Golan Tepeleri'nin faturasını Arap Baharı'na çıkarmak
Malum İsrail, ABD destekli saldırganlığının günden güne artan veçhelerine Golan Tepeleri’ni de ekledi. Önce kısa bir hatırlatma. İsrail, Suriye'ye ait Golan Tepeleri'ni 1967'de işgal, 1981'de ilhak etmişti. 1999, 2000, 2008 ve 2009 yıllarında İsrail ve Suriye devletleri arasında kimi Türkiye gibi arabulucuların da çabasıyla görüşme ve çözüm arayışları söz konusu olmasına rağmen hiçbir ilerleme kaydedilememişti. 2013 yılında İsrail, Golan Tepeleri'ne top ateşi açıldığını öne sürerek bu saldırılara karşılık vermiş ve İsrail ile Suriye orduları aynı yıl karşılıklı top atışlarında bulunmuştu. Derken 2016 yılında İsrail Başbakanı Netanyahu, Bakanlar Kurulu’nu Golan Tepeleri'nde toplayarak dünyaya burayı "İsrail toprağı" olarak tanıma çağrısında bulundu. Ancak beklediği olmadı. Uluslararası toplum çağrıya sıcak bakmadı hatta tepki gösterdi. Tarihin 2019’un 21 Mart’ını gösterdiği gün ise Twitter hesabından açıklama yapan Trump, "Bölgenin istikrarı ile İsrail devleti için stratejik ve güvenlik açısından kritik öneme sahip Golan Tepeleri'nde İsrail egemenliğini ABD'nin 52 yıl sonra tamamen tanımasının vakti geldi" diyerek yeni bir krizin fitilini ateşledi. İsrail Başbakanı Netanyahu doğal olarak aynı mecradan teşekkür etti ve Trump’ın kararını övdü. Trump yaptığı açıklamayı karara dönüştürüp imzalamakla da hiç gecikmedi.
BASKIN BASANINDIR DÜZENİ
Rusya kınadı, Suriye kınadı, Türkiye kınadı. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, AB üyesi 28 ülke adına yazılı açıklama yaparak, "AB'nin Golan Tepeleri'nin statüsüne ilişkin tutumu değişmedi" vurgusunda bulundu. Arap Birliği de ABD’nin aldığı tanıma kararına karşı. Trump başa geçtiğinde taklalar atan, Trump’ın hoyratlığının Türkiye’ye fırsatlar sunduğunu zannedecek kadar ahmak olanlar bu gelişmeyi nasıl karşıladı bilmiyorum. Çünkü kendilerini takibi de, okumayı da bırakalı çok oluyor.
Günün sonunda ne oldu?
Gücü olanın başka bir ülkede göz koyduğu yeri ilhak etmesi, yani kanunsuzluk, “baskın basanındır”cılık ABD eliyle meşrulaştırılmış oldu.
Bu ilk değil. Trump döneminde Rusya da Kırım’ı ilhak etti ve aman aman bir yaptırıma maruz kalmadan hayatına devam ediyor. Hatta kükreyerek ve güçlenerek devam ediyor.
Şimdi, faturayı Suriye muhalefetine, hatta daha da dibe inerek Arap Baharı’na çıkarmak isteyenler de diyor ki: “Bakın, Esad rejimini meşgul etmenin bedeli ne oldu? Bu işten İsrail kazandı, size de avucunuzu yalamak düştü”.
DEMOKRASİ TALEP EDEN ARAPLARIN NAİFLİĞİ
Unuttukları ya da görmezden geldikleri bir şey var. Hatta iki şey var.
Arap Baharı zaten avcunu yalamaktan dili tuz rezervine dönmüş olanların başlattığı bir isyandı. Bölgesel diktatörlerin halklarına dönüp “Size hak mak yok, ayrıca uslu duracaksınız yoksa İsrail sizi de alır Filistin yapar” korkutmasına, kurdukları dehşet dengesine karşı yükselmiş bir hak hukuk demokrasi talebiydi. Her türlü savaş ve işgal hareketine “demokrasi” süsü takan ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkeler bu talepleri oyalaya oyalaya sönümlendirme ve kendi lehlerine uyacak şekilde manipüle etme taktiklerine başvurmasalardı, selefi radikal örgütler, yabancı savaşçılar Suriye’ye akın edip söz konusu devrim girişimini -çünkü asla devrime dönüşemedi- kirletme fırsatını bulamazlardı. Suriye’nin, Mısır’ın, hatta Suud-i Arabistan’ın başına söz konusu halk hareketlerinden etkilenerek gerçekleştirilen şeffaf ve organik seçimlerden süzülüp çıkmış gerçek halk liderleri gelebilseydi, İsrail demokrasi ve demografinin gücüne karşı koyamayacak, kılıcını gömecek, uzlaşma sırasına girecekti. O ihtimalde, hedeflenen toplam değişimin ikincil kazanımı İsrail’in bölge ülkeleriyle uyumlu olmaya zorlanması olacaktı. Çünkü onu bu haliyle hayatta tutan sadece ABD değildi. ABD tarafından beslenen Suudi Arabistan, BAE gibi her türden demokrasi talebini boğan krallıklardı.
Hayal buydu ve evet, hayaldi. Arap baharını gerçekleştiren, isyanları başlatan güdüyü oluşturan tek bir akıl, bir kişi ya da tek bir grup olsaydı belki sadece şu sorudan dolayı sorumlu tutulabilirlerdi: “Bu nasıl bir naiflik? Bunun olmasına göz yumulur mu sanıyorsunuz?
Ancak rüzgara mantık sorulmaz. Söz konusu isyanlar bir birikimin eseriydi, rüzgar esmeye başladı ve hızını almadan da duramadı. Sonunu görenlerden biri olarak o günlerde “Demokrasi, hukuk devleti, refah, huzur, düşünce özgürlüğü isteyen kişilere ‘Bunları isteyemezsiniz, oturun oturduğunuz yerde’ demekten daha merhametsiz bir şey yoktur; ancak bu taleplerden hiçbiri ne Batılı devletlerin ne de bölgesel diktatörlüklerin lehine değil, bu topraklarda bağımsız kendi iradesine sahip toplumlar ‘başıboş’ görünür, tehdit addedilir; o yüzden amaç hasıl olmadan boğulması tercih edilir” mealinde, huzursuz, huysuz ve mızmız gibi görünen yazılar yazmamın nedeni buydu. Doğru talepler, yanlış rüzgara tutunmuş ve kayığın su olması kaçınılmazdı. Nitekim tüm o umutlar Akdeniz’in Ege’nin sularında, yüzeyde kalmaya çalışan mülteci botlarıyla beraber kayıplara karıştı.
REJİM GOLAN TEPELERİ'NE PROPAGANDA TURİZMİ DESTİNASYONU OLARAK BAKIYORDU
Golan Tepeleri’nin ABD kararıyla İsrail’in hükmü altına alınmasından Arap Baharı’nı ve Suriye’deki karşılıkları sorumlu tutanların unuttuğu başka bir şey de şu: Golan Tepeleri’nin ilhakı dün olmuş bir şey değil. 1981’de oldu. O günden bu yana Suriye rejimi bir dizi müzakere ve Golan Tepeleri’ne düzenlenen turistik “Bakın nasıl işgal edildik” turlarından başka fazlaca bir şey yapmadı.
Dolayısıyla bugün Trump, bu işgali resmileştiren kararı ile aslında Suriye rejiminin çoktan vazgeçtiği Golan Tepeleri hakkında son noktayı koymuş oldu ve daha sorunlu geçecek bir dönemin startını verdi.
İçerde biriken yolsuzluk dosyaları nedeniyle durumu çok da hoş olmayan Netanyahu’ya hayat öpücüğü verdi, bu nefes Netanyahu’yu bir süre daha götürecektir.
İki: Trump, kendi yandaşları ile arasındaki bağını tazeledi. Evangelistlerle beraber Yahudi lobisi ile ortak hareket etmenin meyvelerini yaklaşan seçimlerde toplamayı umut ediyor.
Ayrıca, çoktandır kankası olan Putin’in yaptığı ilhakları aklamış, temize çekmiş oldu.
Bir de şu an size öyle gelmeyebilir ama bu iş Esad’a da yarar: Eğer, iktidarını yeniden kökleştirmesi sırasında İsrail’in şerrinden emin olmasını sağlayacaksa Golan Tepeleri Esad için ödenebilir bir bedeldir. Dahası, “Katliamcı” kimliği nedeniyle Esad’la yan yana gelmek istemeyen bölge ülkeleri, şimdi “toprakları ilhak edilmiş” Suriye rejimi ile gönülsüz de olsa dayanışma içine girmek zorunda hissedebilirler.
SARHOŞU DA HİÇ ÇEKİLMİYORMUŞ
Öte yandan, bundan sonra bölge ülkeleri Rusya ve İsrail’i örnek alarak kendileri için önem arz eden toprak parçalarını ilhak etmeye yeltenirlerse ABD onları hangi gerekçeyle durdurabilir gibi sağlam bir soru var karşımızda.
ABD’nin kendisini dünyanın jandarması olarak konumlandırdığı bir sır değil. Değişen bir şey yok. Sadece ayık jandarma ile sarhoş jandarma arasındaki farkı idrak ediyoruz.
- Ankara erken mi sevindi?5 dakika önce
- Trump'ın kazanması Türkiye'yi kuzey Suriye konusunda hareketlendirecek mi?56 dakika önce
- Suruç'ta beliren çözüm, büyük barışın habercisi olsun1 hafta önce
- Silahlar susmadan demokrasi gelir mi?1 hafta önce
- Bahçeli'nin tarihi çağrısı ve TUSAŞ saldırısı2 hafta önce
- 12 yıl önce ölseydi?2 hafta önce
- Yenidoğan skandalına karışan 17 hastane neden hala açık?2 hafta önce
- DEM'in kendisine ait bir iradesi yoksa devlet iradesi olanı işe almalı3 hafta önce
- Yeni dönemin motivasyonu duygusal değil bölgesel3 hafta önce
- "Kadını öldürmek daha kolay" diye mi?1 ay önce