Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Altılı masanın 6. toplantısından da ortak aday ismi çıkmadı. Yine Cumhurbaşkanı kim olacak konusunun açılmadığı iddia edildi.

Ancak ilk kez şu kadar net bir ifade kullanıldı: “Milletimiz emin olsun; ortak Cumhurbaşkanı adayımız hem 'Türkiye Cumhuriyeti'nin 13. Cumhurbaşkanı' hem de sadece bu masa etrafında bir araya gelen siyasi partilere oy verenlerin değil, 'Herkesin Cumhurbaşkanı' olacaktır.”

Bu cümle sadece 2023’ün cumhurbaşkanı bu masadan çıkacak demiyor. Ortak aday kim olursa olsun ‘isim’ bu masayı bölemez kararlılığı içeriyor.

İnşallah öyledir ama ben ismin hatta isimlerin netleşmemesinin altılı masayı son düzlükte duvara toslatacağından endişe edenlerdenim.

Haa, şunu anlıyorum. Muhtemeldir ki, masa sakinlerinin bu isim meselesinin etrafından dolanmaları aynı zamanda "Artık önemli olan ‘kim’ değil, ‘nasıl’ sorusudur" şeklinde bir mesaj verme kaygısı da içeriyor.

Zira Türkiye görebileceği en karizmatik lideri zaten gördü. Sonuç hepimizin malumu.

Yani, masa için konu ‘kim’ meselesi değil, mevcut sıkıntıların ‘nasıl’ aşılacağı, Türkiye’nin bozulan ekonomi, hukuk, demokrasi aksamının ‘nasıl’ tamir ve tadil edileceği meselesi.

PARLAK AYNALAR, PATLAK BORULAR

Ortada tarihi eser statüsü olan bir akıllı ev var, ama zaman içinde aklı karışmış bir ev bu. Panjurları indirmek için düğmeye bastığınızda kombi kapanıyor.

Bütün aksamı birbirine karışmış, rölöve edilmeden restore edildiği anlaşılmış, kolon kesilmiş, dışardan içerden saldırıya uğramış, kabloları yanmış, boruları patlak ama aynalar avizeler ışıl ışıl maşallah.

Müştemilatı gasp edilmiş, hem salavat getirip hem organ ticareti yapan yeni yeni tipler araya kaynak yapmış. Phillipe Patek saatlerine bakarak Cuma vakti bekleyen, arada bir de Mercedes’lerinin dikiz aynasında kendilerini süzüp ezan susmaz vatan bölünmez diye bağıran adamlar namaz kılanların da şarkı dinleyenlerin üzerine basıp geçiyor vs.…

Üzerine basılanlar da kah gerçekten ezan susmasın diye kah aslında zorbalıkla değil ‘onların zorbası’ ile sorunlu olduklarından tam olarak ne istediğini bilmez; gergin asabı bozuk halde yankı odalarında sürüklenip duruyor. Ortalığı b.k götürüyor ama bir bakıyorsunuz en ciddi kavga "Duvarda kimin resmi asılı olacak?" kavgası.

Altılı masa aslında böyle grotesk, saçma bir evi devralmayı ve masum olmasa da ‘mâzur’ sakinlerinin hizmetine tahsis etmeyi vadediyor. “Hem teknik, hem hukuk, hem iklim değişimi yapar ve bu evi yaşanılır hale getiririz" diyor. İddia bu.

Yani, ülke bu ev ise ve büyük bütçeli marka projelere imza atan bir müteahhit (tek adam) değil, işinin ehli tamir tadilat usta ekibi (kadro) gerekiyor fikrinde herkes mutabık ise, altılı masanın neden tek tek program yazmaya, komisyon oluşturmaya, mutabakat aramaya vakit harcadığı daha iyi anlaşılır.

Tamam.

İyi ama bir de kitle psikolojisi var, hatta müşteri psikolojisi var, üretilen içeriğin kendisine tercüme edilmesine gereksinimi var.

Muhalefetin tabanının inanmaya duyduğu ihtiyaç var.

Dahası altılı masanın üzerinde mutabık kaldığı ilkelerin bir fiyatı var.

Fiyatı yani bedeli.

Cumhur İttifakı taraftarlarından istenmeyen ama muhalefetin tabanından beklenen.

Bedel her şeyi kullanım kılavuzuna uygun kullanmak. Yani hayatın her alanında her aşamada hukuka uygunluk.

Bedel sadece kendi fikrine tapınmak değil başkalarının da fikrini savunmasına tahammül.

Bedel ekonomik refahın arızi olarak düzelmesi de değil, sermaye sahibi ile sosyal yardım bağımlılarını ödüllendirip emeği ve çalışanı cezalandıran düzenin dönüşümü.

***

Halk, iktidara hamledilen yolsuzluk ve rant düzeninin insan malzemesi, ‘hep bana’cı ahbap çavuş kapitalizminin günün sonunda amca-yeğen-dayı dairesinde gerçekleştiğini ve bunun sonuçları üzerinde düşünüyor, arınma ve zihniyet değişimi gerektiğine mi inanıyor yoksa üzüntüsünün sebebi aslında kendisine yolsuzluk yapma fırsatı verilmemesi mi?

Eğer ikincisi ise, siz iyi bir şey yaparken bulduğunuz "Yaktığımız orman arazisini imara açmadı hainler" diyen ahalinin öfke selinden başkası olmayabilir.

Muhalefetin tabanı, imtiyazlıların dezavantajlı grupları ezmesine son vermek mi istiyor, yoksa bir gün kendisi de imtiyazlı olup başkasını ezmenin hayalini mi kuruyor?

Eğer ikincisi ise patronları korumak için ölü bedenine kemer takılmaya yeltenilen Yasin Demirağlar hep olacak.

Taban yapılacak demokrasi tarifinin herkesin düşüncesini, hayat tarzını, inancını, kimliğini kapsamasını mı istiyor yoksa kendisi gibi düşünmeyenlerin ‘vatan haini’, ‘bölücü’, ‘ihanet şebekesi üyesi’ olduğu konusunda Cumhur İttifakı'nı destekleyenlerden o kadar da çok farkı yok mu?

Eğer ikincisi ise Silivri yine dolup taşacak.

İyi haber: Bu ülkede tüm kutuplaşmaya rağmen o parti ya da şu parti, bu ittifak ya da öteki ittifak fark etmeksizin tabanlar arasındaki asgari müşterek yelpazesi oldukça geniş.

Kötü haber, asgari müştereklerin hepsi olumlu değil. İklimi değiştirecek kadar değil.

Muhalefet partileri, yönetimdeki ‘corruption’ın toplumun ortak hastalıklarıyla iç içe olduğunu, ikisi arasındaki sebep sonuç ilişkisi sıralamasının çoktaaan karışmış olduğunu bilerek, yani sadece ‘nasıl’ın değil ‘neden’in de kapsama dahil edilmesi gerektiğinin ne kadar farkında?

Herkes altılı masanın bu noktaya kadar gelebilmesinin ve kararlılığının dahi mucize gibi bir şey olduğunun farkında.

Ancak liderlerin bir araya gelip çay içip dağılması artık kamuoyuna anlamlı bir mesaj iletmiyor.

Kimse "Heyecan yaratın" falan demiyor. "Hadi bizi zıplatın" diyen de yok.

Ancak "Ustabaşı kim abi?" konusu aydınlığa kavuşmadan, dahası bu bir ‘kadro’ işiyse -ki öyle- rol dağılımı bilinmeden tamir-tadilat planı hakkında tutarlı ve bütünlüklü politika ve içerik üretmenin de yolu kalmıyor ve bu bir ‘sorun’.

Zaman kazanma stratejisi kaçak güreşme algısına dönmemeli.

Gecikiliyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar