6 partinin mutabakat metni güzel ama temel bir yanlış var…
Pazartesi saat tam 13.20’de Sevgili Nihal Bengisu ile birlikte Ankara Bilkent Oteli Konferans Salonu’na vardığımızda kapıda çiseleyen yağmurun altında onlarca araba park etmeye çalışıyor, girişte ise CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek ve SP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya bir şemsiyenin altında salona yakında girecek olan genel başkanlarını bekliyorlardı.
El sıkıştık ve kimlik kartlarımızı alarak içeri girdik.
Alt kat çok kalabalıktı. Her köşede kurulu canlı yayın düzenekleri, gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler, yerel medya temsilcileri…
Çok farklı görüşten yüzlerce insan vardı ama genel olarak olumlu ve sakin bir atmosfer hakimdi Bilkent Otel’e.
En son söyleyeceğimi en baştan ifade edeyim: Ben açıklanan metni son derece özgürlükçü ve demokrat buldum. Beğendim. Güçlendirilmiş Parlamentarizme yani Başbakanlık hükümet sistemine benim de taraftar olduğumu bu köşeyi ve katıldığım yayınları takip edenler biliyor.
Fakat bir temel noktada bu 6 partinin birden tamamen yanlış yaptığını düşünüyorum ve maalesef o tek yanlış neredeyse tüm doğrularını götürüyor.
6 parti de güçlendirilmiş parlamentarizme geçişi 2023 Başkanlık seçimleri sonrasına bırakıyor. 2022 içinde geçilmesi yönünde hiçbir irade beyan etmiyor. Hatta böyle bir seçeneği istemiyor bile diyebiliriz.
İşte bu bence ölümcül bir yanlış bu partiler adına… Adeta Napolyon’un savaşı kaybeden komutan ile diyaloğunu akla getiren bir olay.
Napolyon, komutanına “Bu savaşı neden kaybettik” diye sormuş. Komutan “58 sebep tespit ettik efendim” demiş ve saymaya başlamış “Bir, barut yoktu.”
Napolyon komutanın hemen sözünü kesmiş. “Tamam, diğer 57 maddeyi saymana gerek yok.”
6 partinin özenle hazırladığı bu güzel metni dinlerken aklıma maalesef bu anekdot geldi.
ZAMANIN RUHUNU YAKALAMAK İÇİN...
Ayrıca bence muhalefet bir ciddi hata daha yaptı. Bu toplantının Ukrayna Savaşı’nın gölgesinde kalacağını hesaplamalıydı.
Sevgili Kübra (Par)’nın önceki gün yazdığına katılıyorum, toplantı ertelenmeliydi.
Evet, büyük bir kalabalığı oraya getirmeyi başardılar ama gündemi bu konuya yoğunlaştırmayı başaramadılar. Bu da toplantının başarısızlığı değil, tarih yanlışlığı…
Belki 6 parti birlikte olduğu için karar almak zorlaşıyor, belki tarih değişikliği konusunda itirazlar gelmiş olabilir diye düşündüm ama hiçbiri değil, böyle bir değişiklik yapılması konuşulmamış bile!
Bu çok garip değil mi? Dünya yıkılırken siyasetçiler zamanın ruhunu iyi ölçmek durumunda değiller mi?
28 ŞUBAT'A NEDEN ATIF YAPILMADI?
Kaldı ki 28 Şubat tarihini seçmenin de bu 6 parti açısından herhangi bir olumlu yanını göremiyorum zira toplantıda 28 Şubat askeri darbe sürecine atıf dahi yapılmadı.
Hem olumsuz bir süreci hatırlatan bir günde karar kılacaksınız hem de bu tarihi gerekçelendirmek için “Biz o kötü dönemlere son vermeye geliyoruz” gibi bir şey söylemeyeceksiniz. Bu ciddi bir iletişim hatası diye düşünüyorum.
Halbuki toplantı 1-2 hafta ertelense savaş gerçeği maalesef rutinleşip gündemden bir nebze düşeceği için toplantının içeriği kendine çok daha iyi bir yer bulurdu.
Mesela ben Ankara’dan koşarak İstanbul’daki stüdyoda canlı yayına yetiştim ve 2.5 saatlik yayında güçlendirilmiş parlamenter sisteme dair toplantının konusu dahi açılmadı, açılamadı çünkü Kiev ve Harkov’a ağır bombardıman devam ediyordu.
Toplantı ortamına dönecek olursak…
Tesadüf mü bilmem ama bundan 21 yıl önce 14 Ağustos 2001’de Tayyip Erdoğan yeni kurulan AK Parti’nin tanıtım toplantısını da aynı Bilkent Otel ve aynı salonda yapmıştı.
Yalnızca o kadar da değil, bence okunan metinde de AK Parti’nin çıkışındaki vaatlere paralellikler var.
Ben genel olarak metnin çerçevesini son derece özgürlükçü buldum. Önerilerin yarısı bile hayata geçse Türkiye için iyi olur.
Meclisin güçlenmesi, alternatifi oluşmadan hükümetin düşürülememesi, çevre mahkemelerinin kurulması, okullarda müfredata birinci sınıftan itibaren cinsiyet eşitliği ve insan hakları dersleri eklenmesi…
TOPLANTIDA CEVAPSIZ KALAN SORU: CUMHURBAŞKANINI KİM SEÇECEK?
Kayyum uygulamasının kaldırılması gibi cesur ve rejimin çizdiği çerçeveye meydan okuyan dokunuşlar da olması olumlu ancak çok temel bir mesele var.
Salonda yürütme başlığı altında ilk konuşmayı yapan Muharrem Erkek’i dinlerken çok önemli bir sorunun cevabını bulamadım: Önerdikleri sistemde Cumhurbaşkanı’nı kim seçecek? Metne baktım orada da göremedim.
Uzun uzun tam sembolik ve yetkisiz bir cumhurbaşkanı tanımı yapılıyor, 7 yıllığına ve tek sefer için seçileceği, şayet varsa siyasi partisi ile bağının kesileceği söyleniyor, yetkisiz olacağı için siyasi sorumluluğunun da olmayacağı belirtiliyor.
Bunların hepsi son derece doğru. Eskiye dönülmek istenmiyorsa muhakkak eski sistemdeki güçlü cumhurbaşkanlığı modelinden vazgeçilmeli. Tam yetkisiz ve tam güçsüz bir cumhurbaşkanı olmalı, çift başlılık yaşanmamalı.
Ancak 6 partinin tanıtım metninde cumhurbaşkanının özellikleri sıralanırken nasıl seçileceğinden bahsedilmiyor.
Bu çok temel sorunun cevabını toplantı sonrası karşılaştığım DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu’na sordum.
Çok kıymetli bir hukukçu ve gerçek bir özgürlükçüdür Yeneroğlu kanaatimce. Ancak bana verdiği yanıtla hemfikir değilim. Hatta Yeneroğlu’nun yanıtını çok tehlikeli buluyorum.
Dedi ki: “Nagehan Hanım şayet metinde yoksa mevcut devam edecek demektir, yani halk seçecek. Avusturya tipi olacak.”
Ben halkın seçtiği Cumhurbaşkanı nasıl yetkisiz, güçsüz ve siyasi olarak sorumsuz olacak diye sorunca iki şey söyledi Mustafa Bey:
1) Avusturya örneği var, orada da halk seçiyor ve yetkisiz cumhurbaşkanı.
2) Bizde halk cumhurbaşkanını seçme yetkisini referandumla almıştı, şimdi halkın elinde olan bir yetkiyi geri almak doğru olmaz.
Aynı soruyu Gelecek Parti’sine de sordum zira Gelecek Partisi’nin hazırladığı metinde meclisin seçtiği bir cumhurbaşkanı modelinden bahsediliyordu.
Oradan gelen yanıt farklıydı. Genel Başkan Basın Müşaviri Ufuk Karcı bu metinden de tamamen sembolik olan CB’yi Meclis seçecek anlamı çıkıyor dedi.
Gelecek Partisi Sözcüsü Serkan Özcan’a da sordum, o da aynı görüşü teyit etti.
İYİ Parti cephesi ne diyor diye de merak ettim. Partinin Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu’na sordum. Ağıralioğlu’dan gelen yanıt şuydu: "Sonraya bırakıldı, gerekirse kim seçsin diye yine halka soralım dendi."
Anladığım kadarıyla partiler arasında bu hayati konuda bir fikir birliği olmadığı için metinde bu konunun ucu açık bırakılmış.
Ancak bu geçiştirilecek bir mesele değil, vaat edilen sistemin hayata geçmesi için en hayati konulardan biri tamamen güçsüz bir cumhurbaşkanı ve güçlü bir başbakan öngörmesi. Aksi muhakkak çift başlılığı ve yönetim krizini getirir.
Öte yandan bunu bir kenara bırakacak olursak önerilen son derece demokrat ve özgürlükçü bir program.
Bu dönemin anti-tezi olma iddiası ve ihtiyacı ile siyasi iradeyi mümkün olduğunca denetim ve kontrol altında almayı hedefleyen, keskin ve hızlı karar almayı zorlaştıran bir model.
Denge denetleme iyi düzenlemiş, kayyumlar konusunda çok açık bir pozisyon var, OHAL ilan etmek zor.
Niyet iyi ama mesele bunları hayata geçirebilecek bir zemin yaratılabilmesinde. Bunun da yolu sistem değişikliği için 2023’ü beklemek değil, sistemi seçim öncesi değiştirme stratejisi yürütmekten geçiyor…
- Koster hazırlanıyor3 dakika önce
- Saadet Partisi Kongresinde neler yaşandı?2 gün önce
- Normalleşme esas şimdi başlıyor5 gün önce
- Kamuoyu son tartışmalara nasıl bakıyor?1 hafta önce
- 2010'daki U2 konseri ve karşılıklı öfke1 hafta önce
- Devlet Bahçeli o video ile kime mesaj verdi?1 hafta önce
- Özgür Özel için esas tehlike şimdi başlıyor2 hafta önce
- 'Erkek' kazandı3 hafta önce
- Devlet Bahçeli'nin açtığı yol kapandı mı?3 hafta önce
- Siyah-beyaz3 hafta önce