Darp iddiası ve Adalet Bakanı Gül'ün hassasiyeti
Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan cezaevine girerken bir infaz memuru tarafından şiddet gördü mü?
Sözlü ve fiziksel tacize maruz kaldı mı?
Bir süredir konuşulan bu mesele çok önemli.
Türkiye gözaltı ve cezaevinde kötü muamele ile işkenceye yönelik son 15 yılda önemli adımlar attı.
Geçmişimizdeki kötü sicile inat AK Parti hükümetleri döneminde bu alanda büyük reformlar yapıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mitinglerde defalarca söylediği “İşkenceye sıfır tolerans” muhteşem bir slogandı.
Ancak son dönemde ters yönde haberler de insan hakları raporlarına zaman zaman yansıyor. Mustafa Yeneroğlu da bu konuda birçok iddiayı dile getiriyor.
Ben Pehlivan’ın şikayetini ve ardından yaşanan gelişmeleri detaylı bir şekilde inceledim.
Hem Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül ile hem benzer davalarda görev almış savcılar ve hakimlerle hem de Pehlivan’ın avukatı Hüseyin Ersöz ile konuştum.
GÖRÜNTÜLERDE NE VAR?
Şiddet gördüğünü iddia ettiği anın görüntülerini defalarca izledim.
O görüntüde bir infaz memurunun sert bir şekilde kollarını Pehlivan’ın oturduğu sandalyeye doğru salladığı görülüyor.
Görüntü net olmadığı için bunun ötesinde bir şey söylemek mümkün değil.
Ses kaydı da olmadığı için sözlü tacize uğrayıp uğramadığı yönünde net bir şey söylemek zor.
Ancak görüntüden o infaz memurunun öfkeli bir ruh halinde olduğu ve sert hareketlerde bulunduğu anlaşılıyor. Her halükarda bu doğru bir tavır değil.
Söylendiği gibi Barış Pehlivan tahrik amaçlı sert konuştuysa bile kamu görevlileri sükûnetini korumalı.
Söz konusu olayın tarihi 6 Mart…
11 Mart tarihinde Barış Pehlivan şikayetine istinaden doktor muayenesine götürülüyor.
O muayenenin sonucunda şu rapor yazılıyor: “Muayene sonucunda hastanın 5 gün önce gerçekleştiğini iddia ettiği darp izinin bugün saptanması mümkün olmamakla beraber lezyon saptanmamıştır. Yaşamsal tehlikesi yoktur. Tedavi gerekmemektedir.”
6 Mart’ta yaşanan bir olay ile ilgili neden 11 Mart’ta rapor alındığını Pehlivan’ın avukatı Hüseyin Ersöz’e sordum.
6 Mart bir cuma günü. Söz konusu hadise akşam saatlerinde yaşanıyor.
Ertesi sabah Barış Pehlivan avukatlarına iddiasını aktarıyor. Ancak araya hafta sonu giriyor, şikayet pazartesi yapılıyor. Salı günü de muayeneye gidiliyor.
TEFTİŞ KURULU’NUN İNCELEMESİ SÜRÜYOR
Adalet Bakanlığı iddia ile ilgili idari soruşturma başlattı.
Mart ayında başlayan soruşturma halen sürüyor. Teftiş Kurulu çalışmalarına devam ediyor.
Bakanlık müfettişleri Pehlivan’ın da içinde bulunduğu birçok kişinin ifadesini aldılar.
Peki bu gelişmeler ne anlama geliyor?
Savcılık kovuşturmaya yer yoktur derken Adalet Bakanlığı neden müfettiş gönderiyor?
Bir kısım medyada yer aldığı gibi savcılığın “Kovuşturmaya yer yoktur” kararına yönelik Adalet Bakanlığı’nın bir itirazı ve rahatsızlığı mı var?
ADALET BAKANI’NIN KARARA BİR TEPKİSİ Mİ VAR?
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ü arayıp bu meseleyi sordum...
“Nagehan Hanım Teftiş Kurulu’nun incelemesi sürüyor. Kovid nedeniyle işleyiş yavaşladı. Soruşturma tamamlanır tamamlanmaz sonuç kamuoyu ile paylaşılacak” dedi.
“İdari soruşturmanın halen devam etmesi ve oldukça geniş kapsamlı olması savcılığın kovuşturmaya yer yoktur kararına bir tepki mahiyetinde değerlendirilebilir mi?” diye de sordum Sayın Bakan’a…
“Hayır, o karar için ne doğru ne yanlış diyemem. Süreç devam ediyor. Her iddia araştırılmaya değerdir Nagehan Hanım. Unutulmasın, bizim için insan onuru her şeyin önünde gelir. Elbette sonuna kadar araştırılacak.
Ancak şunu karıştırmayalım: Adli soruşturmanın yanı sıra idari soruşturma da zaten yapılır. Bu rutin olarak böyledir. Bunu bizim bir itirazımız olarak değerlendirmek doğru yaklaşım olmaz.”
BUNDAN SONRAKİ SÜREÇ
Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı şikayeti inceleyerek kovuşturmaya yer yoktur, dedi. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu kararının yanı sıra Barış Pehlivan’ın iddianamesini hazırlayan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da darp iddiasının incelenen görüntüler ve beyanlar çerçevesinde asılsız ve dezenformatif bir iddia olduğunu belirtti.
Yani hem Silivri hem İstanbul Başsavcılığı darp iddiasını kabul etmedi. Normal olarak iki ayrı savcılığın sistematik olmayan, sadece bir gardiyanla ilgili olarak bir gazeteciye karşı yapıldığı ileri sürülen bir işkence, darp-eziyet-taciz, adına ne derseniz, bu tip bir iddianın üstünü, aksine en ufak bir delil görmeleri durumunda, bilerek kapatmaları çok mantıklı görünmüyor… Zira hukuki sebep bir yana bu gazetecinin, ilgili medya kuruluşunun ve dayanışma gösterecek medya, siyaset çevrelerinin bu iddiaları daha da yüksek sesle devam ettireceği tahmin edilebilir.
Bu durumda ya gazeteci beyanını esas alıp ne olursa olsun iddiayı mahkemeye taşımak ya da mevcut soruşturma bulgularına göre takipsizlik kararı vermek seçenekleri kalıyordu. Anlaşılan savcılar ikinci seçeneği tercih ettiler…
Bir de dosyada Pehlivan’ın el yazısıyla yazıp imzaladığı, cebir ve şiddet görmediğine dair beyanının mevcut olduğu biliniyor.
Bu beyanın cezaevine getirildiği sırada mı yoksa söz konusu hadise dahil tüm işlemler bittikten sonra koğuşa gitmeden mi yazılıp imzalandığı konusunda farklı iddia ve açıklamalar var.
Şayet tüm işlemler bittikten sonra yazıldıysa Pehlivan’ın neden darp iddiasını o aşamada kayda geçirmediği soru işareti olarak ortada duruyor. Gerçi avukat Hüseyin Ersöz aksini söylüyor.
Sonuçta soruşturma halen bitmiş değil. İtiraz süreci devam ediyor ki itiraz Kovid nedeniyle yapılamamış, bu hafta yapıyorlarmış. Sulh Ceza Mahkemesi gerek görürse ek soruşturma da yaparak takipsizlik kararını onaylayabilir veya kaldırabilir.
Bence itiraz aşamasında Sulh Ceza Hakimi meseleyi üç kişilik teknik bilirkişi incelemesi, iddia ve açıklamalar çerçevesinde esaslı bir araştırmaya tabi tutmalı.
Bu kadar çelişkili iddia ve açıklamaların olduğu bu olayda itiraz sürecinin beklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tür iddialarda kimseyi peşinen suçlamadan, peşinen de aklamadan adil inceleme ve soruşturma yapılmalı.
Önemli olan hakikatin ortaya çıkması, ortada bir suç varsa bu suçun üstünün kesinlikle kapatılmaması, bir suç yoksa da bunun gereğinin yapılması ve bu iddianın bir takım ekipleşmelerin hesaplaşmaların aleti haline getirilmemesi…
“BEYAN ESAS ALINMALI” GÖRÜŞÜ
Sağlık raporu herhangi bir bulguya rastlanmamıştır, diyor.
Ses kaydı da yok.
Görüntüde sert bir muamele olduğu yönünde kuvvetli bir kanaat oluşuyor ama net bir şekilde darpı kanıtlayan bir bulgu yok.
Böyle bir tabloda savcılık farklı bir tutum alabilir miydi?
Elbette isterse alır ama konuştuğum hukukçulardan anladığım böyle bir tabloda adli soruşturmanın bu yönde ilerlemesinin beklenir olduğu yönünde.
Pehlivan’ın avukatı Hüseyin Ersöz ise “Kadına karşı cinsel suçlarda çok doğru bir şekilde kadının beyanı yeterli görülüyor, işkence ve insanlık onuruna yönelik suçlarda da beyan esas olmalı” diyor.
Tutuklu ve mahkumlara yönelik en hafif kötü muamele kabul edilemez.
Elbette detaylarıyla soruşturulmalı ve bu iddiaların üzerine sonuna kadar gidilmeli.
ABDULHAMİT GÜL’ÜN ORTAYA KOYDUĞU HASSASİYET
Öte yandan Adalet Bakanlığı’nın, bu tip iddialara karşı çok net bir tavır sergilediği mesajını vermek istediğini söyleyebilirim.
Bu tavrı çok olumlu buluyorum. Bakan Abdulhamit Gül işkenceye ve kötü muameleye karşı hassasiyetini ortaya koymak istiyor.
- Kamuoyu son tartışmalara nasıl bakıyor?14 dakika önce
- 2010'daki U2 konseri ve karşılıklı öfke2 gün önce
- Devlet Bahçeli o video ile kime mesaj verdi?5 gün önce
- Özgür Özel için esas tehlike şimdi başlıyor1 hafta önce
- 'Erkek' kazandı1 hafta önce
- Devlet Bahçeli'nin açtığı yol kapandı mı?2 hafta önce
- Siyah-beyaz2 hafta önce
- Müsavat Dervişoğlu: "Mesele el sıkışmak değil, el uzatmak"3 hafta önce
- Bu filmi daha önce görmemiş olabiliriz…3 hafta önce
- Çözüm süreci değil kardeşlik hareketi3 hafta önce