Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Günlerdir çok büyük tartışma yaratan öğretmenlere sınav meselesini dikkatle takip ediyorum. Öğretmenlerin itirazlarını, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sınava boykot çağrısını ve muhalefetin bu karşı duruşuna verilen desteği anlamaya çalışıyorum.

Biliyorsunuz uzun yıllar sonunda 3 Şubat 2022’de öğretmenlik meslek kanunu mecliste yapılan oylama sonucu kabul edildi. Bu kanun yıllardır konuşulan, beklenen ama bir çok yenilik getirdiği için tartışma da yaratan o nedenle AK Parti iktidarları döneminde bakanların kaçındığı bir konu idi.

İlk olarak 2004’te çıkarılan 5204 sayılı yasa ile başöğretmenlik ve uzman öğretmenlik süreci yürürlüğe girdi. 2005’te ‘Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği’ yayınlandı. Uzman ve başöğretmenlik için 2006 ve 2007’de sınav yapıldı ve sınavı kazananlar ile yüksek lisans/doktora eğitimi olanlar belli ek kriterler sonrasında baş ve uzman öğretmen oldular. Şu an sistemde 75.701 uzman ve 90 başöğretmen var.

Ancak sonrasında CHP yasayı AYM’ye taşıdı ve bazı maddeler iptal edilerek süreç tıkandı. İşte tıkanan bu süreç Mahmut Özer’in elini taşın altına koyması ile tamamlandı. Öğretmenlik meslek kanunu meclisten geçti.

Kim ne derse desin, ben günlerdir linç edilen, türlü eleştirilerin hedefi olan Sayın Özer’i cesaretinden dolayı tebrik ediyorum!

Özer’in göreve geldiğinden beri popülizm dalgalarına karşı doğru bildiği yolda ilerlemesini de takdirle karşılıyorum.

Pandemi zamanında büyük bir utanç olarak kapalı tutulan okullar onun sayesinde açıldı. O günlerde de hatırlayın veliler öyle bir korkutulmuştu ki okulları açmak istiyor diye yine Bakan Özer’e karşı büyük bir eleştiri dalgası vardı. Maalesef eğitim dünyasından da ‘koca koca’ isimler ne propaganda yaptılar, ne korku bulutları saldılar çocuklar evde hapis kalmaya devam etsinler diye… Mahmut Bey dinlemedi, direndi ve haklı olduğu ortaya çıktı. Okulların açılmasının pandemide kapalı kalması ile kıyaslandığında tek bir olumsuz etkisi görülmedi. Aksine, çocukların boşu boşuna bir buçuk sene kaybettikleri anlaşıldı.

Göreceksiniz öğretmenlik meslek kanunu ile yapılan düzenlemeler de bir süre sonra öyle olacak. Doğruluğu ve öğretmenlere katkısı görülecek.

Böyle dediğim için sevgili öğretmenlerimizin bir kısmı yine beni eleştiri yağmuruna tutabilir. Olsun varsın, tutsunlar, öğretmenlerimizin hepsinin teker teker başımın üzerinde yeri var. Yalnızca onlardan ülkenin aklımızı başımızdan alan kutuplaşmasına kapılmamalarını rica ediyorum. Sakin bir şekilde meselenin özüne baksınlar lütfen…

Ben hem kanunun detaylarını hem de dünya örneklerini dikkatle inceledim. Okudukça da bunca gürültünün neden koptuğunu anlamakta giderek daha çok zorlandım.

Neye itiraz ediliyor?

İSTEYEN ESKİ SİSTEMDE DEVAM EDEBİLİR

Yeni getirilen sistem eski gidişi bozmuyor, hiçbir öğretmenimiz uzman ya da başöğretmen olmak için sınava girme sürecine dahil olmak mecburiyetinde değil. İsteyen kıdem sistemindeki gidişe göre devam edebilir.

İsteyen 10 yıllık öğretmenler uzman olmak için başvurup uzaktan eğitimle 180 ders saatini tamamlayıp sınava giriyor. Yüksek lisansı olana sınav yok -ister tezli ister tezsiz yüksek lisans olsun- 180 saatlik dersi alınca otomatik olarak uzman sayılıyor. Uzman olunca eğitim-öğretim tazminatı yüzde 20’den yüzde 60’a çıkıyor.

10 yıl uzman olan yani meslekte en az 20 yılını tamamlamış olanlar da başöğretmenliğe başvurabiliyor. 240 ders saati eğitimden sonra sınavı geçen başöğretmen oluyor. Burada da şayet doktorası varsa sınava gerek yok. Ve başöğretmenin tazminatı yüzde 40’tan yüzde 120’ye çıkıyor. Özlük hakkında ciddi bir iyileşme oluyor.

Sevgili okurlar bence kafa karıştıran düğüm şurada: Bu getirilen kanunun amacı tüm öğretmenlerin özlük haklarını iyileştirmek değil. Elbette gönül bunu ister ve bu yapılmalıdır ancak öğretmenlerimizin tamamının özlük haklarının iyileştirilmesi için hükümet maaşlara zam yapar, hakları yeniden düzenler vs… Böyle bir hedef için elbette sınav gerekmez. Halbuki mevcut öğretmenlik kanunu öğretmenlerin istedikleri takdirde tıpkı üniversitelerde akademik kariyer yapmak gibi öğretmenlik kariyeri yapmalarının yolunu açıyor. Bu da elbette bir sınava tabi olmalı. Öte yandan yüksek lisans ve doktorayı teşvik etmek için bu derecelere sahip olanları sınavdan muaf tutarak öğretmenleri eğitimlerine devam etmeye teşvik ediyor.

Kamuoyundaki tartışmalara bakıyorum, eğitim verilsin ama sınav olmasın deniyor. Sevgili okurlar, eğitimin takibi yapılmazsa o eğitimin verilip verilmediğini nasıl ölçebilirsiniz?

Türkiye’de lisansüstü eğitim yapmış öğretmen oranı birçok gelişmiş ülkeye kıyasla hala oldukça düşük. Esasen bu kanunun temel amacı bu oranı artırmak, öğretmenleri lisansüstüne teşvik etmekti. Yani sınav olmadan yüksek lisanslı 10 yıllık öğretmenler uzman, doktoralı 20 yıllık öğretmenler de başöğretmen olsun…

Daha sonra sendikaların önerileri doğrultusunda kapsam genişletildi ve mevcut formül bulundu. Aksi olsa yani sınav olmasa lisansüstü teşvik amacı tamamen ortadan kaybolur. Kaldı ki öğretmen gelişime ve eğitime en açık toplum kesimi. Ben sevgili öğretmenlerimizin sınavı rencide edici bulmasını anlamakta zorlanıyorum. Bence bu, öğrencilerin motivasyonunu düşürebilecek bir yaklaşım.

Burada amaç öğretmenlerin yeterliliklerini test etmek değil. İlerlemek isteyenlerin önünü açmak. Her konu kutuplaşma çukurunda heba oluyor. Bunun böyle olmasına izin vermeyelim…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar