Bu yazıyı okurken 31 Mart seçimlerini unutunuz!
Bazı konular siz artık yazmak istemeseniz de size yapışır ve devam etmek durumunda kalırsınız. Nurettin Soyer’in 12 Eylül’de sağ kesime yaptırdığı iddia edilen işkenceler tartışmasını ben başlattığım için bu konu da öyle oldu.
Fakat bir yandan da insanlık adına sevindiğim bir mesele var. Soyer’den hareketle Türkiye’nin yaşadığı işkence gerçeği de artık her yerde konuşuluyor. Ve bu konunun artık Tunç Soyer’le ilgisi yok. Esasen konu sadece Nurettin Soyer de değil…
Sevgili okurlar, hangi görüşe sahip olursanız olun, lütfen hepimizin ortak yarası olan işkence meselesiyle ilgili düşünürken aklınızdan 31 Mart yerel seçimlerini çıkarın. Bu hadiseye siyasal kimliklerimizle değil, sadece insan kimliğimizle bakalım.
Gerçek bir toplumsal travmamız olan işkence yarası bu vesileyle patladı. Bana her gün yüzlerce mail, onlarca telefon geliyor. Türkiye’nin işkence sicili zaten bildiğim bir mevzuydu. Fakat yine de bizzat dinlediğim tanıklı ve belgeli korkunç hikayeler beni her seferinde yeniden sarsıyor.
Her siyasal kesimden işkence mağdurlarının çığlığını duyurmak bu ülkedeki özgürlükçü-demokrat yazarların görevi olmalı. Ben bugün köşemde bunu yapmaya çalışacağım…
KAMPLAŞMIŞ TOPLUMUN SONUCU…
Maalesef son günlerdeki tartışmalar Türkiye’de işkenceli sorgular ve işkencecilerin hâlâ savunulabildiğini gösteriyor. Her şey gibi bu da kamplaşmış bir toplum olmanın bir sonucu. Herkes, siyasi görüş olarak kendi cephesinde gördüğünü, kim olursa olsun aklama derdinde.
Bir askeri savcı, adli hatalar ve yanlışlar yapabilir. Nurettin Soyer de hukuki olarak hatalar yapmış olabilir. Türkiye tarihi, savcıların ve hakimlerin adli yanlışlarıyla dolu bir tarih. Hâlâ da bu böyle devam ediyor…
Hukuki hatalar ve yanlışlar konusunda 12 Eylül’ün tüm kabahatini Nurettin Soyer’e yüklemek adil olmaz ama sorguda sanıklara işkence yaptırmak bir insanlık suçu ve işte Soyer meselesinde ip burada kopuyor.
Sanık en azılı terörist bile olsa, işkence kabul edilemez. İşkence insan onurunu çiğnemektir. İnsanı insanlıktan çıkartacak bir canavarlıktır işkenceli sorgular. Kime yapılırsa yapılsın bu böyledir…
YILLARCA BU OYUNLARA GELDİK
Sağcılara işkence yaptığı iddia edilen solcu Nurettin Soyer’i solcular savunsun. Solculara işkence yaptığı iddia edilen sağcı Faik Türün’ü sağcılar savunsun. Sonra da askeri vesayet rejiminin kalıntısı olan özü aynı ama görüntüleri farklı bu iki zihniyetin kavgaları da “demokrasi kavgası” olarak sunulsun. İşte Eski Türkiye tam anlamıyla buydu!
BUGÜN CHP’NİN YAPTIĞINI 70’LERİN ADALET PARTİSİ DE YAPMIŞTI
Maalesef son günlerde CHP nasıl işkenceci olduğu iddia edilen solcu Nurettin Soyer’e sahip çıkıyorsa, 70’lerin Adalet Partisi ve MHP’si de işkenceci olduğu iddia edilen sağcı Faik Türün’e sahip çıkmıştı. 12 Mart darbecisi Türün’ü önce milletvekili sonra Cumhurbaşkanı adayı yaptı sağ cephe. CHP’nin Türün’e karşı Cumhurbaşkanı adayı da yine bir darbeci olan Muhsin Batur’du. Hem Türk sağı hem Türk solu adına ne utanç verici bir sicil…
Askeri vesayet ve derin devletin iki kanadı arasında yaşananlar sadece kayıkçı kavgasıydı. Hiçbir şekilde demokrasi kavgası değildi. Ama bu kayıkçı kavgasından da kazanan hep askeri vesayet rejimi ve o rejimin kontrolünde olan kontrgerilla düzeni oldu. Kontrgerillanın da sol ve sağ kanatları vardı.
KONUNUN ÖZETİ SUSURLUK KAZASIYDI
3 Kasım 1996’da Susurluk kazasında ortaya çıkan manzara tam anlamıyla buydu. Meşhur bir sağcı silahlı militan Abdullah Çatlı. Yine meşhur solcu POL-DER’li polis şefi Hüseyin Kocadağ ve bir Kürt aşiretinin reisi Sedat Bucak. Hepsi aynı arabada. Üçü de birbirine zıt görünen yerlerden geliyorlar ama hep birlikte kontrgerilla düzenine ve vesayet rejimine hizmet ediyorlardı.
Maalesef Türkiye, işte bu karanlığın, bu derin yapılanma gerçeğinin üzerine mesela İtalyan savcı Felice Casson gibi nitelikli savcılar bulup gidemedi. Gerçek bir hukuksal hesaplaşma yaşanamadı ülkemizde. Bu bataklık kurutulamadı…
KONTRGERİLLANIN DİNDAR GÖRÜNÜMLE GÜNCELLENMİŞ HALİ
Sonra bu bataklık içinden FETÖ doğdu. Gülen ve örgütü davaların içine sahte kanıtlar ve örgütsel kumpas hileleri sokarak geçmişin kontrgerilla teşkilatını aklamaktan başka iş yapmadı. Zaten FETÖ denen örgüt, kontrgerillanın ve askeri vesayet rejiminin dindar görünümle güncellenmiş versiyonunun adıdır. Fakat bataklık aynı bataklık.
Askeri vesayetin sol ve sağ kanadı diyorum ama bunlar yeri geldiğinde birbirini desteklediler. Mesela solcu bilinen Çetin Doğan, solculara en ağır işkenceleri Ziverbey’de yaptırdığı iddia edilen sağcı Faik Türün’ün cenaze töreninde şunları söylemişti: “Ben Ziverbey Köşkü’nün yolunu bilmiyorum. Çok eminim ki Orgeneral Faik Türün de Ziverbey Köşkü’nün yolunu ve kendisini bilmez. Biz halk çocuklarıyız. Faik Türün gibi bir insanın halkına silah çekmesi olabilir mi?”
Yani askeri vesayet güçleri yeri gelince sol-sağ demeden böyle birbirlerine de sahip çıkarlardı…
12 Eylül’ün Ankara’sında da zulümleri ve işkenceleri Ankara sıkıyönetim komutanı sağcı Recep Ergun ve Ankara sıkıyönetim savcısı solcu Nurettin Soyer’in beraber yaptıkları iddia ediliyordu. Birbirlerinden hiç hazzetmiyorlardı ama ikisi de 12 Eylül’ün tasfiye etmeye karar verdiği siyasal kesimlere yaptırdıkları söylenen işkencelerle aynı rejime hizmet ediyorlardı.
TURGUT ÖZAL’IN YAPTIĞI DA UTANÇ VERİCİ
ANAP ve Turgut Özal’ın, 1987’de Recep Ergun’u şerefli bir subay olarak görüp milletvekili ve partinin genel başkan yardımcısı yapması da utanç vericidir. CHP ise 2019 Türkiye’sinde hâlâ Nurettin Soyer’i şerefli bir subay ve başarılı bir hukukçu diyerek savunuyor. Ne acı!
Halbuki Soyer’in işkenceci olduğu iddiaları ortada, tıpkı meslektaşı 12 Eylül’ün diğer bir askeri savcısı Süleyman Takkeci gibi. Sağcılar ve özel olarak ülkücüler için Albay Soyer, Kürtler için Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran gibidir. Tıpkı işkenceci Albay Raci Tetik gibidir. Tıpkı DAL denen solculara işkence merkezinin başında olan POL-BİR’li sağcı polis şefi Kemal Yazıcıoğlu gibidir. Tıpkı sağcılara işkencenin başında olan solcu POL-DER’li polis şefi Dürüst Oktay gibidir.
Bu isimlerin yaptırdığı işkenceler hakkında da yüzlerce tanık var. İster sağcı, ister solcu olsun işkenceci işkencecidir ve insanlık suçu işlemiştir. Yazıcıoğlu gibilere sağ partilerin, Soyer gibilere sol partilerin sahip çıkması işkencecileri temize çekmez, çekememeli!
Gelin siyasi kimliğimizi unutalım ve bu konuda ortak bir tavır takınalım. Eğer bugün MHP ya da AK Parti de Kemal Yazıcıoğlu ve Faik Türün gibilere tıpkı CHP’nin Nurettin Soyer’e sahip çıktığı gibi sahip çıkıyorsa CHP için söylediklerim aynen MHP ve AK Parti için de geçerlidir.
İŞKENCE GÖREN DE İŞKENCECİYİ SAVUNURSA…
Son bir not da duyunca şaşırdığım bir konuşmaya dair. Kendisi de 12 Eylül’de Gayrettepe siyasi şubede bir solcu olarak ağır işkenceler görmüş Ruşen Çakır sağcılara işkence ettiği iddia edilen Nurettin Soyer’i savunan bir konuşma yapmış.
Bana bu konuşmayı Çakır gibi 12 Eylül’de işkence görmüş tanınmış bir solcu gazeteci hüzünle gönderdi. Kendisi 12 Eylül’ün işkence tezgahlarından geçmiş bir gazeteci, 12 Eylül’ün bir diğer işkencecisi olan Nurettin Soyer’i sırf solcu olduğu için nasıl savunabilir?
Soyer’in talimatıyla işkence gördüğünü anlatan yüzlerce insan için “Kara kampanya yapıyorlar” diyor Çakır. Duyunca kulaklarıma inanamadım ve çok üzüldüm.
Tunç Soyer Ruşen Çakır’ın 30 senelik dostuymuş. Tunç Bey’in kardeşi Onur Soyer de 80 öncesinden arkadaşıymış. O yüzden Albay Soyer’den, “Nurettin Amca” diye bahsederek yaptıklarını aklıyor ve savunuyor.
KONUĞU TAHA AKYOL’A SORSAYDI…
O zaman Ruşen Çakır da Gayrettepe’de işkence gördüğünü söylerken kara propaganda mı yapıyor? 12 Eylül propagandacıları da, işkence gören insanların acılarını inkar ederek aynen böyle söylüyorlardı…
Daha birkaç gün önce söyleşi yaptığı ve yayın sırasında çok övdüğü değerli hukukçu ve entelektüel Taha Akyol’a keşke Soyer’i de sorsaydı…
Ben MHP davasında hakkında idam istenen Taha Bey ile Soyer üzerine konuştum. Akyol, Soyer hakkında “Son derece gaddar bir savcıydı. Ülkücü camiaya düşmanca davranan biriydi. Bir hukukçu olarak saygıyla anmıyorum” ifadelerini kullandı.
Soyer sorguda Taha Bey’e, “Bak bu 12 Eylül en az 25 sene sürecek. Tüm cinayetleri Türkeş’in yaptırdığını söyle, seni tahliye ettireyim” demiş. Taha Bey de tabi ki bu onursuz teklifi reddetmiş.
Şimdi bu şantaj zihniyetine hukukçuluk denir mi? Akyol gibi üst düzey ülkücülere işkence edilmedi ama muamele buydu. Genç ülkücülere ise yüzlerce tanığın ifade ettiği üzere ağır işkenceler yapıldı.
Medyascope’da çalışan diğer gazetecilerin de kör kutuplaşma ekseni dışına çıkarak salim kafayla düşündüklerinde, sırf solcu diye Nurettin Soyer’in insanlara yaptırdığı işkencelerin inkar edilmesini kabul edilemez bulacaklarına eminim.
- Normalleşme esas şimdi başlıyor32 dakika önce
- Kamuoyu son tartışmalara nasıl bakıyor?2 gün önce
- 2010'daki U2 konseri ve karşılıklı öfke4 gün önce
- Devlet Bahçeli o video ile kime mesaj verdi?1 hafta önce
- Özgür Özel için esas tehlike şimdi başlıyor1 hafta önce
- 'Erkek' kazandı2 hafta önce
- Devlet Bahçeli'nin açtığı yol kapandı mı?2 hafta önce
- Siyah-beyaz3 hafta önce
- Müsavat Dervişoğlu: "Mesele el sıkışmak değil, el uzatmak"3 hafta önce
- Bu filmi daha önce görmemiş olabiliriz…3 hafta önce