Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

İstiklal’de eski Emek Sineması’nın olduğu sokağın tam köşesindeydim.

Telefonum çaldı. Boğaziçi yıllarından dostum Tuba Eldem arıyor.

Açar açmaz “İyi bir haber değil Nage, Nevra Hanım’ı kaybettik” dedi.

Olduğum yerde donup kaldım. Yitip giden bir zamanın resmî bitiş anonsu gibi, tarifi zor, içimi kemiren bir hüzün kulaklarımda uğuldamaya başladı.

Hayatın cilvesine bakın...

Nevra Batu’nun ölüm haberini Emek Sineması’nın önünde alıyorum.

Daha dün gibi ama 21 yıl geçmiş üzerinden.

21 yıl önce tam burada Nevra-İnal-Arda-Pelin Batu, ben ve Tuba birlikteydik...

Pelin’in oynadığı ilk film olan, Ferzan Özpetek’in yönettiği Harem Suare’nin galasına gidiyorduk.

99 depreminin üzerinden bir ay bile geçmemişti. Gecede AKUT’a yardım toplanacaktı. Türkiye yaralarını sarmaya çalışıyordu.

O akşam sinemanın önünde yüzüme vuran serin rüzgarı dahi hatırlıyorum.

22 yaşında bir üniversite öğrencisiydim. Arda ve Pelin’i Boğaziçi’nde tanımıştım.

Biz yediği içtiği ayrı gitmeyen 6-7 arkadaştık.

O günlere dönünce birçok karede Sefire Nevra Hanım’ı görüyorum…

Gençlerle vakit geçirmeyi çok seven, evinde devamlı misafir isteyen, klasik anne portresine uymayan bir kadındı.

Çok geniş çevresi vardı. Salacak’taki evinde daima birileri olurdu. Yemekler yenir, sohbetler edilirdi.

İstanbul tutkunu, geçtiğimiz aralıkta vefat eden İngiliz şair ve yazar John Ash’le o evde tanışmıştım, rahmetli Leyla Umar ile de.

Yalnızca evinde değil, dışarıda da bizlerle sohbeti severdi Nevra Hanım.

Çiçek Bar’da sanatçıların bir araya geldiği meşhur çarşambalardan birine onunla gittiğimizi hatırlıyorum.

2013’te kaybettiğimiz İnal Batu ise önce Ankara’da, sonra Roma’da görevli olduğu için İstanbul’a nadiren gelirdi.

Geldiğinde de biz gençlere hariciye hatıralarını anlatırdı. Çok tatlı, çok hoşsohbet bir insandı.

Boğaziçi Uluslararası İlişkiler öğrencileri olarak merakla dinlerdik anlattıklarını.

20 yıl önceki gençlik günleri…

Nevra Hanım’ın inceliğini ve zarafetini hep sevgiyle ve saygıyla hatırlayacağım.

O günlerden 10 yıl sonra ben babamı bir kış günü akciğer kanserinden kaybettim.

Ardından Pelin ve Arda babalarını kaybettiler ancak ben bir seyahatte olduğum için cenazeye gidemedim ve çok üzüldüm.

Yıllar geçti. Aramıza Türkiye’nin derin kutuplaşması girdi.

Babamdan 10 yıl sonra bu kez onların annesini akciğer kanseri aldı. Ve maalesef yeniden cenaze vesilesiyle görüştük bugün…

İnsanın yaşı ilerledikçe hayat daha bir elle tutulur oluyor. Sicim gibi bir şey sanki geçip giden yıllar. Elimdeler. Onlara bakıyorum ve düşünüyorum.

Değer miydi siyasal düşünce farklılıklarına dostlukları feda etmeye?

Bırakın politik görüş farklılıklarını, hiçbir şey dostlukları feda etmeye değmez. Dostlar birbirlerini farklılıklarıyla kucaklayabilenlerdir.

Ama bizde böyle oldu maalesef.

Hiç konuşulmadan, sessiz bir mutabakatla tüm arkadaşlarım ve üniversite geçmişimi bu ülkenin giderek artan kutuplaşmasında onlarla farklı yerde durmaya kurban verdim.

Bugün Nevra Batu’ya veda ederken bu son derece kişisel görünen ama bence Türkiye’nin kaderi olan siyasi ayrışmanın yarattığı yalnızlık duygusunu ve hüznü yazmak geldi içimden.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar