Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

NATO’nun Norveç’in Stavanger kentinde bulunan Ortak Harp Merkezi’nde gerçekleştirdiği tatbikat sırasında yaşanan skandal geçtiğimiz haftanın en önemli konularından biriydi. Atatürk’ün resminin ve Erdoğan’ın isminin yer aldığı bir tablonun düşman liderler olarak gösterilmesi, bu ülkenin onuruna yapılmış büyük bir hakaretti.

Ancak olayı irdelemekten zarar gelmez. İlk etapta hafızalara kazınan resmin, bir grup NATO askerinin Erdoğan ve Atatürk temsillerine ateş eden fotoğrafları olduğu gerçeğini kimse inkâr edemez. Sonradan anlaşıldı ki, gerçekte olan bu kadar ilkel değil, ama mazur görülebilir de değil.

‘SÖZLEŞMELİ MEMUR’

Üst düzey NATO yetkilisinin verdiği bilgiye göre iki ayrı olay var ve Norveç’te 8-17 Kasım tarihleri arasında yapılanlar tatbikatın saha kısmıyla ilgili değil, masa başı simülasyonlarla ilgili. İlk olay, arka plan verisi olarak yer alacak “Düşman Liderler Biyografisi”ne Atatürk’ün heykelinin girmesi. Türk ekibin müdahalesi sonrasında Atatürk heykeli, düşman liderler biyografisinden kaldırılıyor. Teknisyen ise heykelin Atatürk’e ait olduğunu bilmediğini savunup özür diliyor. İkinci olayda ise Norveç Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı bir sivil personelin, Hollanda’daki karargâhta simülasyon çerçevesinde kullanılan sanal bir sohbet mecrasında “Recep Tayyip Erdoğan” adına sahte hesap açması söz konusu. Bu sahte hesap üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan, simülasyonda “düşman ülke liderleriyle” yakın ilişki kuran ve işbirliği yapan biri olarak gösteriliyor. Olayın ortaya çıkması üzerine, ilgili personel görevden alınıyor.

Skandal ortaya çıkınca Türkiye aynı tatbikatta olan 41 askerini geri çekti ve doğal olarak sert bir tepki verildi. JWC Komutanı Andrzej Reudowicz, konuya ilişkin özür mektubu yayınladı. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de özür diledi: “(...)Meydana gelen hatadan dolayı özür diliyorum. Olaylar, tek bir kişinin eylemlerinden kaynaklanıyor ve NATO’nun görüşlerini yansıtmıyor.”

Bu esnada skandaldan sorumlu olan iki kişiden birinin, Türkiye kökenli ve Kürt asıllı olduğu da haber mecralarına yansıdı. İnsan ülkesine duyduğu düşmanlığı nasıl olur da bu raddeye taşır, anlamak mümkün değil.

NATO dediğin de sözde dünyanın en güçlü organizasyonu, böyle bir hatalar zinciri için nasıl olur da “Bunu yapanlar sözleşmeli memur” açıklaması yapılır, onu da anlamak mümkün değil. Sanki olay bir SSK hastanesinde geçiyor da kadrolu temizlik işçisi, taşeron firma işçisini çekiştiriyor gibi.

OLGUN BİR DAVRANIŞ

Bu kriz sırasında “objektiflere takılan” iki bağımsız olayı da anmadan geçmeyelim.

- Halkta karşılığı olmayan ama hükümete yakın refikler edinmiş radikal ulusalcı, esasında Rusyacı bir partinin lideri, krizi “NATO’dan ayrılma” dayatmasına dönüştürmekte hiç gecikmedi. “Yahu bir durun, NATO’dan ayrılıp nereye gidiyorsunuz?” diyenlere vatan haini, ABD âşığı filan muamelesi yapıp insanları canlarından bezdirdiler. (Endişe verici ve tuhaftı.)

- AK Parti’den sonraki ikinci büyük parti olan, halkta % 25-30 bandında karşılığı bulunan anamuhalefet partisinin lideri ise, AK Parti ile günlerdir sürdürdüğü polemiğe es verip şu açıklamayı yaptı: “Biz 80 milyonluk bir aileyiz. Ama hiçbir zaman kendi ülkemizin tarihine ve bugününe hakaret edilmesini kabul etmez, şiddetle eleştiririz. Bu yetkililerden Türkiye’ye yapılan bu hakaret nedeniyle yöneticileri tatmin edecek açıklama bekliyoruz. Bu sıradan bir özür dileriz ile geçiştirilecek bir konu değil.” (Bu zor zamanlarda iktidarıyla, muhalefetiyle bütün bir milletin test edildiğinin farkındalığına ilişkin, olgun bir davranıştı).

*************

‘DESİGNATED SURVİVOR’DA NE OLDU?

GÜZEL diziydi. Amerikan Kongre binasının içeride bir oylama sırasında patlatılarak içindeki bütün kabine, kongre ve temsilciler meclisi üyelerinin “başkan” ile beraber yok edilmesi sonrasında başa getirilen “atanmış vâris” Tom Kirkman’ın ülkeyi ayakta tutma çabasını anlatıyordu.

Ülke yönetiminde çok da etkili olmayan imar ve iskan bakanı, bütün kabinenin ve başkanın hayatını kaybetmesi ya da çalışamaz hale gelmesi ihtimalinde devreye girecek bir prosedür için seçilmiş kişi olduğunu, başkan koltuğuna oturacağını terör saldırısının olduğu gün öğreniyor. İhtirassız, dürüst kişiliğiyle Beyaz Saray şartlarına ayak uydurmaya çalışarak ülkeyi başka terör saldırılarından korumaya çabalıyor. Saldırıyı asıl sorumlular tarafından belirlenen bir radikal İslamcı örgüt üstlenirken, zaman ilerledikçe olayın aslında “devletin içinden” örgütlendiği anlaşılıyor.

2. sezonun yayınlanan son bölümlerinde ABD Başkanı’nın “Turan” ismiyle temsil edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile FETÖ hakkındaki tartışması, Fethullah Gülen’i temsil eden “Nuri Şahin” karakterini ise desteklemesi, diziyi Türkiye’nin gündemine taşıdı. Erdoğan hazırcevap, zeki ama sert ve kaba bir karakter olarak canlandırılırken Fethullah Gülen’i temsil eden “Nuri Şahin” neredeyse Bradley Cooper fiziği taşıyan ve öğrencilerine canından çok kıymet veren bir öğretmen gibi lanse edildi.

Designated Survivor adlı dizinin yapımcılarının bu tercihi doğal olarak Türkiye’deki izleyicilerin de, diziyi bu vesileyle duyanların da tepkisini çekti. Çünkü dizinin Türkiye’de izlenme nedeni ABD’nin kendi içindeki bir “paralel devlet yapılanması” tarafından nasıl ihanete uğradığını anlatan bir hikâyeye dayanmasıydı. Bir bölümde Tom Kirkman, insanın kendi devletine karşı nasıl bu kadar radikalleşeceğini bile sorguluyordu.

ABD dizilerini izlerken dizinin iyi, dürüst adamıyla özdeşleşiveren ve “Ben empati yapıyorsam o da yapıyordur” diye düşünen izleyici şaşırdı, ama gerçekte hadise o kadar ilginç değil. ABD’de çekilen siyasi diziler ile Türkiye’nin “Kurtlar Vadisi” mantığı arasında öz itibarıyla çok derin bir fark yok. Tek fark, ABD’nin propaganda dizileri kaba kuvvet, aksiyon ve acımasız rekabet ilişkilerini bir realite olarak kullandıktan sonra “Son kertede hak, adalet, özeleştiri, hakikat arayışı gibi temel değerler üzerine kurulu bir devletiz” mesajı vermeye odaklanıyor ve bu mesajı, işlerin aslını esasını bilmeyen kendi vatandaşlarına ulaştırmayı da başarıyorlar.

Designated Survivor’daki Türkiye kısımlarının önemi şurada: Biz Türkiye olarak, ABD establishment’ının, yerleşik düzeninin FETÖ ile ilgili iddia ve analizimize katılmadığını, gönderilen dosyalara itibar etmediğini, Erdoğan’dan çok Gülen’i desteklemeye değer bulduğunu öteden beri biliyorduk. Mevzu ile ilgilenen ABD’li gazeteciler, uzmanlar, analistler de biliyordu. Artık ABD vatandaşları da biliyor. Çünkü bütün bunlar şimdiye kadar hiçbir popüler dizide bu kadar açık ve net ele alınmamıştı.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar