Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Pazartesi kamuoyu ile paylaşılan Ortak Politikalar Mutabakat metnini günlerdir inceliyorum.

Özgürlükçü, çoğulcu, liberal bir anlayış metnin önemli bir bölümüne damgasını vurmuş. Elbette bütün partiler değerli katkılar yaptılar ama bana bu hava özellikle Ali Babacan’ın etkisi gibi geliyor.

Deva Partisi 22 eylem planı hazırladı ve bunları kamuoyu ile paylaştı. İçerik üretme anlamında en çalışkan parti. Diğer 5 parti de (özellikle Gelecek ve İYİ Parti) önemli metinler sundular ancak Deva açık ara daha fazla rapor hazırladı ya da en azından çalışmalarını açık kaynak haline getirdi. Bildiğim kadarıyla hem anayasa çalışmasında (Mustafa Yeneroğlu) hem de ortak mutabakat metninde (İbrahim Çanakçı) yazım sürecinin büyük bir kısmını üslendi.

Bu yazıda özellikle dış politika bölümü üzerinde durmak isterim zira gördüğüm kadarıyla 6’lı Masa bu metindeki dış politika vaatleri ile yalnızca iktidarın değil muhalefetin de bir bölümünün sert eleştirilerine maruz kaldı.

Batı’ya şirin görünmeye çalışmakla, ABD’ye F35’ler için taviz vermekle, Kıbrıs’taki "milli davayı satmak" la dahi suçlandı 6 parti.

Neden?

Çünkü Ortak Mutabakat Metni AİHM kararlarını uygulamaktan, ABD ile müttefiklik ilişkisini karşılıklı güvene dayanarak ilerletmekten, AB müzakerelerine geri dönmekten, Kıbrıs’ta iki toplumun egemen siyasi eşitliğinden bahsediyor.

Özellikle “Milli davamız olan Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla KKTC’nin ve Kıbrıslı Türklerin kazanılmış haklarını koruma ve iki toplumun egemen siyasi eşitliğini sağlama hedeflerini gözeteceğiz.” Maddesi "iki toplumun siyasi eşitliği" ifadesi nedeniyle hem iktidarın hem de kendini ulusalcı olarak tanımlayan kesimlerin tepkisini çekti.

Erozan ve Bilgiç’e sordum…

Ben bu ifadenin kullanılmasını Annan Planı çizgisinin hatırlatılması olarak gördüm.

Nisan 2004’te yapılan referandumda Kıbrıslı Türklerin yüzde 64,91’i adadaki sorunu bitirecek mahiyetteki plana "evet" demiş ancak maalesef Rum kesiminin yüzde 75,38’i "hayır" dediği için plan rafa kalkmıştı.

Halbuki kabul edilse Kıbrıs, Türkler ve Rumlardan oluşan bağımsız bir devlet olacak, devlet başkanlığı ve başbakanlık 10 aylık rotasyonlarla Türkler ve Rumlar arasında el değiştirecek, bugün Kıbrıslı Türkler AB vatandaşı statüsü elde edecek ve adadaki bölünmüşlük bitecekti.

Maalesef sekter Rum milliyetçiliği planın hayata geçmesini engelledi.

Şimdi 6’lı Masa Kıbrıs’ta yeniden böyle bir girişimin önünü açmayı mı vaat ediyor? Bugün iki taraf da o noktadan çok uzak ama Kıbrıslı Türklerin önemli bir kısmı hala bu planı destekliyor.

Bu soruyu metnin dış politika bölümünü İYİ parti adına hazırlayan emekli büyükelçi ve partinin genel başkan yardımcısı Sayın Ahmet Erozan’a ve Deva partisi adına hazırlayan emekli büyükelçi ve parti genel başkan yardımcısı Sayın Abdurrahman Bilgiç’e sordum.

Erozan, “Annan Planı ya da başka bir plana işaret etmiyoruz Nagehan Hanım, biz herhangi bir çözüm empoze etmekten yana değiliz. İstiyoruz ki Kıbrıslı Türkler kafa kafaya verip kendi gelecekleri için bir karar versinler.” dedi.

Ahmet Bey 6’lı Masa adına konuşmadığının, kendi yorumlarını ifade ettiğinin özellikle altını çizdi, ben de buraya not düşeyim ancak metinde işaret edilen zaten tam da Sayın Erozan’ın tarif ettiği çerçeve.

Sözlerine şunları da ekledi: “Türkiye’nin aşırı müdahaleci tutumunun çözümü kolaylaştırmadığı ortada. Milli davanın çözümü için Kıbrıslı Türklerin de irade ve isteklerinin önemli olduğunu düşünüyoruz.”

“Annan Planı’nı işaret etmiyoruz”

Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı Abdurrahman Bilgiç de Annan Planı’na işaret etme gibi bir amaçlarının olmadığını söyledi.

Dedi ki “Bu bir konsensüs metni Nagehan Hanım. Elbette KKTC ile işbirliği, istişare olmalı ama Annan Planı’ndan farkı şu: Biz egemen ifadesini kullanıyoruz. Annan Planı’nda ‘eşit düzeyde müzakere’ ifadesi vardı.”

Peki bu ne demek oluyor? 6’lı Masa iki devletli çözüm mü yoksa federasyon ya da konfederasyon mu öneriyor? İki devletli çözümde "egemen siyasi eşitlik" nasıl sağlanır?

Bu sorulara istinaden Sayın Bilgiç şu yorumu yaptı:

“Sonuçta ortak bir sorun var. Türkiye garantör ülke. KKTC’yi yalnızca biz tanıyoruz, diğer yerlerde de tanınması için çalışılması, Kıbrıslı Türklerin iradelerinin sürece yansıtılması ve ilerleyen süreçle birlikte yeni dinamiklerin göz önüne alınması gerekiyor. Artık Doğu Akdeniz’e Çin’in, Rusya’nın da ilgisi var. Buradaki stratejik dengeler değişti. Biz yeni şartların ışığında müzakere ederek ilerlenmesi gerektiğine inanıyoruz.”

Abdurrahman Bilgiç ilginç bir detay da verdi:

“Deva Partisi olarak ideolojik yaklaşımlardan yana değiliz. Dava sözcüğünü eylem planlarımızın hiçbir yerinde göremezsiniz ama bunun tek bir istisnası var, o da Kıbrıs. Bir tek Kıbrıs’ta bu bir milli davadır dedik. Ortak metinde de bu ifade var. Sonuçta önemli olan müzakerelerle meseleleri çözmek. Ege’de de aynı şeyi söylüyoruz. Gemi tacizleri, tahriklerin domine ettiği değil, oturup konuşabildiğimiz bir ortamın oluşabildiği bir sürece evrilmek lazım ama tabii bu tek taraflı irade ile olmaz. Biz hariciyecilerin çok kullandığı bir ifade vardır, tango için iki kişi gerekir. Karşı tarafın da bu niyette olması önemli.”

"Monşer"ler ittifakı

Ortak Mutabakat metninin en pürüzsüz başlıklarından biri öğrendiğim kadarıyla dış politika olmuş. Ben açıkçası böyle olmasını beklemiyordum, mesela Deva ve İYİ Parti arasında görüş ayrılıkları olur diye düşünüyordum halbuki Ahmet Erozan’ın anlattığına göre her parti 3 sayfayı geçmeyecek şekilde dış politika vizyonunu özetleyen metinler hazırlamış ve kolaylıkla ortak noktada buluşmuşlar.

KRT’de Tülin Daloğlu’nun programına katılan Sayın Erozan’ı dinledim, daha sonra kendisine bizzat da sordum. Süreç şöyle işlemiş:

Ekim ayında yazıma başlamışlar. Daha sonra her parti metinlerini 3 sayfaya indirmiş. 9 Aralık günü bir araya gelmişler.

Dış politika komisyonu şu isimlerden oluşuyor:

CHP- Ünal Çeviköz

İYİ Parti-Ahmet Kamil Erozan

Deva Partisi-Abdurrahman Bilgiç

Gelecek Partisi- Ümit Yardım

Saadet Partisi-Mustafa Kaya

Demokrat Parti-Rifat Melih Aktaş

Ünal Çeviköz, Ahmet Erozan, Abdurrahman Bilgiç ve Ümit Yardım zaten emekli büyükelçi. Hatta Sayın Çeviköz ve Sayın Bilgiç Londra’da halef ve seleftiler. Ünal Bey’in ardından Abdurrahman Bey büyükelçilik makamına gelmişti. Dolayısıyla hepsi Türkiye'nin köklü dış politika geleneğinden geliyor ve bu da anlaşmalarını kolaylaştırıyor.

Nitekim 9 Aralık günü yapılan ve mutabakat metninde yer alan dış politika bölümünü ortaya çıkaran toplantı yemek de dahil 3 saatte bitmiş.

CHP tezkereye "hayır" derken İYİ Parti "evet" demişti ama…

Ekim 2021’de TSK’nın Suriye ve Irak’a sınır ötesi operasyon yetkisini 2 yıl uzatan tezkereye CHP’nin "hayır" demesi büyük tartışmalara neden olmuştu.

Aynı tezkereye İYİ Parti "evet" oyu vermişti. Dolayısıyla hükümetin sınır ötesi operasyonlarını destekler bir çizgi ortaya koymuştu İYİ Parti. Ben bu operasyonlara yönelik bir itiraz geliştirdiklerini düşünmüyordum ancak Ahmet Erozan’ı KRT’de dün katıldığı yayında dinlerken şaşırdım.

Şöyle dedi İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Sayın Erozan:

“Erdoğan’ın hasmane ve bütün boyutları ile militarist hale gelen politikalarından uzak durmamız lazım. Şimdi geri dönmeye çalışıyor, bunun en büyük örneği Suriye. Öyle bir noktaya geldik ki… TSK oralara müdahil olmak durumunda kaldıysa büyük zemin kaybetmişiz biz.

TSK keşke şehitler de vererek yürüttüğü askeri harekatlar yerine caydırıcı bir Türkiye sayesinde bunlara gerek kalmadan bu işleri becerebilseydi. Kaldı ki askeri müdahaleye rağmen hedeflenen noktaya erişemedik. Bir yerde tıkandık ve buradan nasıl çıkacağımızın derdindeyiz.”

Bu sözler İYİ Parti’nin de mevcut sınır ötesi askeri harekatlara eleştirel yaklaştığını gösteriyor. O halde CHP’nin "hayır" oyu verdiği 2021’deki tezkereye İYİ Parti neden "evet" oyu verdi? Tıpkı CHP’nin daha önceki tezkerelerde yaptığı gibi zamanın ruhuna uyum sağlamak için mi?

Ben bunun yanlış olduğu kanaatindeyim. Şayet hem CHP hem de İYİ Parti mevcut sınır ötesi operasyonların yanlış olduğunu düşünüyorlarsa bunu gür ve net bir şekilde ortaya koymalılar.

Paradigma değiştirebilecek siyaset budur.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar