Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Önceki gün biri “Tatil uzayacak mı acaba,” diyordu. Türk tabii ki. Art niyeti de yoktu, gayri ihtiyari sordu. Kolektif şuursuzluğumuzun bilinçaltına işlenmiş hali bu. Türkiye’de azımsanmayacak bir kesim hayata verilmesi gereken bu zorunlu arayı “tatil” zannediyor. Bu yüzden Bodrum ve Çeşme’ye akın ediyorlar, buraların belediye başkanları da ısrarla “Gelmeyin” diyor ama nafile.

Önceki gün Fatih Altaylı’nın yazısını okudunuz. Güzel havayı fırsat bilen İstanbullular kendilerini Boğaz’a atmışlar ve trafik tıkanmış. Sadece halk değil, ama kanaat önderi konumundakilerde de bir laçkalık söz konusu: Hıncal Uluç her gün gazeteye gittiğini, akşam evde arkadaşlarıyla toplandığını ve rutinini aksatmadığını yazıyor. İşin özeti şu: Türkiye bu sosyal mesafe, zorunlu izolasyon, karantina, evde kalma meselesini anlamadı.

Bazen büyük firmalar yaratıcılıklarını gösterirler, Vodafone şebeke adını “Evde kal” yaparak bütün kullanıcılarına anlatmaya çalışıyor. Bu bir tatil değil, bir zorunluluk. Evde kalmadığımız sürece de hepimizin ölümü hızlanacak. Bu gerçeği tatlı tatlı söylemenin, alıştıra alıştıra sindirmenin de bir faydası yok. Bütün işaretlerin gösterdiği üzere COVID-19 bildiğimiz her şeyden daha tehlikeli ve insanlığın çaresizliği içinde tek çözümü mesafeyi korumak.

KOMPLO OLSA BİLE

Virüsün “bizi” vurmayacağına inanabilirsiniz, bunun Amerikalı ilaç firmaları ya da Bill Gates tarafından üretildiğini düşünebilirsiniz, medyada yapılan yayınları “yalan haber” olarak okuyabilirsiniz ve gerçeği komplo teorilerinde arayabilirsiniz. Bütün bunlara itirazım yok. Kendi tercihinizdir. Aptalca ama bir şey diyemem. Sadece tek bir sorum var: Ya öyle değilse? İnsanın risk almasındansa güvende olması daha akıllıca bir seçenek değil mi? Bu bir ilaç firması komplosuysa bile işin aslı ortaya çıkana kadar kenarda beklemenin bir sakıncası yok. Bakarsınız, komplo olmayabilir çünkü.

Dün New York Times gazetesi interaktif bir harita yayımladı sitesinde. Eğer hiçbir tedbir alınmazsa Amerika haritası kıpkırmızı gözüküyor, yani virüs her yeri ele geçirmiş olacak. Eğer biraz tedbir alınırsa aynı haritada kırmızı ve pembe yamalar var ama tehlike tam anlamıyla geçmiyor. Çok sıkı tedbir alınırsa yine harita tamamen bembeyaz olmuyor, ama kırmızı yamalar yok oluyor. Kimi eyaletlerde küçük pembe lekeler oluşuyor. Önemli olan tehlikeyi asgariye indirmek.

California ve New York valileri başka bir seçenek kalmadığı için sıkı yönetimi andıran tedbirlere başladı. Pazar gecesinden itibaren “Asla uyumayan şehir” olarak bilinen ve benim de yaşadığım New York’a kilit vuruluyor. Tek başına ve mesafeyi koruyarak çıkılan yürüyüşler, market ve eczanelere zorunlu alışverişler dışında gitmek yasaklandı. Geçen hafta sosyal mesafe çağrılarına rağmen özellikle New York’ta gençler ‘bana bir şey olmaz’ havasındaydı, sokaklarda basketbol oynuyorlardı. Tatlı dille anlatamayınca eyalet valisi “vanayı kapatmak” olarak adlandırdığı tedbirlerini açıkladı.

Şimdi hepimiz ölmemek için evde kalmamız, belki de uzun süre kalmamız gerçeğine hazırlanıyoruz. Evde kalarak sistemin işlemesini de sağlıyoruz: Sokakları zorunlu olarak çıkması gerekenlere, sağlık çalışanlarına, süpermarketlere, nakliyecilere bırakıyoruz çünkü hayatta kalmamız için onların sağlayacağı hizmetler çok önemli. Bize hayatta kalmamız için ihtiyaçlarımızı sağlayan insanların hayatını keyfi nedenlerden dolayı tehlikeye atmamız bir insanlık suçu olmalı.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A ÇAĞRI

Dünyanın şu anda tek bir önceliği var: Virüsü durdurmak. Apple bu yüzden mağazalarını kapatıyor, asla uyumayan şehir bu yüzden uykuya dalıyor.

Türkiye’de bu işin tatlı dille, rica minnetle olmayacağı belli. Çok daha katı tedbirler gerekiyor. Sokağa çıkma yasağı ilk uygulanması gereken.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a daha önce yaptığım çağrıyı tekrarlamak istiyorum:

Her gün televizyona çıkıp halkı bilgilendirmeli ve uyarmalı. Erdoğan dışında hiç kimsenin sözünü dinlemeyen yaramaz çocuk misali bir çoğunluk var Türkiye’de. Birinin masaya yumruğunu vurması ve açık açık herkese “Evde kal” demesi gerekiyor. Her gün, inatla, bıktırana kadar. Bu kişi de Cumhurbaşkanı olmalı. Türkiye başkasının sözünü dinlemez, bu da olağanüstü bir dönem. 15 Temmuz gecesi FaceTime’la bile halka sokağa çıkaran Erdoğan bu krizde de halka evde kalmalarını söylemeli. Ancak o söylerse, çok sert bir şekilde uyarırsa Türkiye’de evinde kalacak gibi. Yoksa kıpkırmızı bir haritamız olacak.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar