25 milyondan fazla kişiyi öldüren veba salgını: Tarihte Kara Ölüm olarak geçiyor
Bu zamana kadar dünya birçok büyük olay yaşadı ama hiçbiri Kara Veba gibi yıkıcı değildi. Çok kısa sürede Avrupa'da milyonlarca insan öldü. Panikleyen halk, kırsal kesime kaçtı. Tüm bunların Tanrı tarafından verilen bir ceza olduğuna inanan insanlar, affedilmek için toplumun farklı kesimlerine şiddet uyguladı. Beş yıl boyunca Avrupa ve Asya'da sadece ölüm ve korku vardı.
1300'lü yıllarda Avrupa ve Asya'da ortaya çıkan veba salgını, tarihin en önemli olayları arasında yerini aldı. Peki, bu olay nasıl başladı ve neler oldu? İşte, tarihe kısa bir dönüş...
1300'lü yıllarda veba hakkında söylentiler başlamıştı ancak sadece bir söylentiydi. 1347 yılında Karadeniz'den 12 gemi Sicilya'da bulunan Messina limanına yanaştı.
Rıhtımda toplanan insanlar korkunç bir sürprizle karşılaştı: gemilerdeki denizcilerin çoğu ölmüştü ve hâlâ hayatta olanlar ağır hastaydı; kan ve irin sızan siyah çıbanlarla kaplıydı.
Sicilyalı yetkililer alelacele "ölüm gemileri" filosunun limandan çıkmasını emretti ancak artık çok geçti: beş yıl içinde Kara Veba Avrupa'da 20 milyondan fazla insanı, yani kıta nüfusunun neredeyse üçte birini öldürecekti.
Avrupalılar, bu ölümcül hastalığa karşı hazırlıklı değildi. İtalyan şair Giovanni Boccaccio "Hem erkekler de hem kadınlarda hastalığın başlangıcında, ya kasıklarda ya da koltuk altlarında belli şişlikler...bir elma büyüklüğünde. Bunlar halk arasında veba çıbanları olarak adlandırılır” diye yazıyordu.
Bu garip şişliklerden kan ve irin sızıyordu, bunu bir dizi başka rahatsız edici semptom -ateş, titreme, kusma, ishal, korkunç ağrılar - takip ediyor, arkasından da ölüm geliyordu.
Kara Veba gelişigüzel bir şekilde bulaşıcıydı. Geceleri yatağa girdiklerinde tamamen sağlıklı olan insanlar sabaha ölmüş olabilirlerdi.
Hekimler; aromatik bitkileri yakmak ve gül suyu veya sirke içinde banyo yapmak gibi batıl ve sağlıksız uygulamalara güveniyorlardı.
Bu arada, panik içindeki sağlıklı insanlar, hastalardan kaçınmak için ellerinden geleni yaptılar. Doktorlar hasta görmeyi reddetti; rahipler ayinleri yönetmeyi reddettiler; esnalar dükkanlarını kapattı. Pek çok insan şehirlerden kırsal bölgelere kaçtı ancak orada bile hastalıktan kurtulamadılar: insanlar kadar inekler, koyunlar, keçiler, domuzlar ve tavuklar da etkilendi.
Hastalığın biyolojisini anlamadıkları için birçok insan Kara Veba'nın bir tür ilahi ceza olduğuna inanıyordu; açgözlülük, küfür, sapkınlık, zina ve dünyevilik gibi Tanrı'ya karşı işlenen günahların cezasıydı.
Bu mantıkla, vebayı yenmenin tek yolu Tanrı'ın affını kazanmaktı. Bazı insanlar bunu yapmanın yolunun topluluklarını kafirlerden ve diğer sorun çıkaranlardan temizlemek olduğuna inanıyorlardı - örneğin, 1348 ve 1349'da binlerce Yahudi katledildi.
Hatta, kefaret başlığı altında bazı üst sınıf erkekler, kasaba kasaba dolaşıyor ve halka açık keferat töreni düzenleyerek; birbirlerini kamçılıyordu. Bu durum, Papa'nın otoritesini tehdit edince kaldırıldı.
Veba aslında hiç bitmedi ve yıllar sonra tüm şiddetiyle geri döndü. Ancak liman kenti Ragusa'daki yetkililer, gelen denizcileri hastalığı taşımadıkları netleşene kadar tecritte tutarak hastalığın yayılmasını yavaşlatmayı başardılar - hastalığın yayılmasını yavaşlatmak için tecride dayanan sosyal mesafe yönetimi uyguladılar.
Denizciler başlangıçta gemilerinde 30 gün (a trentino ) tecrit altında kaldılar; daha sonra bu, 40 güne (a quarantine) çıkarıldı. Karantina sözcüğünün kökeni bu olaya dayanıyor ve günümüzde hâlâ kullanılıyor.
Kaynak: History