Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

AHMET Sever uzman gazetecilikten geçiş yaptığı Abdullah Gül danışmanlığında Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı dönemleri dahil olmak üzere 12 yıl kaldı. Şimdi yazdığı “Abdullah Gül ile 12 Yıl” kitabıyla gündemde.

Kitap, Gül ile Erdoğan arasındaki çelişki ve uzlaşmazlıkları Gül’ün görece “özerk” kişiliğini gözler önüne çıkararak aktarmayı hedeflemiş görünüyor.

Gezi’de, Twitter yasağında, basın özgürlüğü konusunda “Erdoğan’dan farklı” görüşlerinin altı koyu koyu çizilmiş. Meğer Gül eylemleri sadece ve sadece “çevre duyarlılığı” çerçevesinde bir eylem olarak görüyormuş. Gezi, Gezi’den ibaret kalmadığına göre, bir siyasi ayrım, politik bir ayraç haline geldiğine göre Sever’in, 10 kadar arkadaşını alıp babasına çıkan, Gezi protestocularına anlayışla yaklaşılmasını isteyen Gül’ün oğlu Mehmet’e varana dek detay vermesi anlam kazanıyor. Radikal yazarı Murat Yetkin pası alıyor ve bu durumu “Babadan babaya, oğuldan oğula ne kadar fark olabiliyor, değil mi?” diyerek aktarıyor nitekim.

Sosyal medya yasağını “aklı almamış”, internet yasası sırasında “isyan etme” noktasına gelmiş bir Abdullah Gül var karşımızda. Gül, AK Parti’nin 2010 sonrası gidişatından, AB doğrultusundaki kopuştan da rahatsızmış. Ahmet Sever’in Çınar Oskay’a veriği röportajda dikkat çeken başka bir detay da Suriye ve Mısır’a dair. Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, sanki Türkiye’den çok Mısır ve Suriye’nin Başbakan’ı ve Dışişleri Bakanı gibi davrandığını düşünmekteymiş.

Sözün özü, kitabın karşımıza çıkardığı Gül, muhalif partilerin ve hatta sokak muhalefetinin Erdoğan’ı ve hükümeti sıkıştırmak için kullandığı bütün argümanlara ve araçlara olumlu bakan bir Gül.

Bu profilin ne kadarı gerçek ne kadarı Sever’in tasavvuru ya da manipülasyonu bilemiyoruz. Gül’dür Gül diyenlere bakıyoruz, “Sonuçta kitabı basılmadan önce okudu öyle değil mi?” diyorlar. Gül ise dün, kitabın hazırlığında herhangi bir yönlendirmesinin veya müdahalesinin söz konusu olmadığı gibi kitabın yazılmasına sıcak bakmadığını da Ahmet Sever’e söylediğini açıkladı. Sonuç olarak kitaptan aktarılan cümleler, Gül’ün sadece Erdoğan’la değil, partiyle de ayrışma eğilimi içinde olduğunu gösteriyor. Zira şu ifade dikkat çekici. “Kurduğu parti değişmiş, başka kimliğe bürünmüştü, artık partisini tanıyamıyordu.”

Allah Allah... Oysa Sever 14.06.2015 tarihli röportajda Gül’ün siyasete dönüp dönmeyeceği sorusuna Gül’ün siyasete dönmek için can atmadığını, ama gerçekten kendisine ihtiyaç duyulursa şartlarını ortaya koyarak dönmeyi düşünebileceğini ifade ediyor.

“Sayın Gül artık tanıyamadığını düşündüğü bir partinin ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak? Böyle bir partide neden siyaset yapmak isteyecek?” soruları havada asılı kalıyor.

Fakat hâlâ en önemli soru bu kitabın neden yayınlandığı sorusu.

Tamam, AK Parti’nin zarar görmemesi için kitabın çıkmasını seçim sonrasına erteletmiştir Gül, bu kadarını yapmıştır, bu bir fedakârlıktır da denilebilir.

Gelin görün ki bu fedakârlık, kitabın en az seçim öncesi kadar civcivli bir konjonktürde çıktığı gerçeğini değiştirmiyor.

Kitap AK Parti’nin % 41 oranında oy aldığı ve tek başına hükümet kuramadığı bir süreçte yayınlanıyor.

Kimilerinin % 41’den ötürü Sayın Ahmet Davutoğlu’nu sorumlu tuttuğu bir konjonktürde.

Kimilerinin ise “Cumhurbaşkanı Erdoğan çok aktif ve çok müdahil, Ahmet Davutoğlu pasif kalıyor, oysa Gül olsa böyle mi olurdu?” dediği bir konjonktürde.

Hatta “Olağan kongre öne alınsın, partiyi rahatlatacak ‘başka biri’ genel başkan olarak seçilsin” gibi önerilerin sunulduğu bir dönemde.

Bu nedenle kitap her yanıyla “Ahmet Davutoğlu genel başkanlığında AK Parti kaybetti, Gül partiye geri dönsün, erken seçim olsun, parti şahlansın” kitabı olarak algılanıyor.

Bu propaganda yapılır yapılır da, kitabın anlattığı Gül, parti tabanının kalbini fethedecek bir Gül mü yoksa Erdoğan ve AK Parti karşıtlarının hoşuna gidecek bir Gül mü?

Maalesef ikincisi.

Her yerde “Siyaset yapmak istiyorum, partimin başında olmak istiyorum demenin yolu, teşkilatın ve partinin ihtiyaçları doğrultusunda ipleri eline almaktır; ‘Ben demedim, eski danışmanım dedi’ yapmak değildir” cümleleri kuruluyor.

Umarım Gül bu kitabın yarattığı etkinin farkındadır. Eğer değilse yanlış kişilere kulak kabarttığı içindir.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar