Enflasyon sadece cepleri değil, karakterleri de aşındırıyor
Günlerdir 85 milyonun hipnotize olmuşçasına beklediği Merkez Bankası faiz kararı dün açıklandı. Zaten durmayan dolar bir puan faiz indirimi neticesinde yükselmeye devam ediyor.
Ben artık fiyatları takip edemiyorum.
İmkansız olan yalnızca aynı malı üst üste iki gün aynı fiyata bulmak değil. Yan yana iki dükkanda aynı malı aynı zamanda aynı fiyata bulmak da olanaklı değil artık.
Dün her zaman alışveriş yaptığım kuruyemişçiye girdim. Kilosu 80 liraya satılan ürün 145 lira olmuştu. Bu artış çok fazla geldi. Bir şey almadan dükkandan çıktım. Ardından tam karşısındaki kuruyemişçiye girdim. Birebir aynı ürün orada 100 liraya satılıyordu. Enflasyon sokağın bir yanına çok diğer yanına az mı uğruyor?
Ya da karşıdaki kuruyemişçinin elinde eski parti kalmış, hala onu satıyor ama buna rağmen kafasına göre bir artış mı yapmış?
Düşünün tek bir kalemde kiloda 45 TL fark!
Bu birçok şey için geçerli. Marketten markete, dükkandan dükkana fiyatlar farklı.
Hiçbir şeyin standardı ve sabitesi yok sanki.
Bunu satıcıyı suçlamak ya da stokçuluk üzerine ahkam kesmek için yazmıyorum. Bugün mevcut durumun psikolojilerimiz üzerindeki etkileri üzerinde durmak istiyorum.
GÜVENSİZLİK SARMALI
Öyle uçucu ve flu bir ortam oluştu ki insanlar kendilerini müthiş bir güvensizlik sarmalında hissediyor.
Fiyatlar ile ilgili hiçbir standart kalmadığı için herkes her an kuşku içinde.
İnsanlar "Fırsat yakalayacağım" ve "Kazıklanabilirim" duyguları arasında gel-gitler yaşıyorlar.
Bu çok şizofrenik bir tablo.
Geçen gün yolda rastladığım bir arkadaşım eczanede fiyat artışı yapılmamış yüz kremi bulduğunu öyle bir anlattı ki!
Krem satın almak bile, üstelik üniversite mezunu beyaz yakalı biri için dahi önemli bir fırsat yakalama olarak yorumlanabiliyor şu günlerde memlekette…
Fırsat yakalamak ve kazıklanmanın arasının olmadığı bir ortam 85 milyonluk bu toplumun ruhunu nasıl yorar ve aşındırır bir düşünün…
EV VE OTOMOBİL ALMAK ADETA AÇIK ARTIRMAYA BAĞLANDI
Her yerde işler çığırından çıkmış durumda.
Mesela gayri menkul ve otomobil piyasası.
Ev ve otomobil alıp, satmak adeta açık artırmaya bağlandı. Sabah ilan edilen fiyatla gezdirilen evler için akşam aynı fiyata el sıkışılamıyor. Satıcı uçan dolara bakıp ilan ettiği fiyatı verene hatta o fiyatın üzerine çıkana dahi malını satmaktan vazgeçiyor.
Vazgeçmeyip tapuya gelen ama tapuda dahi fiyatı değiştirmeye kalkan ve birbirine girenler var.
Herhangi bir emlak ofisine girin ve son günlerdeki durumu sorun. Tabii içeride birini bulabilirseniz…
İster alt derece evlere ister üst derece evlere bakın, hepsi kapışılıyor.
Tüm emlakçılar harıl harıl satış yapıyor.
Fiyatlar saatler içinde katlanırken alıcılar bu fiyatlara sanki bedava mal varmış gibi saldırıyor.
Ortam öyle oynak ki sözünü tutan yok denecek kadar az. El sıkışma, anlaşma gibi tabirler artık pek bir şey ifade etmiyor. Hatta verilen kaparolar bile ertesi gün "Dolar kurundaki değişiklik nedeniyle anlaşma şartları değişti" denerek iptal ediliyor.
Türkiye çok ilginç bir dönemden geçiyor.
BİRİKİMİ OLAN YUKARIYA, SABİT GELİRLİ EN AŞAĞIYA
Uçan fiyatlar ile dar ve sabit gelirlinin her geçen gün fakirleşmesi de bir gerçek, döviz ve altın birikimi olanlara bu ortamda kıran kırana ev, araba, arsa satılması da…
İkinci el otomobil almak-satmak çok ciddi bir yatırım aracına dönüşmüş durumda.
Malı, mülkü, arabası, dövizi, altını olanlar bu enflasyon fırtınası ile orta sınıftan üst-orta sınıflara doğru ilerleme duygusuyla mutlu oluyor. TL borç alanlar borçları eriyor diye bayram ediyor.
Türkiye’de mevcut mevduatların yüzde 65’i şu an döviz cinsi varlıklarda. Bunlar da kriz duygusu değil bilakis geçici zenginleşme hissi yaratıyor.
Mevcut ekonomik tabloya bakınca 1971’den beri sürekli asla bitmeyen enflasyon döngüsü ile ilgili kimi iktisatçıların yaptığı “Enflasyon Türk devleti ile Türk toplumu arasında yapılmış etik-dışı bir anlaşmadır. Devlet, alamadığı vergileri toplumdan bu yöntemle söker alır. Toplum da enflasyon yoluyla borçlarını eritip spekülatif kazanç sağlayarak mutlu olur” tanımı bana daha doğru geliyor.
Şu an ezilen kesim mülksüzler sınıfı. Türkiye’deki mülksüzler sınıfının dikkatle tespit edilmesi gerekiyor. Ne evi ne arabası ne de banka hesaplarında herhangi bir birikimi olmayanlara çok ciddi sosyal yardımların yapılması ahlaki bir mecburiyet.
RUHLARIMIZI NASIL TAMİR EDECEĞİZ?
Sevgili okurlarım ben son günlerdeki bu aşırı enflasyonist ve spekülatif ortamdan sadece dar ve sabit gelirlinin cebini delik ve bomboş hale getirdiği için rahatsız değilim. Bu belirsizlik, bu karmaşa yalnızca ceplerimizi aşındırmakla kalmıyor ondan çok daha önemlisi karakterlerimizi de aşındırıyor. Enflasyon ceplerimiz kadar ruhlarımızı da vuruyor.
Bu zehirli ortam baştan çıkarıcı bir şeytan gibi. Ayakta kalmak ve zararlı çıkmamak için kıyasıya bir savaş var adeta. Güven duygusu ciddi oranda zedelenmiş durumda. Birbirimize güven, sisteme güven, kurumlara güven… Yok denecek kadar azaldı.
Ceplerin tamiri mümkün. Rakamlar toparlarsa cepler de para tutmaya başlar. Ama ruhlarımızı örseleyen bu ortamın verdiği zarar kalıcı hasar bırakabilir.
- Normalleşme esas şimdi başlıyor7 dakika önce
- Kamuoyu son tartışmalara nasıl bakıyor?1 gün önce
- 2010'daki U2 konseri ve karşılıklı öfke3 gün önce
- Devlet Bahçeli o video ile kime mesaj verdi?1 hafta önce
- Özgür Özel için esas tehlike şimdi başlıyor1 hafta önce
- 'Erkek' kazandı2 hafta önce
- Devlet Bahçeli'nin açtığı yol kapandı mı?2 hafta önce
- Siyah-beyaz3 hafta önce
- Müsavat Dervişoğlu: "Mesele el sıkışmak değil, el uzatmak"3 hafta önce
- Bu filmi daha önce görmemiş olabiliriz…3 hafta önce