Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı kısa sürdü. Benim için sürpriz olmadı. Seçimlerin iptal ettirileceği, Cumhur İttifakı’nın bileşeni olan AK Parti’nin ve MHP’nin önde gelen siyasetçilerinin yaklaşık 10 gün kadar önce yaptıkları açıklamalardan belliydi. YSK’nın kararının açıklanmasına bir-iki gün kala Erdoğan’ın yaptığı “Bugüne kadar hiç konuşmadım ama artık yetti. Burada bir yolsuzluk var” açıklamasından sonra ise hiç şüphe kalmamıştı.

Dolayısıyla Cumhur İttifakı üyeleri “Kararı YSK verdi, saygı duyun” diyecekler ama bunu derken talep ettikleri saygıyı görecekler mi, ben o kadar emin değilim.

Evet kararı YSK verdi, ama bu karar soru işaretlerini gidermiş değil. Adalete ilişkin endişeleri derinleştirdi bile diyebiliriz.

YSK KENDİ KENDİSİYLE ÇELİŞTİ

Nasıl oldu anlatalım.

Uzun süre “geçersiz oylar” denildi. AK Parti logosunun üzerine basılmış mühürler daha fazla olduğu için farkın Binali Yıldırım lehine azalması da “organize bir işler dönmüş”e bağlanılarak lanse edilmeye çalışıldı. Ama fark hâlâ 14 bine yakındı.

KHK ile ihraç edilen seçmenin oyları iptal edilsin diye bir şey çıktı sonra. Skandal bir fikirdi. Yasalar yargı kararı ile kamu görevinden men edilmiş olanlar için böyle bir yol tutulabileceğini söylüyordu, kanun metni yürütmenin aldığı ihraç kararlarını kapsamıyordu. Nitekim bu hatanın kıyısından dönüldü.

Derken, 46.426 kısıtlı kişinin usulsüz oy kullandığı iddiası ileri sürüldü. Sonra bu 46 bin 426 kişiden sadece 766 kişinin oy kullandığı anlaşıldı. Yani ortada seçim sonucunda ortaya çıkan farkı etkileyecek bir sayı söz konusu değildi.

Çok uzun bir süre Büyükçekmece konuşuldu. Nitekim Büyükçekmece’ye AK Parti, Maltepe’ye MHP itiraz etti. YSK, iki ilçe ile ilgili itirazı reddetti.

Ama o gün geldi çattı ve 31 Mart’ta yapılan seçimin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili olan kısmını iptal etti.

Karar şöyle: “Bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle 31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaliyle yenilenmesine…”

İptale gerekçe teşkil eden şeyin yasaya aykırı şekilde 225 civarında sandık kurulu başkanı ve kamu görevlisi olmayan 3500 sandık kurulu üyesi olduğu anlaşılıyor.

İyi güzel de bu karar YSK’nın 20 Nisan’da Bursa Mustafakemalpaşa’da yapılan itirazı reddederken verdiği kararla çelişiyor.

Bursa’da sandık kurullarının belediye çalışanlarından oluştuğu tespit edilerek başvuruda bulunulmuştu. YSK ise o başvuruyu mealen, “Sandık kurullarına yönelik itirazlarınızı daha önce ilan edilen (13/12/2018 tarih ve 2018/1105 karar) 2 Mart 2019’a kadar yapacaktınız arkadaşım” diyerek reddetmişti.

Aynı YSK şimdi, İstanbul için “Olmaz öyle, sandık kurulu ille de yasaya uygun şekilde ‘memur’ olanlarca oluşturulmalıydı” diyor.

Peki neden sandık kurulları oluşturulurken bu çok önemli hususa itibar edilmedi?

Birincisi ilk kez oluyor değil. İkincisi, bu kural 2018’de yapılan kanun ile getirildi. Ancak aynı kanunun (298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu) sandık kurullarının kamu görevlileri ile doldurulamaması durumunda, bu kurullarda görev almasında sakınca bulunmayan kişilerin görev yapabileceğini söyleyen maddeleri de korundu. Sandık kurulları bu yüzden, 16 Nisan’da da, 24 Haziran’da da bu şekilde oluşturuldu. Yani yeterince kamu görevlisi bulunamadığında, kamu görevlisi olmayanlar arasından kurullarda görev yapacak kişiler seçildi. Bu isimler ilan edildi ve seçim takviminde ilan edilen tarihe kadar bu isimlere itiraz edilebilirdi.

31 MART’TA KAZANAN BİNALİ YILDIRIM OLSAYDI?

Sormak gerekir: Sandık kurulları, seçmen listeleri seçim sonrasında “usulsüzlük” vesilesi sayılacak ve bu mazeretle seçimi iptal gibi radikal işlemler devreye sokulacaksa, itirazların vakti vaktine yapılmasını sağlayan kurallara, mesela seçim takvimi yayınlamaya, bir tarih belirlemeye ne gerek var? Prosedürlerin ne manası var?

YSK’nın PKK sempatizanı ya da FETÖ’cü olmasına zerre kadar ihtimal bulunmayan, AK Parti ya da MHP karşıtı bir siyasi görüşüne rastlamadığımız, CHP muhibbi olduğunu düşünmediğimiz, kısaca vatanını seven bir devlet adamı olduğu şüphe götürmeyen başkanı Sadi Güven de aynı fikirde olsa gerek ki, iptal ve yenileme talebinin reddi yönünde oy kullandı. Sadece o değil, diğer 3 üye de aynı yönde tutum belirledi. Bu bile çok şey anlatıyor.

Hepsi bir yana…

Herkes şunu biliyor: 31 Mart’taki seçimi aynı oy farkıyla Cumhur İttifakı’nın adayı kazanacak olsaydı, cumhurbaşkanlığı hükümet modeli gereği gücü tümüyle elinde bulunduran parti muhalefet ne derse desin ne bu kadar çok sayım yaptırılmasına izin verecekti ne adayı mazbatayı almak için 16 gün bekleyecekti ne de YSK böyle bir karar alacaktı.

AK PARTİ VE CHP ALGISI DEĞİŞİYOR

İktidar, daha seçim gecesi oyların İmamoğlu lehine yükseldiğinin anlaşıldığı ilk andan itibaren sergilediği “Seçimin asıl kazananı biziz, biz olmalıyız” tavrı ile, kendisine bağlı çalışan kurumların veri akışını durdurması ile, “Kesin bir şeyler olmuş” diye özetlenen tutumlarla sürekli olarak “Öküz altında herhangi bir buzağı arıyoruz ama nasıl bir buzağı aradığımızı inanın biz de bilmiyoruz” yaklaşımı ile sonucu kendisi lehine yontmaya çalıştığı izlenimi verdi. Bunun içindir ki, şu an sadece AK Parti’ye olan muhabbeti partizan düzeyinde olanlar YSK’nın bu kararını tümüyle kendi öz iradesine bağlı olarak, hiçbir dayatmaya maruz kalmadan aldığına inanabilir. AK Parti’yi yıllarca yok sayılmış çoğunluğu merkeze taşıyan ve siyaseti normalleştiren, demokratikleşmeyi önemseyen bir parti olduğu için desteklemiş AK Partililer ise duruma öyle bakmıyor. CHP’yi hiç sevmeseler de, hatta her şeye rağmen ülkeyi yönetenin AK Parti olması gerektiğine inansalar bile, İstanbul konusunda gösterilen “kendine Müslüman duruş" birçok AK Partilinin AK Parti’ye bakışını olumsuz yönde değiştiriyor. AK Parti bir zamanlar adalet arayışının, değişim talebinin, millet iradesinin bayraktarıydı. Ama bir süredir devlet, düzen, statüko kelimeleriyle anılır oldu. Uzun yıllar boyu devletçiliğin kalesi ve bürokratik oligarşinin sembolü olan CHP ise Ekrem İmamoğlu parantezinde “adalet talebi” ile özdeşlemeye başladı. Bu, AK Parti açısından son derece dramatik bir değişim.

PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK?

Cumhur İttifakı yani AK Parti+MHP 23 Haziran’da yenilenecek İstanbul seçimini kazansa bile bu buruk ve inandırıcılığı kuşkulu bir başarı olacak. 31 Mart’ta belediye meclisinde ve ilçe belediyelerinde AK Parti’ye oy vermiş olan ama “gidişatı beğenmiyoruz” mesajı vermek için büyükşehirde Ekrem İmamoğlu’na mührü basan insan sayısının artacağına kesin gözüyle bakmak için müneccim ya da anket şirketi sahibi olmaya gerek yok. Yenilenen seçimde yine Ekrem İmamoğlu kazanırsa, AK Parti’nin yaşayacağı karizma kaybı ikiye katlanacak. Zira ilk seferde sonucu olgunlukla karşılayarak çok ciddi puan kazanacak, dosta düşmana “demokrasi fedaisi” olduğunu göstermiş olacak, yakışıklı bir mağlubiyetin kazandıracağı puanları toplayacaktı. İkinci kez yapılan seçimde ikinci kez yenilmiş olması halinde, o puanların bonusların yerinde yeller esiyor olacak.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar