Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

CHP, Hayri İnönü’yü Şişli’den bir kez daha aday göstermedi ancak bir süredir Şişli Belediye Başkanı’nın yaptığı açıklamalar dikkatimi çekiyor. Başka bir ülkede olsa ortalığı sarsacak, basın ve siyaset gündemini değiştirecek nitelikte olan açıklamalar Türkiye’de yaprak kıpırdatmıyor.

Kıpırdatmadığı gibi CHP’li Hayri Bey’in çok vahim suçlamalarla işaret ettiği Mustafa Sarıgül halen o partiden aday olmak için destek bulabiliyor, yapılmayınca başka partiye gidebiliyor ve “kendi kontrolünde” olduğu ileri sürülen Belediye Meclis üyelerini de kendi ile transfer edebiliyor.

İnönü esasen bir süredir her fırsatta benzer iddiaları dile getiriyor. Son derece somut iddialar bunlar.

Son olarak perşembe günü BirGün Gazetesi’ne şunları söyledi: “Göreve geldiğimden bu yana, 1994’te Gülay Atığ’ın belediye başkanlığı ile başlayan ve onu izleyen 20 yılda kurumsallaşan bir belediyecilik anlayışına karşı mücadele ettim… Bu mücadele sırasında tehdit edildim, en yakın çalışma arkadaşımı cinayete kurban verdim, her türlü saldırıya uğradım ama taviz vermedim… Bu mücadelede partili birkaç yakın dostum ve Şişli halkı dışında büyük bir destek de görmedim…

Mustafa Sarıgül’ün belediye meclisi kararı ile kendi vakfının üzerine geçirdiği 500 milyon dolar değerindeki 9 gayrimenkul ile Bilgi Üniversitesi’ne 2 TL’ye sattığı Kuştepe Kampüsü’nü geri almak için başlattığım mücadele önemli bir faktördü. Göreve geldikten sonra bu gayrimenkulleri geri almak için açtığım 40 davayı kazandım…”

Hayri İnönü
Hayri İnönü

“ŞİŞLİ’DE KIRMIZI PAZARTESİ ROMANI SAHNELENİYOR”

Devam ediyor Hayri İnönü: “Belki dikkatinizden kaçmıştır, makamında çeteler tarafından vurularak öldürülen Cemil Candaş davasında savcılık iddianamesinde ne deniyor, biliyor musunuz? ‘Cemil Candaş Şişli’de 20 yıldır yerleşen rant çetesine karşı mücadele ettiği, orada yapmak istedikleri yasa dışı işlemlere izin vermediği için, daha önce MAKS sisteminde yaptıkları yasa dışı işlemleri tespit edip savcılığa suç duyurusunda bulunduğu için öldürülmüştür.’

Aklı, vicdanı, sağduyusu olan herkesin gördüğü ve bildiği bir rezalet vardı Şişli’de. Ben bu mücadeleye başladığımda Belediye Meclisi’nin direnci ile karşılaştım. CHP’nin 28 üyesi vardı Mecliste. 8’i hariç tümü eski sistemin kaldırılmasına direnç gösterdi. Bugün bir kısmı DSP’ye geçti. Önümüzdeki günlerde diğerlerinin de geçmesini bekliyorum… Aslında Şişli’de Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanı sahneye konuyor…”

Bu en uç örnek, Türkiye’de belediyeciliğin ne kadar yozlaşmış, ne kadar istismara açık olduğunun kabulünden başka bir şey değil! Bu hem CHP, hem de yargının sınavı.

***

Cemil Candaş cinayeti tamamen aydınlandı mı?

18 Temmuz 2016’da, 15 Temmuz’un sarsıntısı ve kargaşası en yüksek düzeyde sürerken Şişli Belediyesi İmar ve Şehircilikten Sorumlu Başkan Yardımcısı Cemil Candaş belediye binasında vurularak öldürülmüştü.

Ben bu cinayetin zamanlamasının çok manidar olduğunu düşündüm hep. Öyle bir gündü ki 18 Temmuz… 15 Temmuz’dan sonraki ilk iş günü. Ülke ayakta. Yüzlerce ölü ve hastanelerde yaşam savaşı veren yaralılar var. Emniyet tamamen korkunç darbe girişiminin artçıları ile meşgul. Her akşam binler sokaklarda. Adeta kim vurduya gitsin, herkes başka yöne bakarken kargaşaya getirelim mantığıyla seçilmiş bir tarih.

Cemil Candaş
Cemil Candaş

İşte o cinayetle ilgili 2.5 yıl süren davada geçtiğimiz günlerde karar çıktı. Bu arada bütün ara duruşmalarda Hayri İnönü hep benzer açıklamalar yaptı, aynı şeylere işaret etti. Yalnız bırakıldığını, yanında bir kaç dost ve Şişli halkı dışında kimseyi bulamadığını söyledi.

10 sanığın yargılandığı davada, 18 Ocak’ta açıklanan karara göre mahkeme, Cemil Candaş’ı “kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme” suçundan sanık Şenol Şahin hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Rıza Keten ve Mithat Yılmaz öldürmeye azmettirme suçundan 16’şar yıl, Hacı Avcı ve Engin Gölve ise 8’er yıl hapis cezası aldı.

Tetikçi ve inşaat firması ile bağlantılı bu isimler hüküm giydiler. Peki Hayri İnönü’nün bahsettikleri yalnızca bunlar mı?

***

Mustafa Sarıgül
Mustafa Sarıgül

Muammer Keskin sürecin takipçisi olacak mı?

CHP, Hayri İnönü’yü yeniden aday yapmadı. Halbuki AK Parti’nin manifestosunda açıkladığı, tasarruf ve şeffaflığa dayanan “yeni belediyecilik” anlayışına karşı “Biz de temiz belediyecilikten yanayız” diyerek ve İnönü’nün yaptığı açıklamaları öne çıkararak tekrar onu aday gösterse hem iktidar partisine, hem de rakip çıkan Sarıgül’e karşı tutarlı ve ikna edici bir argüman geliştirmiş olurdu.

Muammer Keskin
Muammer Keskin

Ama Kemal Kılıçdaroğlu, Hayri İnönü yerine SHP ilçe başkanlığı yapmış olan Muammer Keskin’i tercih etti. İnönü ve Muammer Keskin birbirinden uzak isimler değil, İnönü, açıklanır açıklanmaz Keskin’e desteğini ilan etti. Ancak yine de bahsedilen “temiz belediyecilik için mücadele” başlığında devamlılık açısından isim değişikliği olmasa daha doğru olurdu gibi geliyor bana.

Sonuçta şayet sandıktan bir kez daha CHP çıkarsa, bundan sonra bir yandan Şişli’deki belediye meclis kararlarına bakmamız, bir yandan da Hayri İnönü’nün açtığı davaların akıbetini takip etmemiz gerekiyor.

***

1 günlük turist

Yasemin’in öğretmeni çok güzel bir ödev vermiş. “Gidin İstanbul’un tarihi mekanlarını gezin, öğrenin, önünde fotoğraf çektirin ve o fotoğrafları ebeveynleriniz bana göndersin. Sınıfta birlikte bakacağız ve herkes kendi fotoğrafının arkasındaki yerleri anlatacak” demiş.

Yağmurlar dinmedi diye bizimki önceki hafta karalar bağladı. En sonunda ıslak, çamur dinlemeden Galata Kulesi’ne gittik ama rüzgar ve soğuktan hiçbir şey anlamadık.

Ama bu hafta sonu yalnızca İstanbul’a değil, bizim eve de güneş açtı. Cumartesi günü gelen bahar havasıyla sabah erkenden başıma dikildiler: “Anne bizi Ayasofya’ya götür”.

ŞEHRİN KALABALIĞINDA KAYBOLMAK

Böylece “bir günlük turist olma” maceramız başladı. Kural şuydu: Sadece toplu taşıma kullanılacak ya da yürünecek ve sokaktan yalnızca bir atıştırmalık yenebilecek.

Otobüse atlayıp Üsküdar’a gittik. Üsküdar’da Eminönü iskelesine yürüyüp, vapura ucu ucuna yetiştik. Ama güvertede güneşin altında oturduğumuzda bizimkilerin keyfi görülmeye değerdi. Onlarca martı ile konuşmaya, ellerindeki elmaları vermeye çalıştılar. (sokaktan yemek hakkını simitle kullanmamak için çantalarındaki elmaları verdiler)

Eminönü’nden yürüyerek Ayasofya’ya çıktık. Kalabalık inanılmazdı. Hele Sultanahmet Meydanı’na vardığımızda… Yabancı turistten göz gözü görmüyordu. En çok Japonlar, Araplar ve Amerikalı olduğunu tahmin ettiğim Batılı turistler dikkatimi çekti. Ayasofya’nın önünde belki 1 km kuyruk vardı. Moralim düzeldi.

TURİST AKINI

Ardından Sultanahmet Camii’ne gittik. Orada da durum farksız. Adeta Roma’daki, Paris’teki kuyruklarla yarışan kuyruklar… Hakikaten turizm canlanmış, toparlanmış.

Minik ayaklar isyan bayrağını çekene kadar yürüdük, ardından tabii ki Sultanahmet’e gelmişken köfte yedik. Kızlar sokak atıştırmalığı haklarını mısırdan yana kullandılar. Sonra da yine yürüyerek vapura gittik, ancak kalabalık öyle artmıştı ki bekleme salonunun kapılarını kapatmışlardı. Biz de biraz ilerideki motor iskelesine yürüdük. Üsküdar’da yine kuralı bozmadık, bu kez minibüse bindik. Eve vardığımızda baktım, 20 bin adım atmışım. Kimbilir Ela ve Yasemin’in küçük bacakları ile kaç bin… Ama acayip mutlu oldular, yüzlerce soru sordular ve akşam yorgunluktan mışıl mışıl uyudular.

Bir sonraki hedefimiz Topkapı ve Dolmabahçe… Kurallar aynı… En sonunda da evde “ne öğrendim?” sınavı olacak. Tavsiye ederim. Biz büyüklere de, hem kendi şehrinde turist olmak hem de kentin rutinine karışmak çok iyi geliyor…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar