Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bu yazının başlığını ‘Bir kadın devriminin eşiğinde’ koyabilirdim. Kulağa daha uygun gelirdi, daha anlaşılır olurdu belki… Ama ben ‘eteklerinde’ benzetmesini iki sebepten tercih ettim: Birincisi, Türkiye’nin her kesiminden, her sınıfından, her kimlik ve kültür grubundan kadınların, patlamaya hazır bir yanardağ olma noktasına yakınlaştıklarını görüyorum. İşte o yanardağın eteklerindeyiz. İkincisi de, biz kadınların yaşamlarının bir parçası olduğu için çok aşina olduğumuz etek, içinde yaşadığımız cinsiyetçi düzende erkekler arasında bir hakaret ve aşağılama kelimesidir. O yüzden, ister pardösü ya da başörtüsüyle uzun etek, ister mini etek giysin, bütün kadınlar birleşirse bu özgürleşme devrimi yapılabilir. Biz kadınlara, ‘eksik etek’ diyen tahakkümcü erkek zihniyeti bu şekilde mağlup edilebilir.

Etek giymek hele de etek giydirmek erkekler arasında ölümden beter bir ceza gibi gösterilir. Kadın olmak, standart erkek zihninde böyle aşağı bir kategoridir çünkü. Hatırlayın, bu ülkenin kültürlü olması gereken sanatçıları arasında bile, ‘Ben etek giymem, etek giydiririm’ tipi iğrenç polemikler yaşanmıştı. Kadir İnanır söylemişti bu sözü.

TALAT BULUT YALNIZ DEĞİL, BUYRUN KADİR İNANIR ÖRNEĞİ

Manken Buket Saygı’ya attığı mesajlarla hakaret ve sarkıntılık ettiği gerekçesiyle mahkemeden aldığı 5 aylık hapis cezası Yargıtay tarafından da onaylanan fakat bu olaydan dolayı hiçbir zaman özür dilemeyen ve hep taciz ettiği kadını suçlayan Kadir İnanır tipik bir örnektir. Yani Talat Bulut yalnız değil. Kadınları köle gibi gören ve erkek boyunduruğu altına almayı meşru kabul eden zihniyet her kesimden erkekte çok yaygın.

Kadir İnanır hadisesi 18 sene önce yaşanmıştı. Şimdi olsa kadınlar çok daha kuvvetli tepki verirlerdi ve Buket Saygı o gün olduğu gibi yapayalnız kalmazdı bence. Üstelik bu olayda mahkeme, tacizden hapis cezası vermesine rağmen, İnanır’a medya ve sinema sektörü hiçbir olumsuz tepki göstermedi, aksine bu taciz olayı bile, ‘Ne var canım motivasyon mesajları attı’ gibi laflarla sulandırılarak Kadir İnanır’ın ‘erkekliği’ övüldü! Yani bütün bir sektör, Buket Saygı’yı defalarca taciz etti.

18 sene içinde kadın mücadelesi ve kadın hareketi şükür ki epey mesafe kat etti. Ama daha yürünecek çok yol var...

***

Hangi sektör takipsizlik vermedi?

Fatih Altaylı, Talat Bulut olayı için ‘Sektör takipsizlik vermedi ve gereken cezayı verdi’ diyor ama Bulut’a yapımcı Fatih Aksoy hala arka çıkıyor. Aksoy, ‘Ben her sette makyözlere sarılırım ve öperim. Bu kız ileride nasıl evlenecek’ diyen Talat Bulut’un bu sözlerini doğru buluyor herhalde. Hatırlatayım, Bulut bu cinsiyetçi açıklamalarından ötürü hiçbir şekilde özür dilemedi ve konuyla ilgili sorular gelince de pişkince gülmeye devam ediyor. Hangi dizi sektörü takipsizlik vermemiş?

Ayrıca mesele sadece Talat Bulut değil. Zaten bu yüzden olayın patladığı dönemde herkes Bulut’a yüklenirken ben bu konuda hiçbir şey yazmadım. O dönemki linç korosunun içindeki erkeklerin çoğunun da Talat Bulut’tan farklı olmadığını biliyordum çünkü. Ne zaman cinsiyetçi bakışa sahip bir erkek savcı tüm bu sözlere ve setin tanıklığına rağmen takipsizlik verdi ve Bulut da bu haksız karara dayanarak taciz edildiğini söyleyen emekçi kıza ağır laflar etmeye devam etti, o zaman benim de sigortalarım attı.

***

Batı, kadın savcılar ve hakimlerle başardı

Yeniden söylüyorum: Eğer bir kadın savcımız bu dosyaya baksaydı netice böyle olmazdı. Çünkü tartışmalı değil, kör parmağım gözüne bir olay bu Talat Bulut hadisesi. Batı ülkelerinde taciz, tecavüz ile kadına karşı şiddet ve cinayet dosyalarına kadın savcılar ve hakimler bakınca ancak erkek tahakkümü tam anlamıyla kırılabildi. Elbette samimi hassasiyet gösteren erkek hakimler de olmuştur ama kadına karşı işlenen suçlarda gereken cezaların verilmesi yönünde kitlesel devrimi hem ABD’de, hem de Batı Avrupa’da kadın hukukçular yaptı. Çünkü erkek cinsiyetçiliğini aşmak göründüğü kadar kolay değil. Evinde kendi karısını döven, hatta geçmişte sadece bir kere bir kadını dövmüş olan bir hakim, önüne benzer bir dosya gelince erkekle empati kuruyor ve adaletli kararı vermekte tereddüt ediyor. İstatistiklere göre dünyanın her yerinde manzara bu.

ÖZKÖK VE ALTAYLI BÜYÜK YANILGI İÇİNDE

O yüzden Ertuğrul Özkök ve Fatih Altaylı’nın bana yönelttiği, ‘Hukukçunun kadını erkeği olmaz, yeter ki insan olsun ve işini düzgün yapsın’ itirazı kadınların özgürleşme tarihini yeterince okumadıklarını gösteriyor. Kadın hakları ve kadın mücadelesinin geldiği yer bakımından gerici bir bakış açısıdır bu. Hele bazı kadın meslektaşlarım lütfen bu konuda özel hassasiyet göstersinler ve erkek tahakkümü düzeninin değirmenine su taşımasınlar.

Evet, bir kadın da erkek-egemen zihniyetin etkisinde olabilir. Nitekim bunu ülkemizde çok sık görüyoruz ama özellikle taciz, tecavüz ve şiddet davalarında hangi görüşte olursa olsun, kadın hakimler suçluyu asla ödüllendirmiyorlar. Öyle konular oluyor ki, orada tüm kadınlar birleşiyor ama erkeklerin önemli kısmı duyarsızlığa devam ediyor.

TECAVÜZCÜSÜYLE EVLENDİRMEYİ SAVUNAN MANTIK

Mesela Türkiye’de tecavüze uğrayan kadın ile tecavüzcünün evlenmeyi kabul etmesi durumunda cezasının ortadan kalkması gerektiğine dair çok sayıda erkek argümanı duymuşumdur. Bir zamanlar Marmara İlahiyat Dekanı olan Zekeriya Beyaz ekranlarda açık açık bu rezaleti savunmuştu. Sadece Beyaz değil çeşitli siyasi partilerden birçok milletvekili bu argümanla bu tarz suçlulara affı destekliyorlardı. Hatırlarken bile midemin bulandığı gerekçeleri de, Talat Bulut’un ettiği lafa benziyordu: ‘Tecavüz edilen kadınla kim evlenir? Kadın ortada kalır. Eğer tecavüz eden kişi tecavüz edilen kızı nikahına almayı kabul ederse sorun çözülür. Yuvalarını kurarlar. Kız da kurtulur. Oğlan da hapisten çıkar.’

Hangi görüşte olursa olsun, hiçbir kadın bu iğrenç argümanları onaylamaz. Kadın onuru ve vicdanı bunu kabul etmez. Eminim. Fakat bazı erkekler bunları hala savunuyorlar. Hatta kadın kamuoyu baskısından çekinmeseler daha fazla erkeğin bu yöndeki düşüncelerini ifade edeceğini düşünüyorum.

***

Meclisteki o tartışma

Yıllar evvel TBMM’ye buna benzer bir yasa tasarısı gelince bütün partilerden kadınların ortak hareket ederek direndiğini çok iyi hatırlıyorum. İşte o yüzden kadın haklarının gelişmesi, kadınların sayıca her alanda artmasıyla olur. Biz kadınların, haklarımızı bizzat söke söke almamız dışında çözüm yok.

Bugünün Türkiye kadınları, bu konularda gayet bilinçli ve erkeklerden ileri durumda. Dindar kadınlar, cemaat ya da tarikat yurtlarında bir kadına taciz olsa da muhatapları kim olursa olsun ortalığı birbirine katıyorlar. Anadolu’da dindar kadınların mahkemeye intikal ettirdiği böyle çok dava dosyası olduğunu insan hakları dernekleri ifade ediyor.

ATATÜRKÇÜLÜK-İSLAMCILIK ZEMİNİNE ERKEKLER İTİYOR

Genel olarak seküler kadınlar, özel olarak da Atatürkçü kadınlar, konu taciz veya şiddet olunca, kim olursa olsun, en Atatürkçü isimler bile işin içinde olsa o erkekleri kayırmıyorlar. Yani kadınlar için ne İslamcılık ne de Atatürkçülük hiçbir şekilde erkek tahakkümü suçlarını örtmeye yetmiyor. Bu tür olayları ideolojik zemine taşıyarak medyada yine Atatürkçülük-İslamcılık kavgası çıkarmaya çalışanlar hep erkekler. Çünkü birçok erkek yazar için dert, kadın haklarının gelişmesi ve ilerlemesi değil. Her ne bahaneyle olursa olsun karşı siyasi cepheyi suçlayarak ve kadınların ortak sorunlarını bile Atatürkçülük-İslamcılık cenderesine sıkıştırarak kendi tribünlerini gaza getirmek istiyorlar.

Ama biz kadınları en azından kadın hakları konusunda erkek-egemen dünyanın ideolojik kutuplaşmalarına sıkıştıramazsınız. Bunu yapmaya kalkan cinsiyetçi köşe yazarları başarısızlığa mahkumlar.

Geçtiğimiz hafta benim tezlerimle ilgili yazı kaleme alan sevgili Esin Övet’le de, sevgili Ayşe Baykal’la da biz, karşılıklı oturunca kadın hakları konusunda anlaşırız. Kadınların dertleri yüzde 90 aynıdır. Fakat Ayşe’nin bir örneği çok tehlikeli sulara gidebilir. O konuda kendisini uyarmak isterim. Hollywood’da tacize uğrayan kadınların yaşadıklarını anlatmasına saygı duymayıp, ‘Bunlar da o rolleri reddedebilirlerdi. Kariyer için kabullendiler. Onlar da suçlu’ demek bu mücadeleye zarar verebilecek çok tehlikeli bir argüman. Bu yaklaşım özellikle Türkiye’de kadınların konuşma sürecine büyük balta vurur. Tacize uğrayan, hiçbir koşulda suçlu olamaz. Her koşulda tacizi yapan suçludur. Bu konuya devam edeceğim…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar