"Kabil'i almanın bu kadar kolay olacağını biliyorduk"
İstanbul’a dün öğlene doğru vardık. Dönüş hikayemiz, orada gördüklerim, konuştuğum kadınlar… Yazacak çok şey var.
Ancak önce günlerdir paylaşma heyecanı duyduğum bir röportaj ve görüntülerle başlamak istiyorum.
Kabil’de üçüncü akşamımızdı. Taliban’ın çeşitli yetkilileri ile görüşme talebimizi birkaç kanaldan iletmiş, hükümet sözcüsü Zaibullah Mücahid ile yaptığımız röportajı yayınlamıştık. Akşam bir yemek yiyip ertesi güne hazırlanmayı planlıyorduk.
Tam o sırada mihmandarımız Habibullah’ın telefonu çaldı. Uzun uzun bir şeyler konuştu telefonda. Sonra bana döndü ve “Taliban’ın Kabil, Kapisa, Pençşir ve Pervan bölgelerinin askeri komutanı Kari Selahaddin el-Eyyubi ile size bir görüşme ayarlamaya çalışıyorum. Birazdan haber gelecek” dedi.
Bahsettiği, Taliban içinde çok büyük bir isim. Yakın zamanda kontrolü sağladıkları Pençşir’deki operasyonu yürüten komutan. Dolayısıyla pek ihtimal vermedim kabul edeceğine. Ancak biraz sonra Habibullah’a hakikaten haber geldi. Komutan çok meşgulmüş ama bizi görecekmiş. Saat 10’da bekliyormuş.
RÖPORTAJ İÇİN YOLA ÇIKTIĞIMIZDA GENERAL DOSTUM'UN İŞGAL EDİLEN KÖŞKÜNE GİTTİĞİMİZİ ÖĞRENDİK
Gece 10 Kabil için çok geç bir saat. Dışarıda olmak pek tavsiye edilmiyor. Mihmandarımız “Onlar bizim için güvenliği sağlıyor Nagehan Hanım, zaten Kabil’deki tüm birliklerin emrinde olduğu bir isme gidiyoruz” dedi.
Yola çıkınca da bombayı patlattı. “Röportajı Taliban’ın en büyük düşmanlarından, eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Özbek General Abdürreşid Dostum’un malikanesinde yapacağız.”
O malikane, Taliban işgal ettiğinde kendi yaptıkları paylaşımlarla haber olmuştu ancak içinden görüntü alan gazeteci bugüne kadar bildiğim kadarıyla olmadı.
Yaklaşık beş dakika sonra malikaneye vardık. Eskiden o sokağın olduğu yerde bir duvar varmış ve kimse giremiyormuş, şimdi ise sadece kapısında bir bekçi kulübesi, kulübenin içinde, etrafında ve önündeki kamyonette eli silahlı Taliban mensupları vardı.
Röportaj yapacağımız komutanın yardımcısı bizi kapıda bekliyordu. Selamlaştık ve içeri buyur edildik.
GÖRDÜĞÜMÜZ MANZARA İNANILMAZDI
General Dostum’un gösterişli malikanesinin dev akvaryumlarla kaplı salonu baştan aşağı eli silahlı Taliban mensupları ile doluydu. Kimi koltuklara uzanmış, kimi oturuyor, kimi ayakta…
Hepsi dönüp baktı. Röportaj için davet edilmiş olsak da insan o kadar silahın arasında ister istemez çok tedirgin oluyor. Yavaşça ve hepsine “selamun aleyküm” diyerek ilerledik. Sakince akvaryumlu salonu yürüdük ve arka taraftaki gösterişli salona geldik. Burada da dev bir televizyon, oymalı koltuklar ve en az 30 silahlı Taliban mensubu vardı. O salonun içinden başka bir kapı açıldı ve karşımızda el Eyyubi, Taliban’ın bayrağı altında bizi bekliyordu.
El Eyyubi Taliban’ın içindeki Özbeklerden. Özbek bir Taliban komutanı meşhur Özbek General Dostum’un evini ele geçirmiş… Buna dair de kameralar kapandıktan sonra çok çarpıcı bir anısını anlattı. Ama önce Özgür Balaban ile birlikte kamera eşliğinde yaptığımız röportaj…
Bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Siz Taliban’ın merkezi bölge askeri sorumlususunuz, dolayısıyla sahaya çok hakimsiniz. Dünya sizin bu kadar hızlı kontrol sağlamanızı beklemiyordu. Nasıl bu kadar kolay oldu? Direnişle karşılaşmadan bu kadar kısa sürede hakimiyet sağlamayı siz bekliyor muydunuz?
Öncelikle hoş geldiniz. Afganistan’ın birçok şehrini ele geçirmiştik zaten. Büyük şehirleri almamız o nedenle zor olmadı. Bu kadar kolay olacağını biliyorduk. Zaten çoğu yeri almıştık ve eninde sonunda hakimiyet sağlayacağımızdan emindik. Sadece başkent ve birkaç büyük şehir onların elindeydi. Sosyal medya ve diğer iletişim araçları da onların kontrolünde olduğu için bizim yaptığımız faaliyetleri görüntülemiyorlardı. Biz yaptıklarımızı duyuramıyorduk. Çok şükür ki artık kontrol bizde. Eski dönemde yaşayan sivil halk, devlette çalışan personel kim olursa olsun herkes sıkıntı içindeydi. Biz bunun farkındaydık. Ancak artık çok şükür Emareti İslami geldi. Bu sıkıntıları yakında aşmış olacağız. İnsanlar daha rahat yaşayabilecekler.
Siz Pençşir’in komutanısınız. Oradaki direnişçilerin tamamen bertaraf edildiğini, pasifize edildiğini söyleyebilir misiniz? Pençşir yüzde 100 kontrolünüz altında mı?
Pençşir’i tamamen ele geçirdik, bazı kısımlarda insanlar dağlık alanlara kaçtılar ama bizim orada bir endişemiz yok. Biz ele geçirdikten sonra yavaş yavaş dağdakiler 50’şer 100’er kişi gelip teslim oluyorlar.
Afganistan’ın tamamında güvenliği sağlayabildiğinizi düşünüyor musunuz? Hükümetinizin sözcüsü Molla Mücahid Kandahar’da kısmen zorluklar var dedi. O bölge kontrol altında mı?
Kandahar’da hiçbir müşkilat yok. Yüzde 100 bizim elimizde. Tabii 20 yıllık bir hükümetin düşmesinin ardından o bölgede sıkıntılar olabilir. Ama problem yok.
Düzenli orduya geçileceği yönünde haberler var. Genelkurmay Başkanı Kari Fasuhiddin bu yönde bir açıklama yaptı. Ne kadar sürede düzenli orduya geçmeyi hedefliyorsunuz?
En kısa zamanda. Genelkurmay Başkanı da bunu dile getirdi. Ancak bakanlıklar yeniden düzenleniyor, her şey sıfırdan yapılıyor. Bazı bakanlıklarda henüz kimse yok. Boşluk olmasın diye geçici hükümet atadık. Kısa zamanda boşluktan istifade etmeye çalışanların da önüne geçeceğiz.
İstifade etmeye çalışanlar kim? Taliban’ın içinde de var mı böyleleri?
Taliban da olabilir başkaları da olabilir. Mücahid kılığına girerek işkence, hırsızlık vs vardı. Biz onların önünü aldık. Tabii 20 yıl sonra bir devlet bitip yenisi kurulurken elbette bazı sıkıntılar olacak ama bizim hiç kaygımız yok. Kısa sürede her şey düzelecek.
"ABD'DEN BAZI ARAÇ VE MÜHİMMAT KALDI AMA ONLAR OLMADAN DA ÇOK GÜÇLÜYDÜK"
Askeri olarak şimdi daha güçlü olduğunuzu söyleyebilir misiniz? ABD silahlarını bırakıp gitti deniyor. O silahlar artık sizde mi?
ABD’nin araç ve mühimmat gibi bazı şeyleri kaldı. Ama onların silahları olmadan da biz zaten çok güçlüydük, elimizde yeterli silah vardı. Kontrolü sağlayabiliyorduk. Şimdi tüm imkanlarımızı seferber ettik, her yere atama da yapıyoruz. Her şekilde Afganistan’ın bütününde emniyeti sağlayacağız.
Bir güvenlik sıkıntısı yok diyorsunuz ancak DEAŞ ve El Kaide’nin hala bir tehdit olduğu, sizinle özellikle DEAŞ’ın bir iktidar mücadelesine girmek için saldırılar düzenleyebileceği yorumları yapılıyor. Bu konuda bir tedirginliğiniz var mı?
DEAŞ Afganistan’da ABD’nin çıkardığı bir projeydi ve son zamanlarda artık hiç onları duymuyorsunuz. Biz mücahitler olarak onları tamamen yok ettik. Rahatlıkla söyleyebilirim ki o proje Afganistan’da bitti. (Bu röportaj yapıldığında DEAŞ henüz Kabil ve Celalabad’daki saldırılarını gerçekleştirmemişti. Ama gerçekleştirmiş olsa da büyük ihtimalle ABD’yi işaret ederdi el Eyyubi, genelde öyle yapıyorlar-na)
Bize kimse başkaldıramaz. Biz 20 yıldır burada mücadele veriyoruz. Hiçbir El Kaide grubu şurada burada demeyin. Önceki devlet zamanında vardı ama artık onlar çekildiler. Komşularımıza da şunu söyleyebiliriz: DEAŞ ve El Kaide konusunda rahat olsunlar, artık Emareti İslami olarak emniyeti biz sağlıyoruz. Ticari olarak sınırlarımız açık, gelebilirler ticaret yapabilirler. Biz komşu ülkelere müdahale etmiyoruz ve etmeyeceğimize de söz veriyoruz. Onların da bize zarar verecek bir müdahalesi olmasın istiyoruz.
11 Eylül saldırısının bizimle hiç alakası yoktu. Onlar bu uçaklı eylemden tamamen kendileri sorumlu. Buradan bir telefon konuşması yapılmış söylentisi ile bahane yaratıp gelip yerleştiler. Yaptıkları Afganistan’da asla unutulmayacak. Afganistan’da El Kaide bundan sonra asla olmayacak. Biz mücahitler olarak 20 yıldır mücadele ediyoruz, bizim için mevki makam para hiç önemli değil. Önceki devlette dolarla maaşları, burada gördüğünüz gibi köşkleri vardı ama halka bakarsanız ayakkabısı ve yemeği yoktu. Biz işte o halkın yanındayız.
Röportaj başlamadan yaptığımız sohbette kardeşinizin Türkiye’de olduğunu söylemiştiniz. Türkiye’de nerede ve burada ne yapıyor?
Güzel bir soru ama müsaade ederseniz ben buna yanıt vermeyeyim.
"ATATÜRK HAKKINDA FAZLA BİLGİM YOK AMA ÖĞRENECEĞİM"
Türkiye’ye ne söylemek istersiniz? Türkiye-Afganistan ilişkilerini nasıl görüyorsunuz?
Biz öncelikle Türk olduğumuz için, Ne Mutlu Türküm diyene diyorum. Türkiye’nin Afganistan’ın yanında olmasını istiyoruz. Afganistan halkı çok eziyet çekti, çok şehit verdi, yıprandı. Her mezarlıkta şehit her evde yetim çocuk var. Ekonomik sıkıntımız da çok. Her yerde bombalı saldırılar yaptılar. Tek umudumuz Türkiye’nin Afganistan’ın yanında olması. Özellikle Türklerin yaşadığı kuzey bölgelerine önem vermesini istiyoruz. İki ülke arasını bozmak isteyenler var. Onların sözleri dikkate alınmamalı. Türkiye’den Afganistan’a dostluk bekliyoruz. Diplomasi olarak yakın olmasını, Emareti İslami’yi desteklemesini istiyoruz. Biz Türkiye’yi kanımızdan, canımızdan görüyoruz.
Biraz önce zikrettiğiniz "Ne mutlu Türk’üm diyene" modern ve laik Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüdür. Nasıl bakıyorsunuz Atatürk’e?
Atatürk mevzusunda fazla bir bilgim yok ama inşallah gelecekte onun hakkında da okuyup öğreneceğim. Emareti İslami içinde Türklerin sayısı hiç az değil. Yaklaşık 31 ila 33 bin Türk asker var.
*
El Eyyubi ile röportajımız bitip, kameraları kapattığımızda saatler gece 11’i gösteriyordu. Üstelik söyleşi boyunca devamlı sağlığından şikayet ediyor ve öksürüyordu Taliban komutanı. Biz birkaç kare de fotoğraf alıp gideriz diye düşünürken sohbete başladı. Çok uzun konuşuyor, bizim mihmandar zorlanıyor, terliyor, benim tam karşımda silahı bana bakan bir asker oturuyor… Kısacası biz kıpırdamaya bile tedirginken Türkiye’den gelmiş gazetecileri görünce açıldı el Eyyubi. Yaklaşık bir saat Bagram’daki kötü anılarını ve nasıl mücadele ettiklerini anlattı.
"BİR GECE HÜCREMDE ZİNCİRLİ OTURURKEN KAFAMA ÇUVAL GEÇİRİP BENİ TAM BURAYA GETİRDİLER"
Kameralar yoktu ama çok çarpıcı bir anıyı gecenin sonuna doğru bizimle paylaştı. Bagram cezaevinde toplam 8 yıl kalmış. Hem Karzai hem de Eşref Gani döneminde. Bir kez kaçmayı başarmış sonra yine tutuklanmış ve türlü işkencelerden geçirilmiş.
“Bir gece ellerim zincirli bir şekilde hücremde otururken beni alıp kafama çuval geçirip dışarı çıkardılar. Gözümü açtıklarında tam şimdi benim oturduğum koltuğun karşısında yere diz çökmüştüm. Karşımda General Dostum vardı. Beni hapishaneden çıkartıp, zincire vurulmuş halde malikanesine getirtmiş. Sen bir Özbek’sin. Talibanla işin yok, ‘Şimdi vazgeçiyorum de gel bizim yanımızda ol, zincirini hemen çözeyim serbest kal’ dedi. Bu benim için çok büyük bir aşağılamaydı. Tabii ki reddettim. Zincirle de olsa mücadelemi sürdürürüm dedim. Beni tekrar hapishaneye götürdüler” dedi.
Artık saat gece yarısını geçiyordu, sohbet bitti. Fotoğraf istedim, yan yana kabul etmedi. Aramıza önce kameraman arkadaşım Özgür Balaban’ı aldık, sonra da röportajı ayarlayan yardımcısını. Tam vedalaşırken şansımı denemek için "Dışarıda da görüntü alabilir miyiz?" diye sorduk. Türkiye’den gelenlerle konuşmanın getirdiği memnuniyetle izin verdi.
Biz de çıkışta Dostum’un görkemli malikanesine yerleşen silahlı Taliban güçlerini böyle fotoğrafladık. Özgür kamera görüntülerini de aldı köşkün. Saatler geceyarısını geçerken onların sağladığı güvenlikle otelimize doğru yola çıktık.
- Kamuoyu son tartışmalara nasıl bakıyor?14 dakika önce
- 2010'daki U2 konseri ve karşılıklı öfke2 gün önce
- Devlet Bahçeli o video ile kime mesaj verdi?5 gün önce
- Özgür Özel için esas tehlike şimdi başlıyor1 hafta önce
- 'Erkek' kazandı1 hafta önce
- Devlet Bahçeli'nin açtığı yol kapandı mı?2 hafta önce
- Siyah-beyaz2 hafta önce
- Müsavat Dervişoğlu: "Mesele el sıkışmak değil, el uzatmak"3 hafta önce
- Bu filmi daha önce görmemiş olabiliriz…3 hafta önce
- Çözüm süreci değil kardeşlik hareketi3 hafta önce