'Sandalye birleştirip uyutulan çocuklardanım'
Daha gencecik ama şimdiden bir Altın Portakal'ı, konservatuardan tiyatroya bir sürü diploması ve her şekle, karaktere bürünebilen çok anlamlı bir yüzü var. Damla Sönmez'le başrolünde oynadığı "Bir Aşk Hikayesi" dizisini ve bilmediğimiz "Damla"yı konuştuk...
Amanın ne kadar çıtı pıtıymış. Evet ufak tefek değil, minik değil, zayıf değil, doğru kelime kesinlikle bu! Ben Damla'yı pek severim. Mahpeyker-Kösem Sultan'da, Türkan dizisinde, Kenan İmirzalıoğlu dışında birçok oyuncuya da yeniden hayran olduğum Uzun Hikâye'de... Her seferinde "Bu güzel kızla bir röportaj yapayım" demiştim, bir türlü denk getirememiştik. O gün bugünmüş. Tam da toplumsal duyarlılığımızın tavan yaptığı şu günlerde, gerçekten kafası çok çalışan, okuyan, araştıran, bilen, farkında olan ve eminim ki ileride bayrak taşıyacak, "akil insan" olabilecek donanım ve yetenekte bir isim o.
1987 İstanbul doğumlusun. Ama ben öncesini merak ediyorum. Annenle baban ODTÜ'de tanışmış...
Evet... Annem metalurji mühendisliğinde, babam sosyolojideymiş. Yıl 1979... Babam bazı siyasi durumlardan dolayı arandığı için İstanbul'a gelmiş mecburen.
Solcular mı?
Evet. Devrimciler o zamanlar...
Aşk da öyle mi başlıyor? Aynı yola baş koymaktan?
Aslında tam öyle değil. Annem çok hümanisttir. Tutkulu bir tarafı yoktur. Babam hep "Annen olmasa ya mezardaydım ya hapisteydim" der. Babam hiçbir şeyden kaçmayan bir zihniyetteymiş o zamanlar. İstanbul'a gelince sanata vermiş kendini. Mimar Sinan Üniversitesi'nde mimarlık okumuş. Ama Ankara - İstanbul arası aşk devam etmiş ve evlenmişler. Babam pek konuşmaz bu konularda. Evde toplanıldığında sandalye birleştirip uyutulan çocuklardandım ben. Ama çok da özgür yetiştirdiler. Bir gün "Kitap okumak istiyorum" dedim. "Kütüphane orada seç al" dedi babam. Her tür kitap vardı. "Tarafını ya da neye karşı olduğunu sen seç" mantığıyla büyütüldüm.
Sonrası?
Babam mimar olduktan sonra çok yurtdışına gider oldu. Annem de çalışıyordu. Sadece hafta sonumuz vardı, annem onda da çocuk tiyatrosundan yana kullanıyordu seçimini. Oyunculuk sevdam böyle başladı. Bir de çocuğun göbek bağını nereye atarsan o mesleği seçer derler ya, benimkini Moda'da bir çocuk parkının yanındaki çöp kutusuna atmışlar, "Ondan oyuncu oldum" diyorum ben. Gerçekten atmışlar ama...
Klasik dışı bir tipin var...
Annem Bartınlı, Kurcaşile diye bir sahil kasabasında büyümüş ama göçmenler, Abhazlar. Babaannem ve dedem Suriye'den mübadele döneminde Diyarbakır'a göçen Çerkezlerden. İki taraf da Çerkez yani.
Çerkez kadınları için "Dediğim dedik" derler...
Anne tarafının kadınları çok acayiptir. Bir mesele olur, kadınlar toplanıp çözer. Kendi kurduğum aile nasıl olur bilmiyorum ama bağımsız yaşamayı seviyorum. İnatçıyım ama bir şekilde dinliyorum da.
Çerkes yemekleri de iyidir ama sen bayağı çıtı pıtısın.
Sokakta da "Diziye bayılıyoruz ama vakit bulduğunda yemek ye" diyorlar. Vallahi yiyorum.
'Nicole Kidman'ın aurası inanılmaz'
Twitter'dan izlediğim kadarıyla toplum duyarlılığı yüksek bir oyuncusun.
Hepimiz insanız, birlikte yaşıyoruz, birbirimize sahip çıkmak durumundayız. Özellikle duyarlı olması gereken günlerdeyiz. Haksızlığın, baskının karşısında olmaya çalışıyorum. Hiç kimse bunca zulmü, haksız şiddeti, birtakım rantlar için bu kadar kullanılmayı, oyunlara alet edilmeyi hak etmiyor.
St. Joseph'de okudun, sonra Sorbonne'da ve Yeditepe'de tiyatro... İki yıl keman, bir yıl piyano eğitimi almışsın. Eğitim ille de eğitim mi?
Eğitim sizi daha iyi, daha doğru bir oyuncu yapmaz. Bakış açınızı büyütür. Elime geçen her fırsatı değerlendirmeye çalıştım. Bunun en büyük nedeni mesleki merak. Oyunuculuğa merakım hiç tükenmedi. Bir gün tükenirse, bu mesleği yapmamam gerekir. Oyunculuk bir süreç çünkü, sürekli yeni insanlar tanıyorsunuz, onlar size yeni duygular kazandırıyor, o duygular hayatla ilgili anlayışlarınızı değiştiriyor, geliştiriyor. Siz de haznenize yeni duygular katıyorsunuz. Merakınız kalmazsa, kendinizi tekrarlamaya başlarsınız. Yurtdışında eğitimin en önemli yararı ufkumu, bakış açımı genişletmesi. Evet eğitimle birçok metot öğreniyorsunuz, deneyimliyorsunuz ama sonuç olarak her oyuncu kendi metodunu buluyor.
Neden devamı gelmedi müzik eğitiminin?
Daha çok ailemin istediği bir şeydi. Yarı zamanlı konservatuara gidiyordum. Yani hem normal okula gidip sınavlara hazırlanıyordum hem de konservatuarda müzik eğitimi alıyordum. Pek yıldızımız barışmadı ama içimde bir yerlerde hep kaldı. Arada kemanımı çıkarıp kendi kendime bir şeyler çalıyorum. Piyano görünce tıngırdatıyorum. Arkadaşlarımla biraraya geldiğimizde çalıp söylüyoruz. Profesyonelleşmedi hiç ama bir şeyler çalmayı, söylemeyi hep sevdim.
New York Film Akademisi nasıl oldu?
NY Film Akademisi'ne gitmeye burada Mahpeyker filmini çekerken karar verdim. Zaten uzun zamandır istiyordum böyle bir şey, film çekimleri tamamlanınca da vaktim olacaktı. Başvurdum, kalacağım yeri ayarladım, kendimi bir anda orada buldum. Black Nexxus isimli bir okulla da yazışıyordum. Oraya gittiğimde hem NYFA'ne devam ettim, hem de haftada 4 gün hem grup hem özel ders olarak Stuart Burney ve Susan Batson'la çalıştım. Susan Batson birçok Hollywood yıldızının oyuncu koçu. Nicole Kidman da bunlardan biri.
Hiç starla tanıştın mı?
Bir gün Stuart Burney'le özel atölyeden çıkarken ofisin önünde Nicole Kidman ve Susan Batson'ı sohbet ederken gördük. Sohbetlerinin sonuna gelmişlerdi. Nicole Kidman çıkarken, Stuart Burney ve bana da zarifçe baş salladı. İnanılmaz bir aurası var... Ya da ben çok heyecanlıydım bilmiyorum.
'Bir sahneyi üç ayrı şehirde çektik'
Genç yaşta Altın Portakal'ın ağırlığı zorladı mı seni?
Çok genç yaşta alınca, çocuk sevinci de eklendi. Her şey sizin kontrolünüzde olmalı ama bir o kadar da kaptırmalısınız kendinizi o karaktere. Bu zor bir şey. Ben o ödülden sonra şu psikolojiye girdim; "Ben güzel bir şey yaptım, insanlar bunu gördü, bir daha yapmalıyım". Yapamazsam ne olacak? Zorlandığım sahnelerde, "Damla oyun oynuyorsun, mesleğini bu yüzden çok seviyorsun. Oyuna dön" diyorum, işe yarıyor.
Hep mesaj veren filmlerde ve dizilerde rol aldın. Başarılı olduğun kadar şanslı da olduğunu düşünüyorum.
Şans çok önemli. Ben de şükrediyorum. Ama benim hobim bile oynamak. Bir yandan da bu şansı ben yarattım. Çok çabaladım. Genelde proje seçerken anlatabileceğim -doğal olarak da anlayabildiğim- projeleri seçmeye özen gösteriyorum. Sinema hikâye anlatmak için var. Bu nedenle de öykü, anlatılacak dert en önemli unsur bence. Hep karşılıklı birbirimizi anlayabildiğimiz ve birlikte bir öyküyü olabilecek en doğru şekilde anlatabileceğimiz insanlarla çalışmak istedim. Yani galiba hem hayata bakışla alakalı hem de önünüze gelen fırsatlarla...
Oynadığın filmlerden aklında kalan birkaç enteresan hikâye var mı?
Osman Sınav'la "Uzun Hikâye"yi çekerken, Ushan Çakır'la tuhaf bir anımız oldu. Filmde bir sahne vardır; benim canlandırdığım Ayla ile Ushan'ın canlandırdığı Mustafa, birlikte kaçmaya karar verir, kaçarken bir köprü üzerinde soluklanırlar. Bir şeyler konuşurlar ve yola devam ederler. O köprünün üzerindeki sahneye çok özendi Osman Hoca. Özellikle Ayla'nın arkasında köyü, Mustafa'nın arkasında ise tren yolunu görmek istiyordu. Ancak köy Ayvalık'da, tren yolu ise Kütahya'daydı... Osman Hoca'nın çekmek istediği köprü ise Altınoluk'da masallardan fırlamış gibi duran bir köprüydü. Sonuç olarak biz aynı sahneyi 3 kere 3 ayrı şehirde, mart, nisan ve mayısta oynamış olduk...
'Seçkin sevgilim değil'
Bir Aşk Hikâyesi teklifi nasıl geldi?
Şubat'daki hikâyem sona ermişti. Okuldan mezun olmuştum. Bir süre şehir dışına gitmek istiyordum. O sırada bu proje geldi. Yazın sinema filmi çekeceğim için başta zamanlarımızı tutturamayacağımızı düşündük. Ancak sonra çözdük. Ben projeyi çok sevdim. Onlar bana güvendi. Keyifli keyifli çalışmaya devam ediyoruz.
Bir de Kore dizisinden uyarlama üstelik!
Koreliller bizden çok ayrı gibi gözükse de aslında tarz olarak yakın toplumlarız. Uzak durumları da Makbule Kosif çok güzel uyarladı. Hikâye kemik olarak aynı ama yan hikâyeler Kore versiyonundan çok uzak ve bildiğim kadarıyla herkes hikâyeye âşık olup girdi bu işe.
Seçkin Özdemir'e gelmek istiyorum. Yeni neslin en başarılı oyuncularından, ayrıca, bu benim fikrim ama Selvi Boylum Al Yazmanlım'da Özge Özpirinççi ile olduğundan daha iyi bir ikili olmuşsunuz.
Çok teşekkürler. Seyirciden de geliyor bu. Herkes bu aşkı kabullendi. Bazı mesajlar Ceylan'a geliyor mesela.
İyi de anlaşıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Ama bu durum "Sevgililer mi" dedikodularına kadar vardı.
Kesinlikle dedikodu. Bir gün yemek yedik, habercilerin azizliğine uğradık. "Dizideki aşkı çok gerçekçi yansıtmışız yakıştırmışlar" diye düşündük. Üzülmeyi bırak güldük haberi görünce. Çok iyi arkadaş olduğumuz için etkilenmedik.
Sevgilin var mı?
Yok.
Gerçekten yoğunluktan olmuyor durumu var mı?
Aşık olursanız her türlü vakit ayırırsınız...
Zuhal Olcay çok özel bir isim, ne tür diyaloglar geçiyor aranızda?
Zuhal Olcay'a çocukluğumdan beri hayranım. Bu projeye başlarken de dahil olduğunu duyduğumda çok mutlu olmuş ve heyecanlanmıştım. İzlenilesi bir kadın o. Sahne de de, gerçek hayatta da... Bazen uzaktan bakıp bir tablo gibi durduğunu düşünüyorum. Ama bir o kadar da gerçek, doğal... Çok eğlenceli ve komik. Sette çok uzun saatler geçiriyoruz. Kahkahalar hiç eksik olmuyor...