Ali Babacan İHA'lara, SİHA'lara karşı mı?
Meselenin birçok boyutu var. Her şeyden önce yerli savunma sanayii çok mayınlı bir alan. Risk almak istemeyen kimsenin, özellikle de siyasetçilerin girmek istemeyeceği, girdiği an en ufak bir hamlede birkaç mayını garanti patlatacağı bir alan.
Ancak Ali Babacan’ı özellikle Saraçhane mitinginden beri dikkatle izliyorum. Alkış almayı umursamadan, popülizm yapmadan gerçek bir liberal demokrata yakışan açıklamalar yapıyor.
Sık sık Osman Kavala’nın tutukluluğunu hatırlatıyor. Beş yıldan fazla süredir hukuksuz bir şekilde cezaevinde Kavala ama maalesef bunu dile getirmenin kamuoyu gözünde karşılığı yok, hatta aksine ters tepebiliyor.
Geçenlerde partisinin gençlik eylem planını açıklarken de “KYK yurtlarındaki giriş-çıkış saati uygulamasını kaldıracağız. Gençlere güveneceğiz. 18 yaşına gelmiş, ‘Şu saatte gel, bu saatte çık’ diye bir şey yok. Bunlar eski zihin dünyasının ürünü” diye reşit bireyi hatırlatan, müthiş özgürlükçü bir çıkış yaptı.
Gençlere göz kırptı diyebilirsiniz ama bu açıklama, sekülerinden, muhafazakarına, aileleri tedirgin eder Türkiye’de.
Kısacası Babacan istikrarlı bir şekilde ve giderek daha kuvvetli vurgularla Deva’nın liberal demokrat çizgisini belirginleştiriyor.
Fakat son 3 gündür iktidarın ve aynı zamanda muhalefetin de geniş bir kesimini kapsayan çevreler tarafından hedefte.
Savunma sanayiinin rekabetçi bir ortama kavuşturulmasını söylediği ve devletin sadece Baykar’ın önünü açtığını ileri sürdüğü için herkes Ali Bey’i eleştiriyor.
Peki söyledikleri yanlış mı? Ve tepkiler neden bu kadar büyük?
İşte burada farklı boyutlar devreye giriyor.
Önce Baykar boyutundan başlayayım…
Haluk Bayraktar’ın hatırlattığı rakamlar
Haluk Bayraktar’ı pazartesi akşamı sevgili arkadaşlarım Kübra Par ve Güntay Şimşek’in yayınında dikkatle dinledim. Çok başarılı bir yayındı.
Orada da Haluk Bey açık seçik şirketlerinin başarısını, esas pazarlarının yurt dışı olduğunu, hatta Türkiye piyasasının pazar payının genel bütçelerinde sadece yüzde 0,7 olduğunu açıkladı.
Baykar kendi alanında dünya çapında bir marka oldu ve bu son birkaç yılın değil, yaklaşık 40 yılın ürünü. Kimsenin arkalarında durmalarına ihtiyaçları yok. Dolayısıyla devlet teşvikiyle önleri açıldı demek belli ki çok ağırlarına gitmiş. Ben Sayın Bayraktar’ın hassasiyetini anlıyorum.
Ancak Türkiye’de her şey bağlamından koparılıp slogan düzeyine indirildiği için meseleler özünden sapıyor.
Babacan aslında ne dedi?
Sayın Babacan ne demişti?
Buyurun Fox Tv’de İlker Karagöz’ün yayınında tartışma yaratan podcast programına dair söylediklerini birebir not aldım:
“Ben dışişleri bakanlığı yaptım, İHA’ların ve SİHA’ların güvenlik sistemleri açısından ne kadar önemli olduğunu iyi bilen bir insanım. 8 sene Milli Güvenlik Kurulu üyesi oldum ben. Milli kapasitenin artması çok önemli, biz bunlarla gurur duyarız. Bunların hepsi söylediklerimde var. Fakat bunlar tek bir firma üzerinden değil farklı farklı firmalar üzerinden olursa daha iyi olur, rekabet olur, bir yarış olur dedim. Yani devlet teşviklerinin tek bir firmaya yoğun şekilde akıtılıp ondan sonra oradan tek bir firma üzerinden gitmek bizim ekonomi anlayışımıza da, savunma sanayii anlayışımıza da aykırı çünkü çok sayıda firma var. Kapasitesi olan firmaları objektif bir şekilde değerlendirip bu kriterleri yerine getiren firmalara eşit ve adil destek vermesi lazım. Tek bir firma ile yürüdüğü zaman bu bize göre doğru bir şey değil. Ha bu firma ‘yanlış yaptı, kötü yaptı’ anlamında da söylemiyorum. Ama uzun vadede baktığınızda Türkiye’nin bir firması değil Türkiye’nin beş firması on firması olsun, bundan niye korkuyoruz? Benim ifadem bu. Ve teşvik belgeleri de var üstelik. ‘Nakit teşvik aldı, almadı meselesi’ var, ona iktidar olduktan sonra açıp bakacağız. ‘Savunma sanayii olunca her şey şeffaf yürümüyor’ iddiaları varolabilir. Bizim de iddialarımız varolabilir ama bunun kayıtları devlette vardır.
