor. Bu gerilime birlikte tepki vermek içimizdeki kutuplaşmayı da bir nebze azaltabilse bunca olumsuzluk içinden kendi payımıza iyi bir şey başarmış oluruz...

**************

Habertürk Gazetesi farkı

HERHALDE elle tutulur bir şey olsa, yakalayabilmek için hiç durmadan arkasından son sürat koşmamız gerekirdi zamanın. Öyle kararlı, öyle hızlı ve ardına bakmadan akıp gidiyor ki... Habertürk’te 6 ayı geride bıraktım bile. Haziranın ilk haftasında başladığım yolculuk büyük bir keyifle devam ediyor. Şimdi dönüp ilk yarım yılın ardından bakıyorum da...

Çok sevdiğim, çok iyi geri dönüşler aldığım, etkisini bire bir ölçebildiğim, dinamik ve zamanı yakalayan bir gazetede yazmak her gazeteci için büyük bir gurur ve mutluluk kaynağı olsa gerek. Bu kadar genç, dinamik, çalışkan ve kendiyle yarışan başka bir ekip yok Türk medyasında. Başta Selçuk’un (Tepeli) ve Kürşad’ın (Oğuz) gece gündüz demeden verdikleri emeğe şapka çıkarmamak imkânsız. Ama yalnızca onlar değil, editörlerden sayfa sekreterlerine herkes aynı gayret ve meslek sevgisiyle çalışıyor.

Özgürce, şikâyet etmeden ve hep önüme bakarak yol yürüdüğüm bir adreste olmaktan mutlu ve umutluyum. Çok yönlü ve renkli bir köşe hazırlamaya gayret ediyorum. Bunun için sizlerin öneri ve destekleri çok kıymetli. Rahmetli babam kitabını “Şikâyet etmeyen insana” ithaf etmişti. Şikâyetin ruhu kemirmekten başka işe yaramadığını söylerdi hep. Habertürk’te, onun ruhuna uygun bir yerdeyim. Bunun bana verdiği gönül ferahlığını tarif etmek çok kolay değil...

************

Alman öğretmenler İstanbul’a gelmek istemiyor mu?

İstanbul (Erkek) Lisesi Almanya’dan destek alan, birçok Alman öğretmeni bünyesinde barındıran bir okul. Bizim zamanımızda Almanca konuşulan bütün derslere Almanlar girerdi, bildiğim kadarıyla hâlâ öyle.

Ancak birkaç gün önce İEL Vakfı’nın ve derneğinin mütevelli heyet üyesi arkadaşım Levent Deniz’den bir mesaj aldım. Okulda 14 Alman öğretmen eksiği olduğunu, Almanların Türkiye’ye gelmek istemediklerini, bu nedenle de eksikliğin giderilemediğini söylüyordu. Sorunu çözmek için devreye bazı mezunlar girmiş, ancak henüz bir netice alınamamış. Aynı sorun Alman Lisesi’nde de varmış. Kesin olmamakla birlikte Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier’in Alman Lisesi’nin kuruluş yıldönümüne denk gelecek şekilde şubat ayında Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirme ihtimalinden bahsediliyor. Şayet bu olursa Steinmeier’den bu konuda yardım istenmesi de hedefleniyor.

Türkiye’yle ilgili bu negatif algıyı dağıtmak için elimizden geleni yapmalı ve İstanbul Lisesi, Alman Lisesi gibi köklü ve önemli okulları korumalıyız...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar