"Türkiye'ye yaraşan bir bina yapıldı"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkmenistan dönüşünde uçakta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’yla ilgili soruları yanıtladı: “Bu bina ülkemiz için bir ihtiyaçtı. 2-3 bin kişilik kongre sarayı olacak. Büyük toplantılar yapacağız. Kurayla belirlenecek vatandaşlarımızla toplantılarda bir araya geleceğiz”
CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan’ın bir günlük Türkmenistan ziyareti, iki ülke arasındaki ekonomik ve diplomatik temasların yanı sıra Malatyalı bir ailenin kurtuluşuna da sahne oldu. Bir çocuğu dövdüğü iddiasıyla Türkmenistan makamları tarafından hapse mahkûm edilen öğretmen Hacı Hamit Hamdi Polat, Erdoğan’ın ricasıyla serbest kaldı ve ailesiyle birlikte Cumhurbaşkanı’nın uçağıyla Türkiye’ye geldi. Erdoğan dönüş yolunda gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Tutuklu öğretmenin hikâyesi nedir ?
Bu öğretmenimiz 6 yaşındaki bir çocuğu dövdüğü iddiasıyla hapse atılmıştı. Bu Türkmen bir çocuk. Ailesi, şikâyetçi olmuş. Bundan dolayı da öğretmen içeriye alınmıştı. Öğretmenimiz Hacı Hamit Hamdi Polat “Ben böyle bir şeyi kesinlikle yapmadım” diyor. Kendisi sınıf öğretmeni. Arkadaşlar bize söyleyince -bayramda gene birilerini bıraktılar- af günleri varmış. Af günlerinde devlet başkanı bırakabiliyormuş. Birinde 5 kişi bırakmışlar, birinde 8 kişi. Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhammedov’dan serbest bırakılması için ricada bulunduk. Kendisi de sağolsunlar bizleri kırmadı, af yetkisini kullandı, kararı hemen imzaladı. Öğretmenimiz, Aşkabat’a 600-700 km mesafede bir cezaevindeymiş. Serbest kaldı, havayoluyla aynı gün Aşkabat’a gelmesini sağladılar.
Aynı gün içerisinde mi salıverip getirdiler?
Evet aynı gün içerisinde. Güzel bir jest oldu. Şimdi Nabi Bey (Avcı) inşallah biraz izinden sonra öğretmenimizi göreve başlatır.
‘ÖZAL’I DA ELEŞTİRMİŞLERDİ’
Cumhurbaşkanlığı Sarayı, dünya basınında manşet oldu. Beyaz Saray’la kıyaslamalar yapılmaya başlandı...
Bizim meselemiz, yeni Türkiye. Bir de tabii eski Türkiye meselesi var. Hatırlarsınız, eski Türkiye’de buna benzer konular çok işlenirdi. Daha önce de söyledim, rahmetli Özal, biliyorsunuz uçak aldığı zaman, Demirel’in ağır saldırılarına maruz kalmıştı. Ağır hakaretlerde bulunulmuştu. Tabii o zamanın cumhurbaşkanları, başbakanları dış ülkelere tarifeli uçaklarla gidebiliyordu. Yani ihtiyaçtan dolayı alınmıştı uçak. Tabii rahmetlinin ardından Demirel o göreve geldi. Çok ağır laflarla eleştirdiği uçakları kendisi de kullanmaya başladı. Aslında bu bir samimiyet testiydi. Biz göreve geldikten sonra, baktım ki bu uçakların biri Cumhurbaşkanlığı’nda biri de Başbakanlık’ta. Uçakların, ihtiyacı olanların kullanması esasıyla havuz yapılmasını önerdik. Kendileri buna yanaşmadı. Uçağın kendi makam uçağı olarak kalmasında ısrarcı davrandı. Ama bu sıkıntılı bir durumdu. Çünkü öyle anlar oluyordu ki, Dışişleri Bakanı’nın veya bakanlarımızın bir yere gitmeleri gerekiyor ama uçak bulunamıyordu
Bu ihtiyaç üzerine “Bir uçak daha alalım” dedik. Tam o sırada, Berlusconi’nin uçağının satışta olduğunu öğrendik. Berlusconi’nin uçağı o zaman 5 yaşında. O uçağı satın aldık. Türkiye’nin hamle üstüne hamle yaptığı bir dönemde, vaktin nakit olduğu apaçık ortadaydı. Öyle ülkeler var ki, iki saatlik bir görüşme için tarifeli uçakla gidip gelmeniz size iki-üç güne mal olabiliyordu. Halbuki yöneticilerin, bakanların zaman kaybetmeleri, ülke açısından ciddi bir kayıp. Yaklaşık 4 sene önce, bu ihtiyacı daha somut olarak hissetmeye başladık. Örneğin biz ABD gibi uzak ülkelere giderken bir veya iki yerde yakıt ikmali için durmak zorunda kalıyorduk. Bu durum yaklaşık 2 saat kayba yol açıyordu. Bunları değerlendirmeye başladık. Diğer ülkeler gibi bizler de mola vermeden uçabilmeliydik. Sonuçta da bu uçağı almaya karar verdik. Ancak talihsizlikler nedeniyle epey zaman kaybedildi.
Maliyeti ne kadar oldu uçağın? Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yönelik eleştirilere ne diyorsunuz?
Tüm donanımları dahil olmak üzere bize şu anki maliyeti 179 milyon dolar. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na ilişkin tartışmalar da uçak meselesinden farklı değil. Bu bina, ülkemiz için bir ihtiyaçtı. O nedenle yapıldı. Yabancı konukları karşılama törenlerini, caddeyi trafiğe kapatmak suretiyle sokakta yapmak durumunda kalıyorduk.
‘11 YIL KEÇİÖREN’DE OTURDUM’
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yönelik eleştirilerden biri de makamın Çankaya’dan başka bir mekâna taşınmış olması. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasına o dönemde bazı kesimlerden itiraz gelmişti. Şimdi de sizin Cumhurbaşkanlığı makamını Çankaya’dan başka bir yere taşımanıza itirazlar var.
Bizim derdimizin ne olduğu ortada. Dediğim gibi yeni mekân bir ihtiyaca binaen yapıldı. Artık yabancı konukları sokakta karşılamak durumunda kalmayacağız. Hem kapalı alanda tören yapma şansımız olacak, hem de açık alanda. Türkiye’ye yaraşan, tüm ihtiyaçlara cevap veren bir bina yapıldı. Ben, 11 yıllık Başbakanlığım boyunca resmi konutta oturmamış bir insanım. Tabii medyanın bir kesimi işin bu yönünü pek görmek istemiyor. Keçiören’de bir apartman dairesinde oturdum. Ankara’da Abdullah Bey’in oturduğu konuta taşınmam, Cumhurbaşkanı seçildikten sonradır. Beştepe’deki projede konut da olacak.
Bitince oradaki konuta mı geçeceksiniz?
Bitince geçeceğiz tabii. Halen oturduğumuz yer esasen Dışişleri Konutu. Oraya Dışişleri Bakanı’mız taşınacak. Ahmet Bey, zaten resmi konuta taşınmış durumda. Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı kapsamında, 2-3 bin kişilik bir kongre sarayı da olacak. Bu dışarıya da açık olacak. Orada büyük çaplı toplantılar yapma imkânımız olacak. Örneğin, muhtarlarla orada bir araya gelmeyi planlıyorum; kendilerini dönüşümlü olarak çağırma suretiyle bunu yapabilirim. Hakeza, tüm Türkiye’den kurayla belirlenecek vatandaşlarımızla da benzer bir toplantıyla bir araya gelmeyi düşünüyorum. Kongre merkezinin yanına cami de yapacağız. O bölgede ihtiyaç var çünkü. Tabii ki cami halka açık olacak.
‘İYİ İŞ ÇIKARDILAR’
Maliyetle ilgili tartışmalara ne diyorsunuz?
Bizim amacımız, tıpkı ecdadımız gibi, ülkemize kalıcı bir eser bırakmak. Projeyle ilgili olarak ben nasıl bir şey istediğimizi söyledim. O da şuydu: Binanın dışında, Ankara’da da izlerini gördüğümüz Selçuklu mimarisi olmalı. İçeride Osmanlı’nın taban-tavan arasındaki mesafedeki o rahatlık olmalı. Donanım olarak da modern teknolojinin kullanıldığı akıllı bir bina olmalı. Sağolsun arkadaşlar, iyi bir iş çıkardılar. Malzeme noktasında da bütün hassasiyeti ortaya koydular. Kalitenin elbet bir bedeli de olur. Eğer burada bir suiistimal varsa, bunu inceleyecek merciler bellidir. Bu açıdan herhangi bir sıkıntımız yok. Maliyet konusunda 750-800 milyon dolar gibi rakamlardan bahsedenler var. Bu kesinlikle doğru değil. Maliyet 500 milyon dolar civarında.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’yla ilgili uluslararası medyanın hassasiyetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Umursamıyorum. Bizim için herhangi bir kıymeti harbiyesi yok. Biz kendi işimize bakarız. Büyük devletsek, büyük düşünmek durumundayız. Onlar ne derse desin, biz yolumuza devam edeceğiz.
‘PASİF DİRENİŞLER OLDU’
Paralel örgütün medyasında bir dil birliği var. Belli sıklıkla PKK’nın özerklik ilan ettiği, propaganda sayılabilecek görseli çok fazla verdiklerini görüyoruz. Bu söylem birliği hedef birliğinden mi kaynaklanıyor? Mesela Afyon kampında İçişleri Bakanı’nın bir açıklaması oldu. Olayların büyümesinde müdahale edilmediğine ve bu konuda bazı bürokratlar hakkında soruşturma açılacağına dair...
O tür pasif direnişler oluyor, olabiliyor. Çünkü bunları malum bir akşamda temizleyemiyorsunuz. Sorunu, Türkiye’deki mevcut yasalarla hukuk devleti içerisinde çözmeye çalışıyoruz. Bu konuda kararlıyız. Birinci mesele konusunda ise bunların, seçimler sırasında, Güneydoğu-Doğu Anadolu’da terör örgütünün siyasi uzantısı olan adayları desteklemekte beis görmediklerini hatırlatmakla yetinmek istiyorum. Üst akıl talimatı böyle veriyor ve bunlar da bu adımları atıyorlar. Bu dayanışmaları sürecektir...
Üst akıl Ortadoğu’da neyi hedefliyor? Türkiye’nin buna bir hazırlığı var mı?
Bu daha önce de dile getirdiğim bir konu. Ortadoğu kavramı modern dönemde petrol havzalarının keşfiyle ortaya çıkan bir kavram. Petrolle birlikte bu coğrafya üzerinde hesaplar başladı. Hatta haritalar ona göre çizildi. Şimdi yine bölgede herkesin farklı hesapları var. Örneğin, ABD’liler de dahil olmak üzere tüm muhataplarımıza söylediğim bir konu var: Musul’u, El Anbar’ı, Halep’i unutup görmeyip sadece Kobani’ye odaklanmanın yanlışlığı ortada. Bu hususta Hollande daha farklı. O bize hak veriyor. Lazkiye’den itibaren ta Kuzey Irak’a kadar bu bölgenin, yani 36. Paralel’in üstü, buranın güvenlikli bölge haline gelmesi lazım.
"KUDÜS, İSLAM DÜNYASININ ORTAK MESELESİ"
Birkaç gün önce üzüntü verici bir olay oldu, Mescid-i Aksa İsrail’in saldırısına uğradı. Aynı zaman dilimi içinde Uluslararası Ceza Mahkemesi, Mavi Marmara’nın soruşturulmasına gerek olmadığına karar verdi. UCM saldırıyı kabul etti, bu olumluydu, ama saldırıyı yeterince ağır bulmadı. Sayın Davutoğlu, Müslümanların Mescid-i Aksa’ya sahip çıkması gibi bir ifade kullandı. Bütün bunlardan sonra cuma günü Mescid-i Aksa’da çatışma olmadan namaz kılınabildi. Bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kabul eden ülkeler var, etmeyen ülkeler var. İsrail kabul etmeyen ülkelerden. Mahkeme, bundan dolayı soruşturmaya yer yok diyor, ama İsrail’in Mavi Marmara’ya yönelik eylemi yaptığına dair kuvvetli belgeler bulunduğunu da belirtiyor. Dolayısıyla biz sürecin takipçisi olacağız. Diğer konuya gelince, aldığım bilgilere göre İsrail Mescid-i Aksa’nın mevcut statüsünün muhafaza edileceği yönünde bir açıklama yapmış. Konuyla ilgili olarak ben birkaç gün önce Mahmud Abbas ve Halid Meşal ile de görüşmüştüm. Gerek Ahmet Bey gerekse Mevlüt Bey’le de konuya ilişkin görüşmelerimizi yaptık. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri nezdinde girişimlerimiz olacak. Kudüs, İslam dünyasının ortak meselesi. Üzerinde ısrarla durulması gerekir. Takipçisi olacağız.
Sahip çıkma konusunda herhangi bir yöntem var mı?
Burayla ilgili benim Başbakanlık dönemimde bir çalışma gerçekleştirmiştik. O zaman Olmert, İsrail Başbakanı’ydı. O zaman münasebetlerimiz iyiydi. Bir mimar arkadaşımızın başkanlığında bir heyeti Kudüs’e göndererek çevredeki yıkımların Mescid-i Aksa için bir tehdit oluşturup oluşturmadığını inceletmiştik. İsrail’in izniyle gerçekleştirilen bu çalışmayı o dönemde kitaplaştırarak birçok dilde bastık. Olmert’e, Bush’a, BM’ye, Annan’a, UNESCO’ya gönderdik. Oranın, Mescid-i Aksa’nın bir vakfı vardır. Bu kitabı o vakfın yöneticilerine, İslam ülkeleri yetkililerine, fotoğraflar, planlar ve krokilerle gönderdik. Dün olduğu gibi bundan sonra da elbette konunun takipçisi olacağız.
"ELİ SOPALILARA ÜLKEYİ BIRAKAMAYIZ"
Kobani ve akabinde yaşanan olaylar nedeniyle çözüm sürecinin kırılganlığı arttı. Hatta “Çözüm süreci bitti” diyenler var. Süreç ne aşamada?
Biz çözüm sürecine demokratik açılımla başladık. Bir süre sonra bunu bir üst perdeye çıkarmak gerekiyordu ve adına “Milli birlik ve kardeşlik süreci” dedik. Bu benim çok daha benimsediğim bir başlık ve kavramdı. İçerik itibarıyla çok daha sıcaktı. Belli bir aşamadan sonra da çözüm süreci gündeme geldi. “Çözüm olduğu sürece sahiplenilebilir, neden olmasın” dedik ve bu şekilde devam ettik. Bu noktada sürecin şu tarafında şu grup, bu tarafında bu grup var diyerek bir tarafa Kürt vatandaşlarımızı oturtmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Abaza vs. bir tarafa denmez. Süreç, ülkemizin genelini, 77 milyonu kapsıyor ve bu şekilde de sahiplenilmeli ki bu işi çözelim. Bunun adı çözüm süreci olur, milli birlik ve kardeşlik süreci olur ama devam etmesi lazım. Bu, 77 milyonun ortak meselesidir. Taviz veremeyiz. Bunu söylerken de eli sopalılara ülkeyi bırakamayız. Bu açıdan yeni yasal düzenlemeler de önemli. Molotof, maske vb. konularda caydırıcı cezalar olmalı.
İmralı başta olmak üzere örgütte, geri çekilme de dahil her konuda farklı sesler çıkmasına ne diyorsunuz?
Şu anda İmralı’nın buna benzer açıklamaları var ama geri çekilme şeklinde bir şey henüz gerçekleşmiş değil. Ben o dediğiniz kesimde bu konularda çift başlılık, hatta çok başlılık olduğunu görüyorum. Bu işin Avrupa ayağı var, Kandil var, İmralı var...
İmralı ile görüşmelerin yeniden başlaması gündemde mi?
Bu istihbarat teşkilatımızla ilgili bir konu. İstihbarat teşkilatımız gerektiğinde gider görüşür, gereken neyse yapar. Hükümetimiz sağduyu neyi gerektiriyorsa yapar. Ama oraya gidenlerin, gidişi bir meydan okuma fırsatı gibi görmeleri doğru olmaz. inanıyorum.
- Diğer siyasetçilere örnek olsun diye mi?23 dakika önce
- Ankara erken mi sevindi?4 gün önce
- Trump'ın kazanması Türkiye'yi kuzey Suriye konusunda hareketlendirecek mi?2 hafta önce
- Suruç'ta beliren çözüm, büyük barışın habercisi olsun3 hafta önce
- Silahlar susmadan demokrasi gelir mi?3 hafta önce
- Bahçeli'nin tarihi çağrısı ve TUSAŞ saldırısı4 hafta önce
- 12 yıl önce ölseydi?4 hafta önce
- Yenidoğan skandalına karışan 17 hastane neden hala açık?1 ay önce
- DEM'in kendisine ait bir iradesi yoksa devlet iradesi olanı işe almalı1 ay önce
- Yeni dönemin motivasyonu duygusal değil bölgesel1 ay önce