Tuncay Özkan kimden özür diliyor?
CHP Milletvekili Tuncay Özkan “Cumhuriyet mitinglerinden dolayı” özür dilemiş. TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen bütçe görüşmelerinde söz alan Özkan’ın bu değişiminde rol alan şey ise rahmetli Necmettin Erbakan’ın desteği ve partisinin kadın ve gençlik kollarından gönderilen “binlerce” mektup olmuş. “Cumhuriyet mitingleri sırasında, o insanları kızdırdığımı, korkuttuğumu o mektuplardan öğrendim, hepsinden özür dilerim diye karşılık yazdım. Bugün, burada yaptığımız şeyler de pek çok insanı kızdırıyor ve korkutuyor. Gelin, birbirimizle konuşabilme mesafemizi kaybetmeyelim” diyor.
Yüz binlerce öfkeli insana AK Parti’nin “vatanı sattığı” hikâyesinin anlatıldığı mitinglerdi Cumhuriyet mitingleri.
“Başörtülü kadınların doktor olamayacağını, buna engel olacaklarını, çünkü doktor oldukları zaman don üzerinden iğne yaptıkları” yalanlarının anlatıldığı mitinglerdi.
“Çankaya’da bir başörtülüye geçit vermeyeceğiz” sloganlarının atıldığı, dövizlere yazıldığı mitinglerdi. AK Parti’nin kadınları çarşafa sokacağı hikâyelerinin anlatıldığı mitinglerdi.
“Biz kaç kişiyiz?” adı altında 1 milyon kişiyi toplamayı hedefleyenlerin yüz binlerce insanı iktidar partisi tabanının yaşam tarzına hakaret etmeye teşvik ettiği günlerdi.
Bayrak sopalarının silah gibi tutulduğu, mitinglerin dağılma saatine denk gelmemeye çalıştığımız günlerdi. AK Parti, AB’ye uyum yasaları çıkarıyor diye, “Batılı yaşam tarzına sahip kişilerin” ağız dolusu AB’ye sövdüğü günlerdi.
Bugün Obama, Erdoğan’a ters bakmış diye sevinçlere gark olanların o gün “Tayyip’i ABD başbakan yaptı” yalanlarına inandırılıp mitinge yollandığı günlerdi.
O günlerde, şimdi Tuncay Özkan’ın söylediklerini biz söylerdik. “Burası Türkiye. Burada kimse birbirine bir yaşam tarzı dayatamaz. Ne siz dayatabilirsiniz, ne AK Parti dayatabilir. Paranoyaya gerek yok, Cumhuriyet’le kimsenin sorunu yok. Bu toplumun değerlerini şeytanlaştırmayın. Konuşma kanallarını kapatmayın.”
Dinlemezlerdi. Bastıra bastıra “Cumhuriyet biziz, bizim dediğimiz olacak” derlerdi. “Biz onlara siyasi iktidarı verdik, ama onlar devlet iktidarını da istiyorlar, vermeyiz” derlerdi. “Biz çocuklarımızın namaz kılmasını değil, bale yapmasını istiyoruz” derlerdi.
Günün sonunda, Cumhuriyet mitinglerini düzenleyenlerin çıkardıkları gürültü ve sergiledikleri uzlaşımsız tavırlar; emekli ve muvazzaf askerlerle beraber yaptıkları gövde gösterileri neye yaradı biliyor musunuz?
Devlet içindeki örgütlenmesini tamamlamak için AK Parti’nin iktidarda kalmasına ihtiyaç duyan Gülen Cemaati’nin kurmay, örgütçü ve dışarıya bağımlı tabakasına.
Cumhuriyet mitingleri ile siyasal iklim öylesine enfekte oldu ki, devlete hükümet edenler ülkeyi yönetebilmek ve “o kafa” ile mücadele edebilmek için gizlilik ve takiye ile beslenen, sadece devlet içinde değil, toplumsal network’ü de sağlam olan, örgütlü çalışan bir kadro hareketine olabildiğince alan açmak zorunda kaldılar.
Başörtüsü takanlarla problemi olan, namaz kılanlarla problemi olan, yer sofrasına oturanla problemi olan, Anadolulukla problemi olan, Osmanlı ile problemi olan, Kürt’le-Kürtçe’yle problemi olan, sandıkla problemi olan, “çoğunluk” ile problemi olan, velhasıl “demokrasi” ile problemi olan ve kendisinden başka herkesi Cumhuriyet’in dışında tanımlayan, yanına askeri de alabilme potansiyeli olan “Cumhuriyet mitingçileri” nin hem Cumhuriyet hem de demokrasi için yarattığı tehdit, “paralel yapı”ya ebelik yapmış oldu.
Seçilmiş yöneticileri, “Aynı secdeye baş koyuyoruz” ortaklığı üzerinden uzman, kendisini yetiştirmiş, tecrübeli amma velakin esas bağlılığı ülkeye ve devlete değil, Fethullah Gülen’e olan ve bunu da gizli tutan bir yapıyla ortaklığa iten, sandıktan çıkan sonucu halkı sokağa dökerek ve gerekirse asker dipçiği ile indiririz iması yapan “Cumhuriyet mitingleri” organizatörleriydi.
Sonucunda neler olduğunu hepimiz gördük.
Tuncay Özkan şimdi “Cumhuriyet mitinglerinde üzdüğüm, kırdığım insanlardan özür dilerim” ifadesiyle beraber önemli ve eğer samimi olarak ifade edilmiş ise değerli “barış, uzlaşma” mesajları veriyor.
Ama bu mesajları “Silivri” bağlamına oturtması “Silivri 10 bin 500 kişilik bir toplama kampı. Oyuncuların, orada bulunan aktörlerin değişmesi orayı başka bir şey yapmaz” ifadelerinin ima ettiği şeyler bizi “Umarım özrü kabahatinden büyük değildir” demeye sevk ediyor.
Yoksa Özkan’ın dilediği özür, Necmettin Erbakan gibi gösterdiği şapkadan “paralel yapılanma” lehine sonuç çıkarma amacına mı matuf?
Eğer böyleyse şaşırtıcı olmaz. “Ebe, doğumuna eşlik ettiği şeyle barışıyor” deriz.
- Ankara erken mi sevindi?5 dakika önce
- Trump'ın kazanması Türkiye'yi kuzey Suriye konusunda hareketlendirecek mi?56 dakika önce
- Suruç'ta beliren çözüm, büyük barışın habercisi olsun1 hafta önce
- Silahlar susmadan demokrasi gelir mi?1 hafta önce
- Bahçeli'nin tarihi çağrısı ve TUSAŞ saldırısı2 hafta önce
- 12 yıl önce ölseydi?2 hafta önce
- Yenidoğan skandalına karışan 17 hastane neden hala açık?2 hafta önce
- DEM'in kendisine ait bir iradesi yoksa devlet iradesi olanı işe almalı3 hafta önce
- Yeni dönemin motivasyonu duygusal değil bölgesel3 hafta önce
- "Kadını öldürmek daha kolay" diye mi?1 ay önce