Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

AK Parti’nin eski Kayseri İl Başkan Yardımcısı Mehmet Akif Kum, din değiştirdiğini açıklamış, “Artık Hz. İsa’ya inanıyorum” diyor. Gelen tepkiler üzerine de kendisini şöyle savunmuş: “Ateistler kadar kötü değil ya, onlar hiçbir şeye inanmıyor.”

Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Deizme, ateizme yönelişlerin arttığıyla ilgili uyarılar zaten vardı, ama İslam’ı bırakıp Hıristiyanlığı seçmek?

En çok da “Artık Hz. İsa’ya inanıyorum” kısmı tuhaf geldi.

Çünkü Müslüman isen zaten Hz. İsa’ya inanmak zorundasın. Bizim dinimize göre, “Ben İslam’a inanıyorum, dolayısıyla Hz. İsa’ya inanmıyorum, bence öyle biri yok” dersen zaten mümin bir Müslüman olamıyorsun. Yani, iyi bir Hıristiyan olmak için İslam Peygamberi’ni reddetmen gerekirken, iyi bir Müslüman olmak için gerekli olan bunun tam tersi.

TEK BİR MESAJ

Neden mi?

Çünkü Maide Suresi 3. ayet şöyle der: “...Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim.”

Dini ikmal etme, kemale ulaştırma, tamamlama ile kastedilen; önceki peygamberlerin getirdiği mesajın reddedilmesi değil, mükemmelleştirilmesi, nihayetine kavuşturulması.

Çünkü semavi dinlerin her bir peygamberi de Hz. Muhammed gibi özünde tek bir mesajı vermek için görevlendirilmişti.

Çünkü her biri bazı tabiat güçlerini, doğa olaylarını yahut devlet adamlarını, kahraman askerlerini, büyücülerini, rahiplerini, kendi ölçeklerinde erenlerini, bilgelerini putlaştırıp tanrı diye tapınan toplumlara Allah’ı hatırlatmak için geldiler. O toplumlara, hayatı doğru yaşamak ve anlamlandırmak için evrenin gerçek yaratıcısının işaret ettiği “kullanma kılavuzu”na bakmaları gerektiğini anlatmak için geldiler.

Putlaştırdıkları şahıs ve şeylerde vehmettikleri yasaların gerçek olmadığını anlatmak için geldiler.

Hz. İbrahim, kendine yetebilen bir insanın hiçbir yardım almadan neden var olduğunu ve kendisini kimin var kıldığını anlayabileceğini kanıtlamak için geldi.

Hz. Musa, eşitsizlik ve sömürü üzere kurulmuş bir düzende en temel insan haklarından bile mahrum olan inananları kurtarmak ve onlara bir yurt temin etmek için... Hz. Musa’nın Firavun’la giriştiği mücadele, her şeye gücü yeten iktidar sahiplerinin kendilerinin üzerinde güç tanımama adına sergiledikleri inadın hikâyesinden başka bir şey değildi.

Hz. İsa’nın hikâyesi, muktedirlerin ve işbirlikçi sözde din adamlarının, elinde Allah’ın sözünden, iyilik ve fedakârlıktan başka bir şey olmayan adamın yarattığı değişim potansiyeli karşısında nasıl dehşete düştüklerinin hikâyesidir aynı zamanda.

Hz. Muhammed, kendisinden önce gelen bütün peygamberlerin işaret ettiği yere işaret etti. Bu kez daha güçlü bir şekilde. Allah’ı ya da sözünü temsil ettiği iddiasıyla Allah’tan uzaklaştıran ve insanı yaratılma amacından uzak tutan bütün davranış ve tutumlar “şirk” adı altında ilk kez güçlü biçimde “problematize” edilmiş oldu.

DÜŞÜNMEK GEREK

Bir de şu önemlidir: Kuran, bir kere aydınlandığı halde yeniden sapan, hakikati bulduğu halde bulduğu şeyin yükünü kaldıramayan, basitlikteki sırrı, saflıktaki zenginliği kalben hissettiği halde müesses sistemler icat etmeye, Allah’ın sevgisini kalplerden alıp devlet gücüne, şaşaalı yapılara, kudret ihtiyacına tahvil eden “önceki” ümmetlerin ne kadar acıklı, ne kadar trajik bir duruma sürüklendiklerini anlattı, uzun uzun.

Bir kere bulduğu halde, onu bırakmayı seçmek.

Ya da elinde bulunan daha yüksek sürümü bırakıp, yarım kalmış, tamamlanmamış olana dönmek.

Allah başka zillet vermesin.

Kimse “Dinde zorlama yok” filan diyerek bu tür şeyler üzerine iki çift laf etmeyi yasaklayamaz. Ama bağırıp çağırmak yerine oturup düşünmek gerektiği de açık. İnsanlar neden “kemalata erdirilmiş” olanı bırakıyor, yarım kalmış, tamamlanmamış ve bozulmuş olana yöneliyor?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar