Aynı davada bir doğru bir yanlış
Gezi davası kapsamında yargılanan Yiğit Aksakoğlu nihayet salı günü görülen duruşmada tahliye edildi.
Aksakoğlu’na yöneltilen akıl sağlığını zorlayan suçlamalara ve haksız yere hapiste olduğuna 30 Mayıs tarihli yazımda değinmiştim.
O yazımda adeta sırf “Biz çok temelsiz bir iş yaptık” dememek için tutuklu bulunan Aksakoğlu’nun durumuna dikkat çekmiş ve davanın hakim ile savcılarına tam da yeni yargı reform paketi açıklandığı gün çağrı yapmıştım.
Aksakoğlu konusunda önceki gün adaletli karar veren hakimler maalesef Osman Kavala’ya yönelik yargı reform paketine uygun davranmadılar. Bir kez daha haksız tutukluluğun devamına hükmettiler.
ZORLAMA İDDİANAMELER ÇOK ZARAR VERİYOR
Ben Kavala ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı 23 Mayıs tarihli yazımda ele almış ve başvurunun reddedilmesi ile ilgili hayal kırıklığımı dile getirmiştim.
Çünkü bu dava hukuki dayanaktan yoksun bir şekilde ilerliyor. İddianamedeki suçlamalar afaki ve ikna edici olmaktan çok uzak. O nedenle bir sonraki duruşmayı 18 temmuz 2019 tarihine atan hakimlerimize sesleniyorum: Osman Kavala için lütfen artık doğru olanı yapın ve tahliye kararı verin. Zorlama iddianameler Türkiye’nin yargı alanındaki itibarını çok zedeliyor.
Şunu da hatırlatmak isterim. Kavala kararı ile ilgili Anayasa Mahkemesi’ne isyan bayrağını çektiğim gün Osman Bey bana bir mektup gönderdi ve son derece iyimser ve yapıcı bir üslupla yüksek mahkemeye olan inancını koruduğunu ifade etti.
“Benimle ilgili oy çokluğu ile aldığı kararı hatalı bulmama rağmen ülkemizin hukuk devletine yönelmesi sürecinde AYM’nin gerekli olduğuna inanırım. Mahkemenin beş üyesinin hak ihlali olduğu yönünde görüş bildirmiş olması da önemli bir tavırdır. Kanaatimce bazı hatalı kararlar Anayasa Mahkemesi’nden ümidin kesilmesine neden olmamalı” dedi.
Kısacası 2 seneyi aşkın tutukluluk, bu süre zarfında duruşmaya çıkarılmamak, iddianamenin aylar sonra yazılması gibi açık hukuk ihlallerine rağmen umudunu koruyan bir profil Kavala.
***
Anayasa Mahkemesi Başkanı ile o uçakta karşılaşınca…
İki hafta önce yaptığım Güney Afrika seyahatinin bir kısmını sizlerle paylaştım. Oradan çok ilginç ve öğretici notlarımı yazmaya devam edeceğim ancak bugün tam da yukarıdaki konu ile alakalı ve çok enteresan bir hikaye anlatacağım.
Seyahat için İstanbul Havalimanı’nda uçağa geçerken acaba doğru mu görüyorum diye gözlerimi ovuşturdum. Evet yanılmıyordum, köşemde sert bir dille tenkit ettiğim Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Zühtü Arslan da aynı uçağa biniyordu.
Üstelik aramızda yalnızca 3 koltuk vardı. Zühtü Bey bir süre sonra beni gördü ve başıyla selamladı. Ben de kalkıp selam vermek için yanına gittim. Yanında Anayasa Mahkemesi üyesi sayın Hicabi Dursun da vardı.
Angola ve Güney Afrika’ya anayasa üzerine toplantılar için gidiyorlarmış. Biliyorsunuz Apartheid sonrasi yazılan Güney Afrika anayasası dünyanın en özgürlükçü ve çoğulcu anayasalarından biri kabul ediliyor. Keşke biz de onlardan feyz alıp yepyeni ve demokratik, özgürlükçü bir anayasa yapabilsek.
Ben Zühtü Arslan’ın demokrat ve özgürlükçü bir hukukçu olduğuna inandım hep. Eşim Rasim’in de Zühtü Bey’le Liberal Düşünce Topluluğu toplantılarından gelen 19 senelik bir hukuku vardır. Aslan’ın entelektüel kariyerini anlattığı, 11 Şubat 2015 tarihli “Liberal-demokrat entelektüel Zühtü Arslan” başlıklı yazısı bence Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı anlatan en iyi yazıdır.
Bu nedenle Zühtü Bey’in başında bulunduğu Anayasa Mahkemesi’nin Osman Kavala, Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan kararları bende büyük hayal kırıklığı yaratmış ve o sert eleştirel yazıları kaleme almıştım.
Zühtü Bey de o yazılarıma dokunarak girdi lafa “Keşke o kadar sert yazmasaydınız, bizim moralimizi bozmasaydınız” diyerek başladı. Sonrasında ise geniş bir ufuk turu yaptık. O sohbetin detaylarını yazamıyorum ancak sohbetten ilham alarak Arslan’ın işaret ettiği noktaları araştırdım.
AYM’DEN ÖZGÜRLÜKÇÜ İKİ KARAR
Şu kadarını söyleyebilirim: Anayasa Mahkemesi’nin hukuk devletinin önünü açan, özgürlükçü çizgide kararlar verme gayretinde olduğuna ikna oldum.
Ancak çok tartışma çıkaracak, kamuoyunun yakından ilgilendiği meseleler noktasında bence AYM heyeti konjonktürden etkileniyor, rahat hareket edebildiği alanlarda ise özgürlüklerden ve evrensel hukuktan yana tavır koyuyor. Devletin hukukunu değil hukuk devleti ilkesini korumaya gayret ediyor.
Dikkatlerden kaçmış iki kararı ben de daha sonra inceledim. Kavala kararını verdikleri gün imza attıkları iki karar. İlki devletin Ermeni patrikhane seçimlerine müdahalesine dair yapılan başvuru.
Orada patrikhaneyi haklı bulmuşlar ve devletin müdahalesinin din ve vicdan hürriyetine aykırı olduğunu vurgulamışlar. İkincisi ise Deniz Yücel kararı. Orada da özgürlükçü bir karar verilmiş.
Bu arada detaylı incelediğimde şunu gördüm ki hem Osman Kavala hem de Ahmet Altan kararında AYM Başkanı Zühtü Arslan özgürlüklerden yana tavır koymuş ama mahkemenin çoğunluğu tutukluluğun haklı gerekçelere dayandığına hükmetmiş.
- 2010'daki U2 konseri ve karşılıklı öfke16 dakika önce
- Devlet Bahçeli o video ile kime mesaj verdi?3 gün önce
- Özgür Özel için esas tehlike şimdi başlıyor6 gün önce
- 'Erkek' kazandı1 hafta önce
- Devlet Bahçeli'nin açtığı yol kapandı mı?1 hafta önce
- Siyah-beyaz2 hafta önce
- Müsavat Dervişoğlu: "Mesele el sıkışmak değil, el uzatmak"2 hafta önce
- Bu filmi daha önce görmemiş olabiliriz…2 hafta önce
- Çözüm süreci değil kardeşlik hareketi3 hafta önce
- Kötülüğün kaynağı ve Fetullah Gülen3 hafta önce