Şirketlere devletin adil ve eşit şekilde destek vermesi lazım, aynı konuda çalışan firmalara destek vererek onların yarışarak her zaman daha ucuza imal etmesi için rekabet ortamı oluşturulması lazım… Özellikle şirketlerle hükümet arasındaki akrabalık, girift ilişkiler doğru bir şey değil. Çünkü adalet ve şeffaflık ilkelerini yerle bir eden yaklaşımlar bunlar. Ama her şeyden öte diyebilirler ki; ‘Kardeşim devletin teşvik verdiği her firma böyle başarılı olabiliyor mu?’ O da doğru. Bu arkadaşların hakkını da teslim etmemiz lazım gerçekten önemli bir yol kat ettiler. Kaç ülkeye ihracat yapıyorlar. Ben söyledim; ‘Bakın dedim bunlar bizim gururumuzdur’ dedim ama benim sadece rekabet ile ilgili söylediklerimin cımbızlanıp büyük bir karşı kampanya haline getirilmesi bir propaganda aracı. Bu öyle bir hale getirildi ki; Bu kutsal, dokunulmaz, dokunanı mahvederiz’ falan filan.. Kusura bakmayın, dokunacağız tabii. Doğruya doğru; yanlışa yanlış diyeceğiz. Ben diyorum ki; ‘Bütün bu projelerle ilgili doğru ne varsa devam ettiririz; yanlışa yanlış deriz eksiklikleri de tamamlarız.’ Bu söylediklerimden neden korkuyorlar onu anlamıyorum, nedir bu yaygara? Eğer yaptığınız doğru ise biz o şirketin yanında oluruz. Ama tek bir şirketle bu iş olmaz. Devlet eşit ve adil şekilde bu işi yapan tüm firmalara destek verecek. Şunu da söyleyeyim bu firmanın sahibi olan aile benim de uzaktan tanıdığım ve özellikle babaları Özdemir Bey sektörde çok saygın olarak tanınan bir isim olarak bilinen bir aile. Bunların hepsinin hakkını teslim etmek lazım. Biz bu işten gurur duyuyoruz iyi olan her şeyi devam ettireceğiz. Ama dediğim gibi rekabetten kimsenin korkmaması lazım.”
Bu konuşmada görüleceği gibi Ali Babacan Baykar’ın hakkını teslim ediyor, gurur duyduğunu söylüyor, başarısını kabul ediyor. Ancak yaptığı yanlış bu firmayı devlet desteği ile büyümüş ve bugünlere gelmiş gibi göstermesi.
Bence orada Haluk Bayraktar’ın verdiği rakamları işaret edip esasen ihracatla dünyada isim yapan Bayraktar ürünleri ile ilgili bir düzeltme yapsa çok doğru olurdu. Bunu yapmayarak yanlış yaptı Babacan.
Öte yandan söylediklerinin genel çerçevesi tam bir liberal ekonomik mantığa işarete diyor: “Rekabetçi ortam, şeffaflık, fırsat eşitliği…”
Siyasi çizgisi ile son derece uyumlu ve doğru hatırlatmalar bunlar.
Bence orada da Sayın Haluk Bayraktar salt rakamları paylaşsa yeterliydi. Ha olabilir; iki kuşaktır ömürlerini vakfettikleri bir şirkete dair haksız ithamlar karşısında duygusal tepkiler verebilirler bunu da anlayışla karşılıyorum. Ancak Türkiye’de Babacan’ın çıkışından sonra ortaya çıkan genel hava bunun ötesinde bir gerçeğe işaret ediyor.
Babacan’a tepkilerin esas sebebi siyaset dışına itilmiş alanlara girmesi
Benim aylardır yazdığım ve söylediğim bir gerçek bu…
15 Temmuzdan sonraki süreçte güvenlik-özgürlük dengesi büyük oranda güvenlik lehinde değişirken, siyaset alanı da güvenlik-savunma sanayii-dış politika gibi başlıkları dışarıda bırakacak şekilde daraldı.
Bu alanlar devlet meselesi, milli mesele haline geldi ve siyasetin konusu olmaktan çıktı. Hep söyledim, bu anlamda gerçek muhalefet yapılmıyor uzun süredir.
Gördüğüm kadarıyla Babacan işte o “mayınlı alana” giriyor son dönemde. Siyasetin kendini sıkıştırdığı sahadan çıkıyor. Söylediklerinin doğru kısmı var; yanlış kısmı var; ayrı konu ama bu kadar gürültü kopmasının esas sebebi muhalefetin ataletine karşı ezber bozması. Daha doğrusu aslında onların gerçek muhalefet olmadıklarını hatırlatması.
Ha bu siyaseten ne getirir? Ya da götürür?
Şunu söylemek durumundayım; mevcut atmosferde hiçbir şey getirmeyeceği gibi bazı şeyleri götürebilir de. Zira zamanın ruhu ezici bir şekilde Ali Bey’in karşısında.
Dün liberal demokrasi deyince Türkiye’de akla ilk gelen isimlerden LDP Kurucu Başkanı Besim Tibuk ile konuşuyordum. Babacan’ın bu çıkışını en çok destekleyecek isimlerin başında gelir Tibuk. O bile “Yanlış yaptı. Nasıl ki Kemal Kılıçdaroğlu başörtüsü konusunda iyi niyetle de olsa büyük bir hata yaparak o tartışmanın önünü açtı. Babacan da iktidara İHA ve SİHA’lara yönelik sözleri ile büyük koz vermiş oldu” dedi.
- 2010'daki U2 konseri ve karşılıklı öfke16 dakika önce
- Devlet Bahçeli o video ile kime mesaj verdi?3 gün önce
- Özgür Özel için esas tehlike şimdi başlıyor6 gün önce
- 'Erkek' kazandı1 hafta önce
- Devlet Bahçeli'nin açtığı yol kapandı mı?1 hafta önce
- Siyah-beyaz2 hafta önce
- Müsavat Dervişoğlu: "Mesele el sıkışmak değil, el uzatmak"2 hafta önce
- Bu filmi daha önce görmemiş olabiliriz…2 hafta önce
- Çözüm süreci değil kardeşlik hareketi3 hafta önce
- Kötülüğün kaynağı ve Fetullah Gülen3 hafta önce