Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Ankara Tren Garı’nda patlayan 2 canlı bomba, 99 canın yitirilmesine neden oldu. Bir taraftan bu hunharca saldırının yarattığı şok ve üzüntüyle başetmeye çalışıyoruz, bir taraftan da anlamaya çalışıyoruz.

Neden öbür barış mitingi değil de bu barış mitingi böyle bir saldırının hedefi oldu?

Çünkü kim yaparsa yapsın terörizmin temelinde kimi provoke edebilecekse onu hedef alma var. Kimin provoke olması devleti paniğe sevk edecekse, defans psikolojisiyle yanlış refleks vermeye itecekse, onu hedef alma var.

Fail bakımından IŞİD ismi öne çıkmakta.

IŞİD militanı olmayı içine sindirebilmiş birini, PKK ve PYD’ye destek veren oluşumlara karşı saldırı düzenlemeye ikna etmek zor olmasa gerek. Tekfir mekanizması, Şii ve Alevi düşmanlığı, “laik Ortadoğu” diyen herkesi kâfir kabul etme pratiği nedeniyle bu işi yapacak inanmış bir maşa bulmakta zorlanmaz IŞİD.

Ama böylesi büyük saldırılarda “maşa” bazen ipucu olmaktan öte gitmez.

IŞİD kimi zaman devlet gibi hareket edip “gerektiğinde” düşmanıyla ittifaklar kurabilen, kimi zaman örgüt gibi hareket edip saldırı ve cinayet ihalesi alabilen bir terör örgütü. İşin içine ihale girdiğinde başka ülkelerin yönlendirmesine ve kullanımına da uygun hale geliyor.

O zaman soru şu: Ankara bombacılarının saldırıları IŞİD’in merkezinden mi çıktı, örgüte sonradan biat eden ve “ketibe” denilen bir silahlı birliğin kararı ve inisiyatifi mi söz konusu?

Yani iki ihtimal var:

1) Karar IŞİD’in merkezinden çıkmışsa “görünen sebep” kuşkusuz kurmayların, “Türkiye İncirlik’i ABD’ye açtı, o halde zayıflatılmalı” gerekçesini referans alacaktır ve bu olasılıkta kötü haber şu ki, örgüt Türkiye’de başka saldırılar da düzenleyebilir.

2) IŞİD’den önce de çeşitli coğrafyalarda var olan -mesela Orta Asya’da olan, mesela içine Rus istihbaratının sızdığı- , sonradan IŞİD’e biat eden bir birliğin böyle bir karar verip uygulaması da mümkün.

Ankara patlamaları bağlamında ikinci olasılık, yani spesifik ve içeri sızdırılmış istihbaratçıların manipülasyonuyla hareket etmiş bir ketibenin işi olma olasılığı daha yüksek. Zira, IŞİD gibi, saldırılarını üstlenmekle gurur duyan bir örgütün bu olayı üstlenmemesi önemli ve coğrafya itibarıyla Çeçen cinayetlerinden bugüne kadar Türkiye’de pek çok eyleme imza attığı kuvvetle muhtemel bir ülkeye komşuyuz.

Öte yandan unutulmaması gereken bir gerçek var: Rusya’nın ABD ile kısmi bir işbirliği yapıp Suriye’ye girdiği bir dünyada hiçbir şey soğuk savaş denklemleriyle anlaşılamaz. Ankara patlamaları da buna dahildir.

Soğuk savaş dönemi bitti ve ideolojik ittifakların yerini menfaat eksenli esnek ve mobilize çıkar birliktelikleri aldı.

Öyle ki bugün ABD, Rusya’yı Suriye’deki tarafları masaya oturtacak bir cebri güç olarak “değerlendirebileceğini” düşünüyor ve “suyunu çıkarmaması koşuluyla” Rusya’nın Suriye’deki varlığını destekliyor. Rusya’nın Türkiye’ye dönüp “Bak koçum, buralar artık benden soruluyor, topunu tüfeğini sınıra o kadar çok yaklaştırma” havalarında olduğu da malumumuz. Bu meydan okumayı “Zaten iç huzurun yok, hafazanallah bir anda kendini iç savaşın içinde bulabilirsin” yollu bir mesaj saldırısıyla taçlandırdığını düşünmek için pek çok sebep var.

Türkiye, soğuk savaş döneminde olduğu kadar masif ve net olmayan; birbirine jest yaparken aynı anda rest çekip meydan okuyabilen güç birlikteliklerinin ortasında, tehlikeli bir yakın gelecek tablosunun kıyısında duruyor. Bu tablodan sağ çıkabilmek, iç hesaplaşmasını kan dökmeden yapabilen ve önceliği her daim “tek bir millet olarak kalabilmek” düsturuna verebilen bir istikamet içinde olmakla mümkün.

Küresel ısınmadan, futbol maçındaki mağlubiyetten, Esad’dan ve hatta PKK’nın kudurganlığından; hepsinden aynı anda devleti ve Beştepe’yi sorumlu tutabilen bir kafayla nasıl olacak, soru işareti.

“İç savaşı tartışmak” gibi konu başlıkları açabilen, PKK insan hakları derneği imiş gibi yapabilen siyasetçilerle nasıl olacak, soru işareti.

“İstifa mekanizması” diye bir şeyden haberdar olmayan, toplum vicdanını inciten ve öfkeye sebep olan büyük ve önemli olaylarda bedel ödenmesi gerektiğini kavrayamayan bir yönetim anlayışıyla nasıl olacak, o da soru işareti.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar