Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ile bir araya geleceği Türkiye-AB zirvesi, bugün Varna’da gerçekleşecek. Bu zirve, Türkiye’nin Avrupa ile önümüzdeki dönemde nasıl bir yol izleyeceğini göstermesi bakımından çok önemli.

Zirvenin kırılma noktası, AB Konseyi’nin yayınladığı bildirgedeki tutum. Orada Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri “Yasadışı” olarak tanımlanmıştı. Tabii Türkiye bu yoruma çok sert bir tepki koyuyor. AB Bakanı Ömer Çelik, bu bildirgedeki ifadelerin kabul edilemez olduğunu açıkladı.

Öte yandan, Brüksel’de yapılan AB Liderler Zirvesi’nde ortaya çıkan havaya bakılacak olursa bugünkü toplantı pek de yumuşak geçecek gibi görünmüyor. AB Komisyonu Başkanı Juncker, bir yandan Türkiye ile ihtilafların arttığına, diğer yandan da ilişkilerin normale dönmesini arzuladıklarına dair bir açıklama yaptı.

Son dönemde Türkiye’nin AB ile bir balayı yaşamadığı açık. Bu durum AB’nin yer yer yanlı tavrından, yer yer de Türkiye’nin AB politikasından uzaklaşmasından kaynaklanıyor. Öte yandan, birliğin dönem başkanlığını şu sıra yürüten ülke Bulgaristan. Zirveyi de yarın Başbakan Boyko Borisov topluyor. Bulgaristan’ın üye olduğu ve Türkiye’nin yıllarca sistematik olarak bekletildiği bir birlik maalesef Avrupa Birliği.

Bulgaristan 2007’de AB’ye katıldığında Sofya’ya gidip Sky Türk için bir belgesel çekmiştim. Bakanlardan AB uzmanlarına kimse üye olduklarına inanamıyordu; zira şeffaflık, ekonomik ilerleme, yolsuzluk gibi endekslerin tümünde bizden çok geridelerdi. Aradan geçen zamanda fazla bir ilerleme olmadı. Şimdi bu ülke dönem başkanlığı yapıyor ve Türkiye bırakın üye olmayı, müzakerelere devam edilip edilmeyeceğini tartışıyor.

Çok açık çifte standartların yaşandığı bir yer AB ama bu nedenle Türkiye’nin birlikten uzaklaşması akılcı değil. Hem onların bize hem bizim onlara ihtiyacımız var. Zirve ne kadar zor başlıklarla geçerse geçsin sonuçta yapıcı bir mesaj çıkacaktır. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere zirveye katılacakların bu saikle bugün Bulgaristan’da masaya oturacağını düşünüyorum.

***********

SİNCAR’DAKİ TEHLİKE

AFRİN’de elde ettiğimiz zaferin ardından gözler Sincar’a çevrilmiş durumda. Orada da örgüt Afrin’dekine benzer bir taktik izleyecek gibi görünüyor. Zira bölgeden gelen bilgilere göre “Sincar’dan çekiliyoruz” açıklaması bir kamuflaja işaret ediyor. Orada sanki ayrı bir varlıkmış gibi YPG vardı, burada da YBŞ olacak.

Güvenlik kaynaklarının elindeki bilgiler, Kandil’den Sincar’a geçen teröristlerin yerel halktan zorla askere alım yapıp silahlı eğitim verdiklerini gösteriyor. Komutan olarak ise üst düzey PKK’lıları getirdiler ve bu yapıyı dünyaya “DEAŞ’a karşı savaşan Ezidiler” olarak sunmayı tasarlıyorlar. Tıpkı Afrin’de yaptıkları gibi burada da zorla insanları silah altına aldılar. Kendilerine karşı çıkan Ezidiler ise ya öldürüldüler ya da kaçtılar. Bunların bir kısmı Türkiye’ye sığındı. Bence onların hikâyeleri planlanan oyunu anlamamız açısından muhakkak dinlememiz gereken hikâyeler...

***********

GİDEREK YAŞLANIYOR MUYUZ?

CUMARTESİ akşamı CNN Türk’te “yaşlanmak ve yaşlılık” üzerine ilginç bir tartışma izledim. Gerontoloji üzerine çalışan, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Arun’un dediğine göre, Türkiye’de şu anda ortalama çocuk sayısı 2.1. Demografik bir dönüşüm yaşıyoruz ve kötü senaryoya göre önümüzdeki 20 yıl içinde bu sayı 1.5’e düşebilir. Yani nüfus azalma trendine girebilir.

Verdiği rakamlar son derece çarpıcıydı Arun’un. Şimdiki nüfusun yüzde 9’u yaşlı kategorisinde imiş. Bu da Türkiye’yi “yaşlı toplum” sınıfına sokuyormuş. Oran yüzde 10’un üzerine çıkınca ise “çok yaşlı toplum” diye tanımlanıyormuş toplumlar. Türkiye dünyanın en hızlı yaşlanan toplumları arasındaymış. Tabii bu oranın artmasında çocuk sayısının düşmesi kadar ömürlerin uzaması da etkili.

Hep genç nüfusu ile övünen ülkemiz için bu rakamlar bana çok şaşırtıcı geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaman zaman çocuk sayısını artırmakla ilgili yaptığı açıklamalar demek ki böyle verilere dayanıyor.

***********

MAHALLEYE BİR FENOMEN GELİNCE...

ÇENGELKÖY hafta sonları bir âlem oluyor. Boğaz’da gezmek isteyen herkes buraya akıyor. Trafik adım adım, kaldırımlar tıklım tıkış... Güzel, coşkulu bir kalabalık bu ama yine de hafta içi vakti olana hafta sonu gelmeyi tavsiye etmem. Hele bir de sırf Çınaraltı Kahvesi’nin yanı diye Çengelköy Börekçisi’nin o şubesinin önünde uçsuz bucaksız kuyruk oluyor, halbuki aynı Çengelköy Börekçisi’nden 200 metre aşağıda da var, yahu oradan gidin alın böreği, beklemeyin, sonra gidin Çınaraltı’nda oturun!

Neyse... Tam bu tarif ettiğim hafta sonu kalabalığını fazla bulurken birkaç hafta önce öyle bir şey oldu ki... Çengelköy’ün önceki “cumartesi-pazar” hali bayağı tenha geliyor artık... Ne mi oldu? Midyeci Ahmet diye bir yer açıldı...

“Onu zaten biliyoruz, başka şubeleri de var” diyenlere: Ne midye dolma ne de kokoreç yerim. O alandaki isimleri de pek tanımam. Ancak bu Midyeci Ahmet meğer yıllardır midyecilik yapmasına rağmen sosyal medyayı iyi kullandığı için son yıllarda fenomen olmuş. Gördüğüm kadarıyla kova kova midye satma fikri yaratıcı. Bir de “Uzay kokoreç” dedikleri var, öyle bütün kokoreç satıyor. Benim gibi kokoreç yemeyene bakması bile fena geliyor.

Sonuçta burası açıldığından beri artık Çengelköy’e hiç girilmiyor. Ayaküstü atıştırmalık bir yerin önünde vale var! Arabanızı verip saatler sürebilen kuyruğa giriyorsunuz. Ama gördüğüm kadarıyla o kuyrukta olmak da “olay”ın bir parçası zaten. Hemen herkes kuyrukta fotoğraf çektiriyor ve Instagram’ına koyuyor. Gösteri toplumunun bütün unsurlarını barındıran mikro bir örnek bu. Bence bu çağın dinamiklerini anlatması bakımından son derece çarpıcı. “Çengelköy’de yılların meşhur midye dolmacıları vardır, onlardan daha mı iyi midye yapıyor?” derseniz... Galiba artık doğru soru bu değil.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar